İnsanların kültürel saplantıları olur. Bunu bölgenin güçlüleri sağlar ve korur. Araplar İslamiyet’le güç kazanıp ganimeti tadınca insanları bağımlı hale getirmenin yolunu da buldular. İbadet zorunluluğunu abartarak insanları bağımlı halde tutma amaçlı kullanmayı denediler. Örneğin İpek Yolu’nun getirdiği olanaklarla refaha ulaşıp kentleşen Türk asıllı dediğimiz Orta Asya kentlerini savaşla ele geçirince yağma ve esir alıp satmayla yani zamanın usulleri ile uğraştıktan sonra yönetmeye başladılar ve doğal olarak onlardan teslim olan ve işbirliği yapmayı kabul edenlerle ortaklaştılar. Bu sırada fark ettiler ki Müslümanlığı kabul ettiklerini söyleseler de eski dinlerini korumaktadırlar. Onun için Müslümanlığı benimsemezlerse iyi bir bağımlı olmayacaklarını gördüler. Bunun üzerine sürekli ibadet ettiklerini izlemek için güçlü ailelerin evlerine Arap istilacıları yerleştirdiler ve yakından markaja aldılar.
Büyük acılarla İslam’ı dayattılar. Kuran’da dinde zorlama olamaz diyen ayeti de çiğnediler.
Uzun yıllar içinde Müslüman olanları da kullanarak Orta Asya’yı Müslümanlaştırma tamamlandı. Müslüman Türklerin diğerlerine yaptıkları zulmü Arap tarihçiler bile acı ile kaydettiler.
Dinin bağımlı insan yaratma başarısı hep karşılaşılan bir konudur.
Güçlüler bundan yararlandılar ve yararlanmayı sürdürüyorlar.
Fettullah da bu yoldan gitti. Gece Muhammet ile görüştüğüne insanları inandıracak kadar insanları kör eden bir şartlandırma ibadetle yani dini görünüşlü tekrarlar, zikirler, müzikle destekli ayinler ve sonu gelmez dualarla yürütülür. İstihare denilen rüyada gelecekten haber alma ve öğütler bulma, oraya buraya muska ve mavi cam gözü asma gibi insanı hep ayni hurafelerle besleme onları izler. Etrafa ayetler asma ve Arapça bilmeyenlerin bile karınca duasından medet umup duvarlar süsleme hep insanı bağımlı yapma amaçlıdır. Bunlarda özel yeteneği olanlar şöhret olup peşine insanları takarlar. Hurafe ve din karması uyuşturucu gibi insanı köle eden efsunlama sonucu büyük güç kazananlar olur.
Bir insanın Fettullah gibi birisinin peşinde orduya sızıp darbe yapmaya kalkması inanılacak gibi görünmez ama gördük işte.
Binlerce insana Beyazıt meydanında ruhun genetiğinin kuyruk sokumunda olduğunu anlatan bir din ulemasını izlerken bu adamın kemikte DNA olmadığını bilmesi gerekirdi diyebilirsiniz ama o kuşkudan uzak bir dindardır. Kuşku dinde yasaktır. Kuşku ile Allah’a ortak varsayma arasında fark yoktur. Yani dincilere göre kuşku duyan cehenneme gider ama o kadar da değil çoğu tarikata göre onun dünyada da tertiplemek Müslüman’ın görevidir. Bunu bilip de harekete geçmeyen de cehennemliktir.
Bağımlı insan bilim insanı olamaz. Bilim yaratamaz. Bilim kuşku üzerine kuruludur. Kuşku duymayan bilim üretemez. Işık hızını hesaplamaya çalışan bilim adamı ünlü Newton mekaniğini yerle bir eden keşfini zamanın göreceliği kuralının ilk ortaya çıkması üzerine yapabilmiştir. Dünyayı mekanik sağlam temeller üzerine oturtan sistem yıkıldı ve Allah’ın varlığının kanıtı sayılan kâinatın düzeni ortadan kalktı.
Dine rağmen kuşkuyu bırakmayan bilim adamı çığır açtı. O değil de ayni deneyi dindar biri yapsaydı bu sonucu içine sindiremeyip aramayı sürdürürdü.
O nedenledir ki ağır ağır bir dini baskı içinde kalan İslam dünyası sıkı düzenlere geçilmeden önce yani İslam devleti olsa da dini baskı yapılmasını reddeden küçük ülkelerde fırsat bulup zamanının ileri bilim adamları olarak ünlenenler olduysa da sıkı düzenlerin gelmesiyle bilim üretmek görülmedi. Şimdi soruyorlar neden İslam dünyası geri kalmış. Kuşku duymanın yasak olduğu bir ülkede insanlar yakından takiple ritüellerle yani ibadet ve hurafelerle sürekli izlenirse bilime zaman kalmaz.
Din her şeyi kitaptan aramayı ve kitabın her bilgiyi içerdiği iddiasını dayatır. Kitap Kuranla da kalmaz, ilk halifeler ve sahabe ile başlayıp mezhep ve tarikat akidelerini de içerir ve birbirini yiyen inanış usulleri izler. Dini kitap satan kitabevlerini ziyaret ederseniz, duaların sevapları, şifa verme güçleri ve rüya tabirleri kitaplarının ne kadar çok olduğunu görürsünüz.
Şimdi moda oldu sosyal medyada ünlü kanaat önderlerinin tartışmalarına bir bakın. İnanamayacağınız kavgalar ve konuları göreceksiniz. Tamamen bilime ters iddialar havada savrulur. İçlerinde IŞİD terörüne kaynaklık eden fikirleri de dinleriniz ve onlardan bazılarının bunları reddettiklerini de görürsünüz ama boşuna çünkü hepsi de inanç insanı olup çıkmışlardır. Merteği gözüne soksanız görmezler yoksa cehennemlik olurlar.
O kadar bağımlı olurlar ki Arapçayı kutsal sayarlar ve kendi dillerini hakir görürler. Arapça ile görüşlerine destek ararlarken seslerini tonu bile değişir ve anlarsınız ki Arapça bilmekle iftihar ederler ama Türkçeden utanırlar ve hatta Türk sayıldıkları için üzgündürler.
Bu anlayışlar dini devlet isteyenlerin anlayışı olarak Türkiye’de iktidara geldi diyoruz ama güçleri laikliği kaldırmaya yetmedi. Ayni görüşte olan Fettullah takımı da dini devlet peşindedir ama başında kendi olmalıdır. Zaten dini inancı da güç elde etmek için kullandıklarından dolayı devlet dini yapmak isterler yoksa Kuran’a göre dinde dayatma olmayacaksa laiklikle dertleri olmazdı.
Şimdi iki laiklik düşmanı akım devleti elde etme aşamasına yakın ise de kim başına oturacak kavgası bir birine düşman oldu. Haydi hayırlısı!