Artık 15 Temmuz tarihini, hem Kıbrıs hem de Türkiye darbelerini birlikte konuşmamız gerekecek. Kıbrısda başarılı olan Türkiyede başarısız hale getirilen 2 darbeyle siyasal konumlarını anımsatma adına makaleler yazacam. Kısaca: 15 Temmuz artık hem Kıbrıs hem de ortaklaşan darbe siyasal olaylar la birlikte deyerlendirilme şansı da oluştu. Bu gerçeklik ise bana şu güncel kayışı da getirdi: 15 Temmuz 74 Kıbrıs darbesinin yıldönümü üzerine peşpeşe anımsatma yazıları yazarken, birden Türkiyede gerçekleştirilmeye çalışılıp başarısız olan darbe de bu dizinin içine konulmak zorunda braktı. Buda Kıbrıs yakın tarihini yeniden incelerken, Türkiye güncel darbe haberiyle de çeşitleme konu araya girdi.
Kıbrısın tuhaf Türkiyeleşme olayı son darbe girişimiyle yeniden yaşandı. Baştan beridir Türkiyenin önemli gelişmelerini, siyasal oluşumları resmi eksen dışında kalanları görmezden gelinirken, birden darbe olayı da gelişti. İlgili kısırlık ile algı tutsaklığı hemen kendini ana akım medya ekseninde gösterdi. Dokunmadan ve birçok gerçekliği ayıklayarak, kısır döngülü saatlerce yorumlar yapıldı. Bir de şu gerçek yeniden sırıtıyordu! Her olayda kazananın üzerinden algıla sıralama yapıldı. Eyer darbe başarılı olsaydı, ozaman da şimdilerde metiyeler çizilen Erdoğan yerdenyere vurulacaktı. Bu paradoks yeniden yaşandı.
İlgili gelişmede önemli bir başka olguyu da yakaladım. Görselik ile sosyal medya etkinliğinin bazen inanılmaz etkisi gerçrçekleşti. Görsel vuruculuk oldukça önemli! Olayın özünü bilmeyen nice kimse, gösterilen bir uçak etkisiyle resmen bilgisizliklerini bu imgeyle giderdi. Hemen bilmeden ve gördükleri ile hemen görüş geliştiren nice insana tanık oldum. Özelikle uçak veya bonbalama renkleri insanların tüm bilinç eksikliğine ilaç gibi “bilgicilik” getirdi. Buda aslında bilinsiz kitlelerin kolayca görselikle etkilenip düşünce geliştirme yanılsamasını da yaratıyor. Birçok insan “vay be* Uçaklara rağmen bastırıldı” duygularına tanık oldum.
Türkiyede yeni bir askeri darbe girişimi yapıldı. Öncelikle benim bu tip darbelere zaten karşı olduğumu anımsatmam gerekmezdi. Ama öylesine probagandaa algısı oluştu ki bunu tekrardan belirtiyorum. Geelelim bazı temel gerçekliklere! Türkiye tipi devletlerde ABD ekseni dışında girişilen darbeler başarısız olur. Bu Yeni sömürge Türkiye yakın tarihinin gerçeğidir. Nato veya CİA patentli darbeler başarılı olunuyor. Nitekim birçok Amerikan desteği alamayan girişimler başarısız oldu!Başka bir gerçeklik de şu: Türkiye özelikle 27 Mayıs darbesinden sonra kurumsalaştırdığı üst MGK ile genelkurmay dışında darbe yapma olasılığını da sıfırladı. Bunu da en son Kıbrıs Annan planında yaşzadık. Bu gerçeklikler ise Cuma gecesi seyretmeye başladığım darbenin baştan başarısız olacağını gösteren temel 2 olgu oluyordu.
Gelelim başka bir yörüngeye: Genelikle sınıfsal bakışın kısır olduğu veya devlet içi kurumsal kuvetler ayrımını bilmeyenler, çoğunlukla bu yapıdaki darbe olaylarında yanılma payları yüksektir. Askeri darbeler de devlet içi çatışmaların veya devlet halk dengesinin kırıldığı veya yeniden bir dizayinde normal şartlar yetersiz olduğu zaman yapılır. Bunun uluslararsı boyutdan ülke içi çelişkili krizlere varan birçok etkenler vardır. Türkiyede özelikle AKp döneminde devlet içi çatışmalar veya itifaklar la halka karşı uygulanan politikalar sıkca karıştırılıyor. Örneğin Feytulah AKp veya Erdoğan asker ilişkilerindeki deyişken akışkanlık nedense pek de yorumlara konulmaz. Hele Kuzey Kıbrıs “akademisyenler, sadece resmi algılarla” yetinirler! Onun için de hep yanlışlarda kısır dolaşım yaparlar.
Son Türkiye darbe girişimi devlet içi oluşan yeni itifaklar ile karşıtlanmanın ürünüdür. Mustafa Sönmezin de belirtiği gibi “Sıkışan Cemaatin son tepkisi olarak” girişildi. Yine Mustafa Sönmezin net yazdığı gibi “Zaten İzmir Diniz üstünde başlayan soruşturma cemaati telaşlandırdı* Yaklaşan Ağustos Askeri şurasında da tasfiye edilme ilanı, bu hareketi son hamle olarak hızlandırdı”!Görüldüğü gibi bazı darbe davranışlarının sırrı burada gizli. Örneğin en basitiyle Askerlerin nasıl davranacağı dahi belirgin deyil di!
Sonuçta darbeyle devlet içi çatışmada cemaat kaybeti. Erdoğan ise bildik tavrıyla bunu kulandı. Öyle kulandı ki Yargıtay, Danıştay ve yargıçlar bundan hemen nasibini aldı! Yeniden idam çağrıları yükseldi. Cihatcılar resmen sokağa çıkıp kafalar kesip muhalif belirli kesimlerin binalarına saldırdılar. Buna da “demokrasiyi koruma” etiketi yapıştırıldı.
Ferda Koçun uyarısı bu nedenle önemlidir: “Bu toplu linç etme kültürü açık faşizme kitle desteği de yaratıyor”!Gerçekten “tekbirler, alahuekberler, camilerden çağrılar” hepsi kitlesel olarak güçlü bir gerici rüzgarının da gerçekleştiğini haykırıyordu. Anayasayı fiylen kaldırtan Erdoğan, şimdi anayasayı kaldırma suçlamasıyla idamı geri getirme kamuoyunu hazırlıyor. Erdoğanın Uluslar arası şu primi de oluştu: darbe nedeniyle onu eleştirenler şimdi destekler konuma gelip, ona bazı otoriteleşme koşulunu da hazırlıyor. Şu basit yanılgı oluştu! Sanki Türkiyede demokratik yapı var da darbe bunu ezecekti imajı geldi! Fırsatı oluşturdu. Şimdi birçok adımı beklemek kolaydır. Hele de yandaşlar sokakta, muhalifler terke alınmışken!
Burada Kürtlerin bir yanılgısını da yazacam. HDP liderleri Öcalanın haklı çıktığını vurguluyorlar* Feytulahcı tehlikesinden söz ediyorlar! Oysa son Kürt operasyonlarının gerçekleştiği dönem de devlet içi Feytulahcı >Erdoğan çatışması da yoğunlaştı. Geçmişte bazı yaşanmışlıklar olsa da özelikle son dönem Kürt politikası ve kattliyamların damgası Erdoğandır! Oysa Kürt liderler hala bunu galiba anlayamadı! Konulan Feytulah Erdoğan idolojikleştirme son yaşananlar la yanlış kanıtlandı!
Sonuçta sıkıştırıp darbeye zorlanan cemaat devlet içi savaşı kaybeti. Buna ek olarak Erdoğana ortam uygun hale sokuldu. Bundansonraki gelişmeleri iyi izlemek de şart. Yok bizimkiler gibi ötsek köstek kesip bilimcilik, politika yapılır sa, yarının teslimiyeti de çok ağır olacak.