Aslında resmi ideoloji veya resmi tarih tarafından bize verilenler daha fazla Dr İhsan Ali’nin Milli Dava’ya ihanet ederek Kıbrıslırum tarafında kaldığı üzerindedir ama şu anda toplum daha fazla yazmaya başladığı ve daha özgür bir şekilde konuşmaya başladığı için, o dönemlerde aynen Dr İhsan Ali gibi, Kıbrıslıtürk liderler Cumhuriyeti terketmelerine rağmen, Dr İhsan Ali’nin kaldığı yeri terketmediği gibi daha birçok Kıbrıslıtürk’ün görevlerini terketmediklerini öğrenmekteyiz. Bu Kıbrıslıtürklerden biri de Yüksek Mahkeme Başyargıcı Hakim Zeka Bey’le gene Mağusa Hastahanesi baş doktoru Dr Ali Atun’du. O günlerde Kıbrıslırum tarafında kalan Kıbrıslıtürk liderlerden biri olan Dr İhsan Ali bakın o günler için Anılarım adlı kitabında neler demekteydi:
“Okuyucularımın bu liderlikle işbirliğini niye reddettiğimi anlayacaklarını umarım. Bu çabaların, ancak yabancı çıkarlara hizmet edebileceğini görmüştüm ve bu iğrenç oyuna sürüklenmem mümkün değildi. Diğer birçok vatandaşım gibi Elen mahallesinde bulunan evimde kalmanın nedeni budur.
Liderlikleri tarafından korkutulan diğer Kıbrıslı Türklerin tümü, evlerini terk edip, Türk mahallesine kaçtıkları zaman da evimi terk etmedim. Kıbrıs Türk liderliğinin siyasetini izlemediğim için, kendi ihanetlerini örtmek amacıyla beni hainlikle suçladılar. Bazı Elenler dahi, yaptığımı garip buldular, çünkü fanatik ve şoven yapıları, durumu bir Kıbrıslı olarak göğüslediğimi ve Kıbrıs halkının bir bütün olarak çıkarlarını gözettiğimi anlamalarına izin vermiyordu. Bu ruhu değerlendiremiyorlardı. Şimdi soruyorum; Kıbrıs halkı, bilincine, herşeyden önce Kıbrıslı olduğunu yerleştiremiyorsa, bu devlet varolmaya nasıl devam edecek?
Bu yaptığımla, Kıbrıs halkının geleceği için tehlikeli bulduğum Kıbrıs Türk liderliğinin bu politikasına karşı mücadele etmeye çalıştım ve toplumuma hiçbir zarar vermediğime inanıyorum. Aksine birçok durumda, birçok sorunla karşı karşıya olan birçok soydaşıma yardımcı oldum. Bunlar Türkler ve Elenlerce bilindiği için değinmeyi gereksiz buluyorum”(Ali,2002,sf.58).
Gene aynı dönemde Kıbrıs Cumhuriyeti terkedilirse uluslararası andlaşmalarla belirlenmiş ve uluslararası hukukta resmen tanınan Kıbrıs Cumhuriyeti zemininin, hem Türkiye hem de Kıbrıslıtürkler açısından büyük bir sorun ve boşluk olacağına inanan ve günümüzde yaşanan gerçeklere bakıldığında ne kadar haklı ve doğru bir düşünce olduğu anlaşılan İnönü’nün politikasını uygulayan sadece Dr İhsan Ali değildi. Bu konuda aynı politikayı takip eden Dr Ali Atun, 1974 yılından sonra hem Milletvekilliği hem de Sağlık Bakanlığı da yapacaktı. Bakın o günler hakkında neler söylüyor:
“Hem Başhekimdim, hem de haftada iki gün poliklinik yapardım. Kendimi Rumlara sevdirmeye muvaffak olmuştum. Beni iyi tanır, hürmet ederlerdi. Mağusa Hastahanesine gelen tüm doktorlar çok muvaffak olmuşlardı. 1963 yılında Derviş Bey, Mustafa Erbilen ve Tahsin Bilge mezun olup geldi. Üçünü de bana Mağusa’ya verdiler. Daha sonra Burhan Nalbantoğlu, Lefkoşa’da hastane imar ettiğinde tüm ustaları toplayıp oraya yerleştirdi. Tahsin Bey daha sonra ayrılıp Londra’ya döndü. Mustafa Erbilen ve Derviş Bey uzun seneler benimle beraber devam ettiler.
Mayıs 1964’e kadar devam ettim ama sonra devam edip etmeme konusunda tereddüte düştüm çünkü burada (Kıbrıslı Türkler arasında , o.d.) beni vatan haini diye ilan etmek isteyenler vardı. Türkiye Başbakanı İsmet İnönü’ye telgraf çektim durumu anlattım. İsmet İnönü’den ‘görevinize devam edeceksiniz’ yazan bir telgraf geldi. En sonunda 11 Mayıs 1964’te Mağusa’da çıkan olaylar nedeniyle Mağusa Hastahanesi’ndeki görevimi bıraktım (Aralık 1963’ten sonra Kıbrıslı Türkler TMT’nin kararıyla Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki görevlerinden geri çektirildiler. O dönemlerde Kıbrıs Türk muhalefetinin ileri gelenlerinin başında olup daha sonra CTP’nin ilk Başkanı olan Ahmet Mithat Berberoğlu, anılarında bu olayı detaylı bir bir şekilde anlatır. Arkadaşları ile beraber Ankara’da İsmet İnönü’yü ziyaret ederler. TMT’nin bu tavrına karşı nasıl bir tutum izleyeceklerini sorarlar. İsmet İnönü Dr. Ali Atun’a çektiği telgrafta yazdıklarının aynısını Ahmet mithat Berberoğlu ve arkadaşlarına da söyler. Onlara Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki makamlarını ve işlerini terketmemelerini telkin eder. Muhalif ekip adaya dönüşlerinde maalesef TMT’yi aşamaz ve Kıbrıs Cumhuriyeti’ndeki Kıbrıslı Türk kadrolar görevlerini terkeder. Sadece Yüksek Mahkemede bir gurup hakim görevlerine bir süre daha devam eder. O günden bugüne kadar da Kıbrıs Cumhuriyeti yapısal değişiklikler yaşar ve tek toplumlu bir yapıya dönüşür,o.d)”(Dağlı,2014,sf.64-65).
İşte yukarıdaki ifadeler Dr İhsan Ali’nin bile Kıbrıslırum tarafında kalmasındaki esas nedenin o zamanlar Başbakan olan İsmet İnönü’nün Kıbrıs politikasında şekillenmektedir. İnönü, bir hukuksal zemin olan Kıbrıs Cumhuriyeti’nden ayrılınmasını istemiyordu. Ayrılınırsa bunun Makarios’a ve Kıbrıslırum elitlere sunulan bir hediye olacağını savunuyordu.
Yazımı küçük bir alıntı anıyla bitiriyorum. 1963-64 yıllarında İnönü ile Kıbrıslıtürk liderler arasındaki bu ihtilaf yaşanırken, o günlerde Ankara’ya giden Dr Küçük İnönü ile görüşemez. Nedeni de İnönünün düşüp ayağını kırmasıydı. Bunun üzerine Küçük onu hastahanede ziyaret eder ve gene bildik görüşlerini İnönü’ye ifade eder. Daha sonra da saygıyla İnönü’ye tekrar geçmiş olsun dileğinde bulunarak odayı terkeder. Bu konuyu ben rahmetli Cüneyt Arcayürek’in yaklaşık 12 sayılık “Demokrasinin Sonbaharı” adlı eserinde okudum. Rahmetli Küçük İnönü’ye veda edip çıktıktan sonra İnönü çevresindeki gazeteci ve politikacılar dahil etrafındaki insanlara dönmüş ve Arcayürek’in kitabında da naklettiği gibi şu sözü söylemiş:
“Sayın Küçük bize müdahale ederek Kıbrıslıtürkleri kurtarmamızı söyledi, tamam da, biz onları kurtardıktan sonra onları bizim elimizden kim kurtaracak “ demiş…