Türkiye darbe girişimi üzerinden günler geçmeye ve haftaları bulmaya başladık. Ta baştan ilgili klasik duruşlar hemen sergilendi! Darbe girişimi başarısız olduktan sonra hemen özellik le resmi eksenliler derhal darbe laneti veya AKP başarısı üzerine politik avcılığa başladılar. Konu darbe veya nedenlerinden çok, geleceğe yönelik fırsatı kulanıp Erdoğan Türkiye de istediklerini gerçekleştirme yönüne hız verdi. Birçok ülke politikacısı kaybedeni biryana itip yeniden güçlenen Türkiye iktidarı üzerinde politik fırsatlıkları kulandılar. Bunların en önemlisi de Putin oldu. Elbet darbe girişimi ve kazanan birileri olunca da politik algılar la gerçekleri ayrıştırarak operasyon algılarına hemen yönelindi. Kazananın yerinde kalıp hamle yapma şansı oluşunca da önüne geleni karşıt torbasına koyup veriştirmesi de birbaşka oldu.
Kamuoyu görünür darbe karşıtlık yanına yeniden koltuğu koruyan kesimin de siyasal hamlelerine kitlesel destekleme tutumuna geldi. Hazırlanan kitle sokağı ile politik güç siyasal taleplerini dilendirdi. İdam veya Olanüstü durum la yayınlanan kararnamaler bunun net kanıtları oldu. Şüpesiz genel kriz ve bölgesel hegemonya gerçeklerine bir de fırsatlıklar eklenince karmakarışık söylemler le kamuoyu oyalandırılır, dilendiği anda desteğe çağrılırken, tasfiye hareketleri veya insan hakları deyerleri hepsi arka kapıdan gerçekleştiriliyor.
Bu konuda şu eksiklik hep yaşandı! Olayın özü pek konuşturulmadı. Daha ileri gidecek olursak: Fikret Başkayanın da uyardığı gibi “Neden Türkiye de darbeler yapılıyor” gerçekleri ile yüzleşilmedi! Darbe nedeni dahi üstünkörü geçilip, daha çok kazananın algıları ile medya rolunu da gayet güzel yaptı. Tabi Kıbrıs yine işbirlikci oyunculuğunu oynadı. Birden düne dek Feytulahı da öven kesimler ANTİ Feytulahcı olarak piyasaya çıktılar. Daha ileri gidip karşıtlarını da jurnalemeye koyuldular. Ülkeyi saran gericileşme durumuna pek dokunan olmadı. Daha ileri gidip saçmalayanlar ise “Türkiyedeki sorunlar Kıbrısda ki çözüm görüşmelerini etkilemez” deyerlendirmesini dahi yapanlar oldu!***
Türkiye darbe sürecinde devlet içi hegemonya çatışması kuramı ile uluslar arası ilişki boyutunu pek konuşan olmadı. Oysa, Türkiye darbe girişimi ve sonrasında resmen devlet içi iki dini kesimin saflaşıp etkin olma hakım kılma mücadelesinin bir sonucudur. Üstelik Buş dönemli dizayin sürecinde bu iki kesim itifak la Türkiye yapısını siyasal islama göre şekilendirmek le meşkuldu. Çelişki itifaktan hakim olma ikilemine gelince de uzlaşır çelişki uzlaşmaz yöneüne kayıp mücadeleyi devlet içi keskinleştiren diyalektik gerçek oldu. Bunu dahi pek yorumlayan olmadı!
Aslında Türkiye darbe girişimi ve sonrası, ilgili ülkenin İslami kurumsalşma ile sermaye piyasal kuralların kendisini nereye dek getirdiğinin kanıtıdır. Yine herkesin unutuğu “Yeni Sömürgeleşme ile ordular dışa karşı güvence görevinden iç müdahale eden role doğru kayışı da” kafalardan silindi. Üstelik Neoliberal dönem le ordu polis yeni denklemi ve piyasa kontrol gerçekleri demek ki özelikle sol kesim içinde hiç ama hiç anlaşılamadı. Anlaşılamadı ki Neoliebral kriz dönemli Türkiye devlet yapısı ile klasik sömürge veya suikasli başkan öldürtme konular la aynılaştıran hala sol etiketli kesimelrin olduğunu da gördüm. Tıpkı Karl Marksın Birinci Kapital kitabında meta dolaşımı ile emek sömürüsünü anlatırken, bunu mutlaklaştırıp ikinci cildinde tüketici sömürme kurallarını bilmeyen sol kişilikler oluştuğu gibi….. Türkiye yeni bir darbe girişimini daha atlat tı. Her kriz veya darbe sonrası olan klasik sosyolojik siyasal tavırın birisi gerçekleşti. Ergin Yıldızoğlunun da Cumhuriyet gazetesindeki ikili yön makalesi bu nedenle önemlidir! “Darbe sonrası bazen demokratikleşme yönünde eylimler belilirken, bazen de bu fırsatı kulanıp lehe dönen ortamı daha da baskılandırarak otoriteleşme de gerçekleşir”! Bunu belirleyen durum hep unutulur. Daha çok siyasal algılar la izlenimler yapılıp brakılır. Elbet darbe veya otoriteleşme durumlarını bundan faydalanacak olan veya kaybeden yapmaz. Kaybeden kaybedip pabucu kurtarmaya çalışır. Oysa kazanan da kazanmanın hızıyla eyer otoriterleşme eylimi var sa bu konumu hemen kulanır. Görülen, Türkiye demokratikleşme yönünde dyeil de Erdoğanın projesini gerçekleştirme hamlesi olarak kulanmaktadır. Zaten kaldırılan insan hakları, AİHM kararlarını askıya alması ve kararnamaler le olanüstühal ile yönetme yetkisi bunun ilk kıvılcımları olmaktadır. Helle de daha darbe öncesinden teslim olan CHP ve MHP gibi parlementer partiler de varken!****
Belli ki biz daha neden darbe yapıldığını en yakın sol kesimlere dahi anlatamazken, Türkiye darbesi olayı ile bir suikasti aynılaştırıp darbe özdeşlik haline getiren görüşler arasına sıkışıp kaldık. Bu bize birçok sol kesimin hala ne Yeni sömürgeciliği, ne Neoliebralizmi nede yaşanan günümüzdeki emperyalist kapitalist krizlerin ağırlığının anlaşılmadığını da gösteriyor. Durum böyle olunca da Avrupada faşist partilerin kitlesel güçlenmesi veya Ortadoğuda İslami faşizmin devlet şekli haline gelmesinin de anlatılma zorluğunu getiriyor. Din özelikle inanca dayalı düşünce ve tabusal inançla şekilenir. Siyasalaşınca da kendi kuralları vardır. Oysa bilim araştırılarak, sorgulayarak kanıtlanan deyrlerdir. Boşuna deyil insanları okul veya öğretim veren kuruluşlara deyil de imamhatip, kuran kursu gibi dini yapılara yönlendiriliyorlar! Bir de özellikle Neoliebral dönem le kamusaldan özele kayıp metalaşan eğitim le parayla satılıp alınma olayına gelinmesi ile sonuçta insanlar sadece kazanma ve inanma ile kuşatılan bir eğitim kurumsalaşmasına sokuldualr. Bunun örneklerini neyazık ki yakınımız da dahi görüyoruz.
Kısaca, Türkiye iki tarafın dinci hem de ayni mezhepli olan yapılarının mücadelesinden darbe ve sonrası şekileniyor. Bu tarihi örnektir. Olayın hegemonya kırılmaları ve bölgesel savaşların yükselip tıkandığı ortamda olması, enazından başta Suriye politikalarında önemli sarsıntı yaratmaya da adaydır. Zaten ilk görünüm Türkiye Rusya ilişkilerinde görüldü. Bunalrı iyi okuyup, gelecek bilgiler le gelişmeleri doğru yakalamak şart. Herkes kağos içinde itifak yapacak ve çıkarlarına göre davranacak hamleleri fırsatlar la beklemektedir. Kırılgan bir yapı, heran deyişecek gibi duran itifaklar, yeniden şekilenme süreçleri heran yeniden yangın çıkarmaya adaydır. Türkiye model ülke olarak bunu darbe girişimiyle yaşatmıştır.