arşivUlus IrkadKarşı devrimin indikasyonları -6- – Ulus Irkad
yazarın tüm yazıları:

Karşı devrimin indikasyonları -6- – Ulus Irkad

Yeniçağ podcastını dinleyin

ulusAslında daha önce de yazdığımız gibi SSCB’de ilk defa yozlaşmayı görenler Anarşistlerdi ama muhalif olmanın cezasını daha sonraları katledilmekle göreceklerdi. Anarşistlerin haklılığını ise daha sonraları ortaya çıkan belgelerden görmekteyiz:

SSCB’de Komünist Muhalefet-Troçkistler adlı kitabında, Pierre Merlet şunları yazmaktadır:

“ İç savaşın ve savaş ekonomisinin sona ermesi, az çok ekonomik faaliyetin yeniden başlaması özel birikim  sürecini yeniden canlandırdı. Şehir ve kırlardaki küçük burjuvazinin içinden yeni bir burjuıvazi doğmaya hazırlanıyordu ve yoksulluk kaçınılmaz olarak eşitsizliğe yol açmaktaydı.  Ama henüz embriyon halindeki bu yeni burjuvazinin yanında, işçi devriminin içinden yükselmiş olan bir devletin bünyesinde, bir başka ayrıcalıklı tabaka ouşuyordu: Bu, artık sadece devletin ya da partinin işlerinin yürütülme biçimiyle ilgili bir “bürokratlık” değildi. Aynı zamanda karar vermeye, emretmeye  ve malların dağıtımını  belirlemeye alışmış, üstelik de bütün bunları iktidardaki proleterya adına yaptığını ileri süren, bir toplumsal tabakanın (bürokrasinin) kanser gibi gelişip yayılmasıydı”(sf.11)

“Devletin bürokratikleşmesi pek göze çarpmaksızın farklı aşamalardan geçiyordu: memurlar hiyerarşik yapılarıyla, ilişkileriyle, gittikçe daha da tutuculaşan alışkanlıklarıyla özel çıkarlarını ve ayrıcalıklarını savunmaları gerektiğinin bilincine varıyorlardı. Benzer bir süreç, devlet aygıtına sıkı sıkıya bağlı olan KP(b) için de geçerliydi. Parti üyelerinin sayısı, 1919 Mart’ından, 1921’in Mart ayına kadar 250 binden 730 bine ulaşmıştı. 1923 yılında şahsi çıkarları peşinde koşanları elendiğinde dahi kalan 370 bin üyenin sadece 35 bini işçiydi. Yönetim kademelerinde  bu tür insanların dolması karşısında muhalefet “Partinin 40 bin üyesi çekicin, 400 bini ise evrak çantasının sapını tutuyor.” Diyordu.

Parti üyelerinin ezici çoğunluğu artık işçi değildi ama hiyerarşinin her kademesini memurlar, Kızıl Ordu’nun subayları, komiserler, Sovyetler ve sendikalardaki maaşlı hizmetliler doldurmuştu. Parti artık iç savaş sırasında olduğu gibi ölümü bile göze alan insanların gözünde değerini yitirmişti. Ama Troçki’nin deyimiyle sürüyle “İktidar dalkavukluğunu” cezbediyordu. Troçki ayrıca, “Üç yıl süren iç savaş, yeni yöneticilerin pek çoğunu emir vermeye ve emirlerine mutlak bir itaat istemeye alıştırdı ve bu durum Sovyet Hükümeti üzerinde silinmez bir izler bıraktı.”(42).

Bir de 1926 sonrasında solculara, bilhassa Troçkistlere karşı bir soykırım veya katliamın varlığını çoğu  aydın hala daha reddetmektedir. Bakın aşağıdaki alıntı da “Stalin’in Baş Celladı Halk Komiseri Nikolay Yezhov” adlı kitaptan (Yazarları Marc Jansen ve Nikita Petrov):

“Sovyet tarihinde Stalinist dönemle ilgili eserler ağırlıklı olarak temizliğin önemi ve kapsamı üzerinde durmuşlardır ve tarihçiler de hala olgular ve bu olguların yorumu konusunda bölünmüş durumdalar ancak şimdilerde genel olarak 1937-1938 yıllarında Büyük Terör olarak adlandırılan şeyin merkezi rolü üzerindeki görüşlerde biraz farklılıklar bulunmaktadır. On beş aylık süre içinde 1,5 milyon insan tutuklandı ve bunun neredeyse yarısı idam edildi. Bu dev operasyonun baş icracısı Stalin’in o yıllardaki Devlet Güvenlik Şefi Nikolay Yezhov’du”(sf.7).

Tüm bunları bırakarak karşı devrimin indikasyonlarına bazı gerçekleri daha ekleyelim:

Sömürücü azınlığın sömürülen çoğunluk üzerindeki egemenliğine dayanan burjuva devlet, bu özelliği nedeniyle, devlet işlerinin organizasyonunda pahalı ve karmaşık bir aygıtın varlığını zorunlu kılar. Burjuva devlet, kamu işlerinin yürütümünde uzmanlaşmış, uzmanlığı süreklilik Arz eden ve burjuva arpalıklardan beslenen ayrıcalıklı bir bürokratlar güruhunu içerir. Kamu işlerinin yürütümünü, burjuva düzenin çıkarlarını kollayan, yukardan aşağıya hiyerarşik bir piramit biçiminde örgütlenmiş daimi bürokratik kurumlara (devlet aygıtlarına) aittir. Kısacası, kapitalist toplumda devlet bürokratik aygıtlardan oluşan bir devlettir.

Oysa işçi devletinde, kamu işlerinin organizasyonu ve yürütümü kökten farklı olmak durumundadır. Bu tarihsel farklılığın en ayırt edici göstergesi, işçi devletinin bürokrasisiz bir devlet olması, yani işçi sınıfının kendisini doğrudan demokrasi olarak örgütlemesidir. Bu özellik, işçi devletinin ana karakteristiği, olmazsa olmaz koşuludur; Marx’ın Paris Komünü deneyiminden hareketle sıraladığı önlemler, yalnızca eski bürokratik-askeri devlet aygıtını yıkmaya değil, yıkılanın yerine “eski çirkefe dönüşü engelleyecek” bu aygıtın geçirilebilmesine yöneliktir.

Marx, devrimi gerçekleştiren proleteryanın kendi içinde bürokratik-hiyerarşik tarzda bir bölünmenin doğmaması ve proleteryanın bu kez de kendi içinden çıkardığı “yeni efendiler”in yönetimi altına girerek iktidarı yitirmemesi için, Paris Komünü tipinde önlemleri zorunlu görmektedir. Bir işçi devleti, işçi devleti olabilmek ve öyle kalabilmek için, bürokrasisiz, sürekli ordusuz, “daha baştan sönmeye yüz tutmuş bir devlet”, yani komün tipi bir “devlet” olmak zorundadır.

Öte yandan, işçi sınıfı ancak Paris Komünü önlemlerindeki öze uygun bir iktidar yapılanmasını sağlayabilirse yönetici sınıf olma konumunu sürdürebilir. Pratikte bunun mümkün olabilmesinin, sadece insanların istemine bağlı olmayan ve proleter devrimin bir dünya devrimi oluşuyla derinden bağlı koşulları vardır. Örneğin, devrimin geri ülkelerde tecrit olmaması ve dünya kapitalist sisteminin egemenliğine esaslı darbeler indirerek ilerlemesi gerekli bir koşuldur. Aksi halde, geri bir ekonomik ve kültürel temel üzerinde yalnızca üretim araçlarının devletleştirilmesiyle, proleteryanın dünya burjuvazisine karşı koyabilecek bir egemen güç konumuna yükselebilmesi olanaklı değildir.

Kapitalist toplumda egemen sınıf olan burjuvazinin içinde, maddi iş-zihinsel iş ayrımı temelinde, devlet yönetimi işinde uzmanlaşmış bir üst yönetici kesim yer alır. Burjuva ideologları, politikacıları, yazarları, sivil-asker yüksek devlet yöneticileri, yüksek düzeyde uzmanlar, idareciler vb. Gibi, burjuva devletinin varlığını şu ya da bu politikalarla sürdürmeye kafa yoran burjuva kesimle, bizzat kapitalist ekonomik işleyişin sürdürülmesini sağlayan burjuva kesim birbirinden ayırt edilebilir. Kısacası, modern kapitalist toplumda devlet işleri, burjuva sınıfının tümü tarafından ve doğrudan değil, bu alanda uzmanlaşmış pahalı ve kompleks bir bürokratik örgütlenme temelinde yürütülür.

Bazı Marksistler buradan hareketle, işçi devletinin de modern çağa ilişkin bir devlet olması nedeniyle devlet işlerinin yürütümünde bürokrasiye duyulan gereksinimin devam edeceğini ve bu nedenle istense de bürokrasinin ortadan kaldırılamayacağını ileri sürüyorlar.

Oysa böyle bir sav, Marksizmin işçi devleti konusundaki kavrayışıyla çelişmektedir. Bu yanlış kavrayışın kaynağında ise, bürokrasi olgusunun  yanlış yorumlanması yatmaktadır. Burada, seçilmiş kamu görevlisi çalıştırma gereksinimi ile, bir örgütlenme tarzı olan bürokrasi birbirine karıştırılmaktadır. Kamu işlerinin yürütümünde memur, uzman vb. çalıştırılması ile, kamu işlerinin yürütümünün yukarıdan aşağıya hiyerarşik otoriteye dayanan piramit biçiminde örgütlenmesini anlatan bürokrasi kavramı aynı şey değildir. Marksizmin, “bürokrasinin kaldırılması”, “bürokrasisiz bir devlet” kavramıyla kastettiği şey, görevli ve uzman gereksiniminin son bulması değil, kamu işlerinin bürokratik tarzda örgütlenmesine son verilmesidir. Proleterya diktatörlüğü döneminde, kaynağını kafa-kol emeği arasındaki ayrımın devam etmesinden alan ve işçi sınıfı içinde maddi iş-zihinsel iş ayrımı biçiminde vücut bulan bir durum henüz nesnel olarak varlığını sürdürüyor olsa da, önemli olan bu durum nediyle işçi sınıfının egemenliğini yitirmeyeceği tipten bir devletin var edilebilmesidir.Kısaca belirtmek gerekirse, üreten sınıf-yöneten ayrımına son verilmesi, proletarya diktatörlüğünün, yani kapitalizmden komünizme geçiş döneminin sorunudur. Kafa-kol emeği arasındaki işlevsel ayırımın tamamen ortadan kalkması ise, özgür üreticilerin işbölümüne kölece bağımlılıktan kendilerini bütünüyle kurtarabilecekleri bir tarihsel dönemin, yani komünist toplumun sorunudur. Kısacası, işçi devleti, burjuva devlet gibi bürokratik tarzda örgütlenemez; örgütlenirse, o işçi devleti olamaz.

 

KAYNAKÇA

Paco İgnacio Taibo(1996).Nam-I Diğer Che,Everest Yayınları, İstanbul

BENER, Yiğit.(2000).Koestler’le Sıfırdan Sonsuza Yolculuk. Birikim,129,104.

BENER, Yiğit.(2000).Koestler’le Sıfırdan Sonsuza Yolculuk(II). Birikim,130,92.

J.stalin.(1976).Marsizm ve Ulusal Sorun ve Sömürge Sorunu, Ankara:Sol Yayınları.

TAAFFE,Peter; Stalin’in 1937 Terör Yılları Ezme ve Direnme, Yeniçağ(9 Ağustos 1998),s.8.

TAAFFE, Peter; Stalin’in 1937 Terör Yılları Ezme ve Direnme, Yeniçağ (16 Ağustos 1998),s.8.

TROÇKİ,Leon.(1980). İhanete Uğrayan Devrim.(Çev. Ayla Ortaç). İstanbul:Köz Yayınları.

http://www.marxsist.com/history/troskysim_in_30s.html).

Chomsky,Noam (2013).Anarşizm Üzerine,Agora Kitaplığı,İstanbul.

Doğan Avcıoğlu(1976)Milli Kurtuluş Tarihi-4-1838’den 1995’e-Yaylacılık Matbaası,Tekin Yayınevi.

Woodcock, George(1998).Bi r Düşünce ve Hareketinin Tarihi,Kaos Yayınları, İstanbul.

Jansen,M.& Petrov,N.(2014) Stalin’in Baş Celladı, Halk Komiseri Nikolay Yezhov,Kalkedon,İstanbul.

Merlet, Pierre (2015). SSCB’de Komünist Muhalefet-Troçkistler,H2O Kitap, İstanbul.

Graham, Robert(2005).Anarşizm,Versus, İstanbul.

-BİTTİ-

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
325AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin