Zaman zaman yeri geldikçe takınılan tutumları eleştiririm. Özelikle önemli olup burada ya hiç konuşulmayan veya banbaşka algılarla aktarılan konular da bu yola baş vururum. Önemli olup birikimler le gelen nice olgu, burada bazen tesadüf, bazen tam aksi veya hiç konuşulmadan akıp gider. Geçmişten gelen birikim olmaması ve bunu taşlandıran belek kaybının yaygın olması* Boşluğu günümüz çıkarına göre doldurma çabaları* Gündeme düşen konuyu sorgulamadan sunulan algılarla deyerlendirme gibi birçok eksiklikler le karşılaşırız. Dünya veya kendi gerçeklerini algılarla kendi merkezli algılar la kavrayan Kıbrıslılık resmi duruşla siyasalaşan kültürlenme ekseninden son gelişmeleri yorumlamaya çalışacam. Burada bazen yazılana kimisi kızıp, kimisi de anlamadığını elbet söyleyecektir. Ama şunu unutmasın, eksiklikler hep yanlışlar la doldurulup, hep varolanı korumak için kulanılır. Özelikle de iş siyasal çıkar la örtüşünce de!
Eksiklik olunca ve belirli nicel birikimleri bilmeden ansızın karşınıza bir olay gelse “tesadüf veya münferit” olarak algılarsınız. Buna resmi siyasal eksen çıkarına da olunca bu kural hep uygulanır. Konuyu uzatmadan güncel pratikten örneklemi koyalım! İstanbulda hava alanında yapılan imtihar saldırısı konusu gündemdir. Benim gibi konuyu sürekli izleyenler için sürpriz deyil di! Ama kamuoyuna “tesadüfen” olmuş ve sanki münferit gibi sunulup kabuslu “terör” kelimesi ile de örtülüp, ne nedenleri, ne niçin yapıldığı sorularının sorulmasını da engelenmdi! Sanki terör olayı ve nümünferit ile tesadüfen gerçekleştirilen olay gibi düşünsel algılandı. Buna sert ifadeli “terör” kelimesi de eklenince işler tamamlanmış oldu. Oysa enazından Suriye olaylarıyla bu yayında da sık sık “Türkiyenin bu politik strateji ile Pakistanlaşacağını” yazdık. Önemli Kıbrıslı merkezli yandaş kıyaklı “akademisyenler” dahi “başarı öyküler” yazarken, bu güne hep işaret ediyorduk. Sonuç malum.
Bir başka terslik de oldu. Gerçekten İstanbul imtihar saldırısı epey insanın katledilmesine neden oldu. Önemli bir terör eylemiydi! Ancak dünya daha konunun acısıyla yasları tutmaya çalışırken, Türkiye “ki olayın gerçekleştiği ülke, yapıldığı İstanbul şehrinde” kısa zaman sonra şaşalar la köprü açılışı yaptı! Buda konulara bakışın öteki düşündürücü noktası. Sudi Kralına dahi 3 yas günü ilan edip eğlencleri yasaklarken, kendi ahalisinden onların katledilmesine bu kadar zamanı ayırmayıp, köprü açılış şovu eklendi! Bu konu ilerde çok konuşulacak. Ülkemiz ise gereken ortak düşünceyi hiç anlayamadı. Nasıl mı?
İstanbul olayını veya daha önce benzer ayni eylemler hem İstanbul hem de Türkiye genelinde yapılmasına ve bunların idolojik temelerini de anlayarak gündemleştir se, burada temeli atılıp yayılan sosyolojik siyasal gerçeklere budenli suskun kalınmayacaktı. Hat da resmi politikacıların savunmaları bu denli kolay olmayacaktı. Belek kaybı olmasa ve konuları tesadüf ile yorumlayıp unutulmasa, “sanırım olmaza” sığınılmasa, alınacak çok dersler de olacaktı. Suriye konusundaki ıŞİD Türkiye gerçeği ve bu insanların nasıl güçlendiğini bilen kimse burada şimdiden uyarılar la ayni felaketin gelmesine, yaşam birçiminin yerleşmesine engel olma uğraşları başlardı. Oysa sırf koltuk tutma veya havadan para alıp elitleşme adına böylesi yapılanışların “imrendiğini” söyleyen politikacılarvardır!
“Bunlar burada tutmaz” sanarak gerçeklerden elbet kaçılmaz. Hele olan gerçekleri yok sayıp da yarınların sanırımlarını dizmek de bir fayda etmez. İşte son günlerin başka örnekleri! Burası öylesine Türkiyeleşti ki bazen Türkiyeden fazla Türkiyeleşme nutukları çekilip, yapılan anlaşma veya hamleleri övme yarışı vardır. Ne içerik, nede gelecek bakışlı bilgilere ihdiyaçalrı vardır. İşte Türkiye İsrail anlaşması! Daha doğrusu varolan ve sadece politik anlatımı yapılmayıp imajlar la ayarlanan gerçeklerden söz ediyorum. Çünkü örneğin Türkiye İsrail hem askeri ilişkileri yoğunlaştırırken, ticareti kat kat artırırken, Türkiye israilin bazı kuruluşlara girmesine destek verirken, politik faydacılık la iç kamuoyuna algılarla operasyon yapılıyordu. Hat da bu farklılık başarı olarak yuturuluyordu!
Son günlerde bu politik söylemi de kırma adına bir anlaşma yapıldı. Hemen başta Akıncı buna metiyler dizdi. Oysa metiyeler gaz üzerinden Kıbrıs sorununa endekslendi. Önemli başarı olarak sunuldu! Halbuki daha dün Türkiye yetkililerin dedikleri ile şimdi dediklerinin uçurum farkı ortadadır. En ironik olanı yine Erdoğan vurguladı: Mavi Marmara olayında olanlara “size kim Gaazleye gidin dedi” gibi ters cevabı yapıştırdı. Oysa bunlar dün “kahraman” yapılıp “ey İsrail” ile derinleştirildi! Akıncı da şimdi hemen gazla gaza gelip demeci koydu. Oysa anlaşma içeriğinde en yanık sesi Filistinliler yapıyor. Kendilerine ayit gazı İsrail Türkiyeye satarak kazanırken, onlar daha da yoksulaşacaklardır!
Türkiye ister İsrail ister Rusya ile yeni dönem denilen konuda konuşulacak çok olgu var. Hele dün durmadan karşılıklı söylemleri bilenler daha bir sorgulayacaktır. Siyasal olarak özelikle Rusya ilişkisinde bir Erdoğan mektüp la Putin karşılığı gelişme demokratiklik ile otoriterlik kuramı kıyası bakımından önemlidir. Yine krizler yaşanırken denilenleri ve şimdi yapılan açıklamaları yan yana koyunca, tarihi ibret dersleri ile doludur. Sanki bunlar yokmuşczasına davranışların yanına, yarın “sanırım la” yorumlar eklenince de işler iyice karışır hale sokulur olacaktır. Ama Kıbrıs algısına gaz ve çözüm ortaklaşmzası kondu ya!******
Bu tip örnekleri artırmak kolaydır. Anlık açıklama ile gelecek “sanmalar” peşpeşe dizilecek! Güzel sözler veya öfkeli kin kelimeler konulup gündem olacak. Sonra boşluklar doldurulacak! Hep resmi eksende takılı kalınacak! Kıbrısın yarınını teslim edenler, sudan limana ne varsa sermayeli dış güçlere devretme imzaları çakanlr, dönüp hala çıkacak gaz ilişkili bölgesel hesaplarda dolaşacaklardır. Kıbrıs sorunu denilir ve görüşmeler olurken de olanları deyil de bilinmediği için “sanırım” denilerek beklentiler konuluyor. Öyle beklentiler ki hala yapılan yağmaların anlaşma ile hesabının sorulacağına inananlar vardır. Çözümü kimisi ganimetcilerin de kaybetmesini umma gibi tuhaf algı da vardır. Oysa masada biliyoruz ki yağma ile yasa dışılığın yasalaşma koşullarına odaklanıldığı kesindir!Sistemcielr kendilerini kurtaracak hamleleri zaten hep yapıyor. Böylelikle kalıcılaşmalarını sağlarken, hep çözüm le geleceğin iyi olacağını umanlar olanlar karşısında çaresiz kalıyorlar. Bir köy kahbesinde anlaşmaya kaerşı olan insan kafayı çeker! Barış isteyen birine dönüp cebinden bir tomar para çıkarır! Ekler: “Sen barış istemeye devam et* Bak ben Rum arazisini yüzbin sterline sattım* Sen barış istemeye devam et” dedi! Gerçekten Akıncı nameler le senesonuna tekrarlı “çözüm” havariliği yapılırken, ülkede ne kaldıysa Türkiye sermayesine peşpeş çekilip her şey tüketildi. Tabi işbirlikciler de komisyonlarını alıp elit yaşamaya devam ediyorlar. Demeçler ise “mülkiyet sorunu, vatandaşlıklar, Federal yetkiler” denilip algılar uçuşuyor.”Sanırım bu yıl çözüm olasılığı vardır” cümleleri ile “gazdan biz de pay alacağız” derken, elden her şeyin gitiğini pek konuşmak isteyen de kalmadı. Boşuna değil Saray erkanımız nedense onları destekleyenlerin deyil de hep eski eleştirdiklerinin ekranlarına çıkıyor, fesdival açıp romantiklik yapıyorlar. Tabi teslimiyet belgelerini de birer birer imzalıyorlar!