Bazı tanımlamalar vardır ki söylenince dahi tepki koymaya yeter ve artar. Ancak, yine sosyolojik ve piskolojik biliminin siyasalaşması ile en kötü kuramın nasıl karşılık bulunca, kolayca kabulendiği de yaşamın öğretiği öteki bilimsel gerçektir. Buna kültürleşme veya çıkar eklenince de nasıl normaleştiği de kanıtlandı. En kötü kavramı söylerken kabulenmeyen insanlar, uygulamada da resmen çıkar veya bilgisiz ce nasıl kabulenip karşılık verdiği öğrnekler le dünya doludur. Daha kötüsü, bu kuram idolojikleşip yapılanıp kurumsalaşınca da kelimesel yanlışı yaşama vurgu yapınca tehlikeli olmanın da ötesine geçiliniyor. Bile bile nice kötü kavram, sırf sistemleşip çıkarlaştığı için normaleştirildiğini her an görmek mümkündür. İnsanlar bazen saf saf bunları kabulenirken, bazen de bilmezliğe vurup kendini aptal yerine koyarak ilgili uygulamalrı da karşılıkla yanıtlıyor. Resmen insanı bu şekil le hem aptal yerine koyma ve insanın da aptalığı kabulenip çıkar sağlama diyalok ikilemi de oluşmuş olmaktadır. En çirkin yalan söylemi veya inanılmaz uygulamayı, kabulenip aptalaşma duruşları oldukça yaygınlaştı. Bunlar kültürleşip yaşamsal şekillere bürünüldü. Onun için ben birçok yalın gerçeğe karşın yine de göstere göstere söylenen yalanı veya yapılan kirli uygulamayı kabulenip kendi kendine aptal dememeyi, en başta bana olan saygıdan dolayı kabulenmiyorum. Eyer konulan sıfatlar veya verilen etiketler kendi içeriği ile uyumluysa ona saygımı ve gereken dürüslük le karşılık vermeyi kabulenirim. Oysa binrir yalanı veya kirli uygulamayı, sırf erk var diye, çıkar sağlanır amacıyla kabulenmem.
Son dönem de gerek adamız gerek se çevremiz,ister se dünyamız çelişkili kurumsal deyerler le sarhoşlaştı! Abartılanlar la yalan katgılar sonucu oluşan idolojikleşmeler, güncel yaşama dek bizi sarmaladı. En kötü kuram diye öğretilen “yolsuzluk, rüşvet, yandaşlama paylaşım, kolayca yalan söylemek, ırkçı veya gerici olma” kötü kuramlar, yaşam da birer güncel deyer gibi akıp gidiyor. En kirli politik stratejiyi “demokratik, özgürlük” diye yuturup, bizi resmen aptal yerine koyuyorlar. Sanırım Kıbrıs sorunundan başlayıp Ortadoğu son stratejik plana ulaşan bölgesel krizleri yaşarkan, bu tip kandırılmalar la aptal yerine konulmalar adeta kaçınılmaz uygulama olarak yaşadık. Yaşamak la kalmayıp, bunları sık sık alkışladık. En keskin yalanın süslediği katliyamları,gayet normal şekil de savundurma duruşu sergilendi. Bunlar günümüz siyasetin yapılanması ve yerleşen kültür deyrler le resmen yerleşilen güncel düşünceler oldu. Birisi trilyonları kazanır, milhyonlar bedel ödeyip inanılmaz çirkinliklere tanık olurken, bunları yuturma adına medya da insanları aptal yerine koyup saatler ce tartışıyor.
Bazı kelimeleri fetişistirme veya abartıyla sunarak kitlesel destek oluşturuluyor. Hitlerin kanlı faşist diktatörlük döneminin Göbelsi boşuna günümüzde dahi uygulama şansıyla yaşatılmıyor! “En büyük yalanları tekrar tekrar söyleyip, kitlelere kabulendirme” habercilik probagandasının bilgini Göbels dir. Bu kötüdür derseniz, günümüz de ayni teknik le ilgili kuram uygulanıp kitlesel destek bulunuyor, gericilik le siyasal buluşma oluyor ve ırkçılık la faşizim krizin seçeneği olarak yükselmesi tesadüf deyildir.
Galiba yine bolca teöri kesiyorum. Yine de düşünün: bir kavram koyuyorsunuz, iiçi düşünsel boş olmasına veya soyutlamada kalsa da öylesi piskolojik korku konuluyor ki bu temel yaşamın etkilenmesi ile gerçekelrin de örtülmesini engeliyor! Tek kutuplu Dünyanın Terörist kuramı ile “benden, senden” ayrımlı uygulaması bunun net kanıtı. Gerçekten teörist kulanım piyasasında korkunç korkutucu ifade ile karşıtı suçlama dışında epey boş bir düşünsel mirası da vardır. Şimdi şunu düşünün: Kıbrısın Kuzeyi PYD diye bir yapıyı Terörist ilan listesine koydu. Brakın yasal konumu veya ilgili yapının Kıbrıs faliyet durumunu! Gerçekten kaç Kıbrıs lı PYD yapısının adını ve ne yaptığını biliyor? Hat ta biraz deşenler, kendilerine biçtirdikleri gömleğin daha uyunmlusunu bu yapıda görünce ne diyecekler? Ama belirtiğimiz gibi; eyer bir yerde en kötü kuram karşılık bulup kitleseleşiyor sa, kitlesel karşılık ta aptalığı kabulenir duruş sergileniliyor sa, doğruların bulunması elyordamına bağlı kalıyor.
Biraz ülkemiz gerçekleri ile devam edelim. Ben çocukluktan beri hep ilk siyasal öğreti de “garantörler” ifadesinin tabulaşmış teslimiyet öğretisini öğrendik. Kuran kadar kutsaldır. Oysa inanç ve tabuyu bir yana itersek; Bir ülke eyr bağımsızım der se, bu ülke sonradan egemenliğini dış müdahaleye teslim ediyor sa, garantörlü bağımsızlık kuramı nasıl olur? Daha ileri gidelim; yaşam la öğrenilerek, alınan dersler de siyasal bilincin deyişmesi veya yenilenmesi gerekir. Biz Kıbrıs ta sorun görüyorsak, ozaman sorunun da yaratıcı gücünü görmemiz gerekir. Kıbrıs olaylarının en kritik her dönemi dış müdahaleler le yeniden şekillendi. Bu atmış anlaşması dahil. Kıbrıs tam da Taksim Enosis siyasal kısgaca girdiği anda, Küba devrimi ve ingilterenin son hamlesi ile “garantörlüklü bağımsızlık” dönemine sıçrandı. Sonra, benzer birçok müdaleler oldu. Hep son sözü garantörler le belirlenen sıçramalar oluştu.
En son yapılana bakın! Yunanistan Kıbrısa darbe yaptı* Sonra Türkiye müdahale edip işkal hareketi oluştu. Oysa Yunan darbesi ve Türkiye müdahalesi öncesi, Kıbrıs ta en yumuşatılmış dönem yaşanıyordu. Bu gerçek dahi eyer Kıbrıs ta olaylar net öğrenilip kabulen se en başta ganantörlük konuşulacak tı! Haalbuki bize hep “garantörlük mutlaklık” düşüncesi enjekte edildi. Kimse yaşanılan la dersler almadı. Halla garantörlük güvenlik le endeksleniyor. Türkiye de yaşananlar, oradaki sarsıntılar bile burada anlaşılmadı. Öylesi bir yapıdan hem de güvenlik gibi önemli garantörlük isteniyor. Helle de Türkiye de güvenlik adıyla başına gelmemiş kalmayanlar dahi “Kıbrıs garantörlüğü” cümlesine tabu gibi sarılıyor. Bu konuyu hep yazdık. Yeri geldiğinde şu ezberi de bozmaya çalıştık! Türkiye 74 müdahalesini garantörlük ilkesi ile deyil, meclisin savaş ilanı kararıyla günümüze dek taşıdı. Zaten yanlışlar la örülen garantörler zincirin de ilgili ülkeler bağımsızlığı koruma yerin, bunu yok eden tavırlar la şekilediler. Zaten garantörlüğün de adanın Nato çenberinde tutulması olduğu gerçeği de hiç söyletilmek, gösterilmek istenmedi!
Şimdi Kıbrıs korkunç abartılar la ucuz siyasetler le sürdürülüyor. Eski Kredi bankasının bacanak ortakları hükümet koltukların da ortaklaşırken, özellik le Türkiye İstanbul mitingine katılan “Pehlivan Hüseyin” iyice kendinden geçip, söyledikelrinin de kolayca karşılık bulacağını da düşünüp, demeçleri peşpeşe patlat tı! Başına umulmadık zaman da “devlet kuşu” konan Serdar ise dağıtmaya devam dedi. Yandaşlama paylaşım la teslimiyetin “yüceliği” altında da hamaset türküsünü bozuk koro gibi söylemeye hızlandılar. Zaten “şaşkın” şarkısını söylemeye alışkın olan Akıncı da “barış, çözüm” kelimeleri ile başka ucuz siyasetin piyasasına girdi. Birzamanların Beytepelisi “Harbi Puştu” ise şimdi yeniden deyişik harbilik le piyasaya çıktı. İnanmayan Ozan Ceyhunun yetmişler harita yaşamına da uzansınlar!
Peki bu kadar yalan, yalaka ve iki yüzlülük neden piyasada dolaşıyor? Çünkü karşılık buluyor. Dün darbeciler le, ırkçılar la, Feytulah la işbirliği yapanlar, şimdi eleştiri dahi yapmadan kenedilerine de söverek, yaşama devam ediyorlar. Kendi kirlilikelrini başkasına sövmek le gideriyorlar.! Ben onun için kendimi aptal yerine koymak istemiyorum. Ucuz siyaset, veya yerimi koruma,çıkar sağlama adına aptaaal olup birilerine yalakacılık yapma şansını vermek istemiyorum.
Günümüz için doğrumu yapıyorum? Belki bazılarına göre ben gibiler “enaayiyik”! Çünkü onlar çıkar adına bilimci bilimi ret edioor, doğruları yalanlar la örtüyorlar, dün dediklerini bugün imkar ediyorlar! Ama yanlış sistemin de kazananları oluyor. Bir yer de eyer dürüslük önemli bir kriter arayşı oluyor sa, ozaman gerçekleri söyleyen de aptal olur! Aptal bilgisizlik yerine bilmenin ifadesi oldu. Boşuna deyil, “sen gerçekleri savundun da ne oldu” denmiyor!