Geçenlerde Güney’de arkadaşımız Zehra Cengiz’e ve kızına karşı Apoel’ci sempatizanların saldırısı bayağı her iki taraftaki barış sempatizanı insanları tepkisini üzerine çekti. Gelgelelim ki bu 2003 sonrası olan saldırılardan ilki değildi ve inşallah bu gibi saldırılar son olur. Ama son olması için gerçekten Güney’deki Kıbrıs Cumhuriyeti olarak bilinen yönetimin ciddi adımlar atması, bu saldırıları yapanları cezalandırması ve acil olarak okullarda barış eğitimi adlı dersleri müfredata koyması gerekir. Güney’i hedef alıyorum çünkü açıkça bellidir ki Güney’deki şövenist saldırılar çeteleye vurulursa maalesef artık çoğalmıştır. Gizlememek gerekmektedir.Elbette bu tip saldırılar bizim taraftaki şövenist milliyetçileri de cesaretlendirecek ve işi daha da provoke etmelerine yarayacaktır. Açıkça yazalım: ne isterse olsun bu tip eylemlerde olanların cezalandırılması gerekmektedir. Geçmiş haftalarda da dört Kıbrıslıtürk gencin Ay Napa’da saldırıya uğramalarını, bu gençlerin provokasyonda bulunmalarına yormuştuk ama görüldü ki gerçekten provokasyon bile olmadan Güney’de Kıbrıslıtürklere yapılan saldırılar bayağı cüretkar bir duruma gelmiş. Kıbrıslıtürk gençler olayı provoke bile etseydiler peşlerine düşülüp dayak yemeleri gerekmezdi onu da belirteyim. Şimdi denilecek ki, 1974 acılarını Kıbrıslırum komşular unutamamış ve bu acıyla hareket ediyorlar. Peki acı çeken sadece onlar mı? Kıbrıslıtürkler de korku ve acı çekmediler mi? Niye empati yapamıyorlar? Çünkü kendi kendilerini haklı görüyorlar. Ölen ve acı çekenler her iki tarafta da var. Malını kaybedenler de her iki tarafta var. Sadece Kıbrıslırum toplumu değil diğer Kıbrıslıtürk toplumu da acılar çekti.
Şimdi ben de bu şekildeki kabalıklarla muhatap olmasam gene içimde bir umursamazlık olacaktı ama iki sene önce AB seçimleri sırasında Güney’e oy kullanmak için geçtiğimde Kıbrıslırum polislerin bana karşı saldırılarını görünce ve yaşayınca Güney’de ırkçılığın hat safhada olduğunu gördüm ve birçok arkadaşı da bu yönde uyardım hatta Güney’deki durumun öyle toz pembe olmadığını, sağ milliyetçi şövenist güçlerin her parti içinde bayağı etkin olduğunu, bunun devlet katında da olduğunu belirttim. Bu görüşlerimden dolayı bana küsenler ve Güney’deki olayları büyüttüğümü söyleyen arkadaşlar çok oldu ve hala daha var. AB seçimleri sırasında Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk Sosyalist arkadaşların ortak listesini destekledim. Bu sırada Frisules Köyünde olan sandıklarda oy kullanmaya gitmiştim ve orada Kıbrıslıtürklerin adlarının listelerde olmamasını görevlilere sormak istediğimde, polislerden tepki görmeye başladım. Yanımda Kostis arkadaşımın İngilizce öğretmeni olan kardeşi bulunmaktaydı ve bir aralık onun tutuklanarak götürüldüğünü gördüm. Daha sonra da polisler üzerime geldiler ve beni iterek Frisules ilkokulundan atmaya çalıştılar. Bunu protesto etmeye çalıştım ama beni tutuklama yönüne gidince de oradan uzaklaştım. Bu hangi demokrasi ve insan hakları kuralına uyuyordu? AB’ye giren Güney Kıbrıs veya Kıbrıs Cumhuriyeti bu muydu? AB normlarının etkin olduğunu iddia etseler bile böyle bir ülkede takkiye yapıldığı ve bu kafayla hiçbir zaman birleşmeye değil ama bölünmeye gittiğimiz de açıktı.
Nitekim bu olaylardan sonra Güney’deki Kıbrıslıtürkler üzerine saldırılar ve işkenceler veya provokasyonlar devam etti. Bana göre Güney’de ırkçılık ve şövenizm devletin derin yerlerinde ve Kıbrıslırum toplumunun da geniş kesimlerinde geçmişten yapılan hatalarla ve bu hataların da özeleştiriden geçmemesinden dolayı mevcuttur. Eğer Kıbrıslırum toplumu geçmişe dönüp de tarihsel olarak kendini eleştirmezse ileride daha da çok tehlikeli, mecralara gelebiliriz. Açıkça yazıyorum: Ölümlü olaylar da olabilir. Belli ki politik ve de kozmetik olarak dünya kamuoyuna birleşmeden yana görünmekle reyting kapmaya çalışan bazı Kıbrıslırum liderler de bunda samimi değiller. Samimi olsaydılar bu gibi saldırılar bitecekti. Demek ki olayları yapanları bilmelerine rağmen, üzerine de bilinçli bir şekilde, belki de oy kaybetme korkusu ve telaşı yüzünden gitmiyorlar. Bu yüzden de ileride bu kafa yapısıyla bir uzlaşmaya bir barışa gidilse bile gene olaylar olur ve bu iki toplum gene bölünür. Vakit gecikmeden okullara barış eğitimi dersleri konmalı ve iki toplumun yanyana gelmeleri için her türlü çalışma ve aktiviteler yapılmalıdır. Şu anda, geçmişte de yazdım, iki toplumun fertlerini en fazla biraraya getirebilecek aktiviteler pratik olartak nelerdir onlar üzerinde kafa patlatmalı. İrlanda’da olduğu gibi gerek öğretmen değişimleri, gerekse öğrenci değişimleri ile iki toplumun biraraya getirilmesi, konferanslar ve sempozyumlar tüm etkinlikleri ile yapılmalı ve hatta pratik uygulanmalı aktiviteler de yapılmalıdır. Birbirlerini tanımayan toplumlarda önyargılar bayağı etkili olur ve barışta da adım atılamaz.
Dediğim gibi okullarda derhal aktiviteler başlamalı, Kıbrıslıtürk öğretmenler Kıbrıslırum okullarına, Kıbrıslırum öğretmenler de Kıbrıslıtürk okullarına gidip ya misafir olmalı, fikir teatisinde bulunmalı, ya da oradaki çocuklara ders vermelidirler. Elbette sevgi her iki tarafta da birleştirici bir unsurdur ama bu unsuru gene sadece ben seviyorum diğeri sevmez şeklinde, tek taraflı güvensizlğe dayalı bir şekilde vermek de yanlış. Bu arada ders kitapları ve tedrisat veya müfredat da önemli. Müfredatta da bir şekilde daha barışçıl ve diğer topluma karşı kin güden derslerin kalkması gerekmekte, hatta gerekirse ortak Rumca ve Türkçe ders kitapları olmalıdır. Her iki toplumun çektikleri acılar ve çok perspektifli bir uygulama içinde yapılan yanlış uygulamaların diğer topluma ne kadar kötü etki yaptığı yazılmalıdır. Gene birleşmede acele edilmemeli ,her iki toplum ve gelecek nesillerini birleşmeye ve birlikte yaşamaya eğitim yoluyla, birbirlerine saygı göstererek hazırlamalıdır.
Gelecekteki barış ve mutluluk içindeki Kıbrıs’ta halkları birleştirmek eğitimden başlamalıdır. Şövenist saldırıların da ilacı ve çözümü budur…