Elbette iki toplumun arasında milliyetçilik –ırkçılık ve şövenizm engelleri vardır – Ulus Irkad

871

Şimdi başından sorunu koyup da mücadele etmezseniz çözümü de bulamazsınız. Evet, Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum toplumu arasında milliyetçilik, şövenizm ve ırkçılık temelinde farklılıklar vardır. Elbette bazı Güney’deki kesimler Kıbrıslıtürklere azınlık statüsünü layık görüyorlar ve bu kesimlerle şu anda uzlaşmak da zordur.Peki bu kesimlere, AB’nin de kabul ettiği, insan hakları ve demokratik cumhuriyet normlarını önlerine koymak çok mu zor? Özgür irademizi ortaya koyup kendi irademizle yaratacağımız demokratik çözüm modellerini masaya koymak çok mu zor?Peki Kıbrıslıtürklerde de bu şekilde olmasa bile olayı bu gözlüklerle görenler yok mu? Her Allahın günü Kıbrıslırumlarla ilgili bir resim, bir yazı veya bir sembol görseler seslerini yükseltecek ve bütün sorunu Kıbrıslırumlara bağlayanlar da vardır. Yani ne isterse olsun olayı her iki tarafta da bu gözlüklerle gören kalabalık kesimler mevcuttur. Şimdi olayı bu şekilde korsak, bu konuda çözüme gitmeyi de ele almış oluruz. Ve elbette ırkçılığı, şövenizmi ve ulusalcılığı yoketmek oldukça zordur. Bu sorunları nasıl ortadan kaldıracağız? Nasıl çözeceğiz? İşte bana göre bugün güvenlik ve garantiler dediğimiz olayda da esas mihenk taşı dediğimiz olay veya nokta burada yatmaktadır. Ben cevabını vereyim: Eğitimde, her iki tarafta da anti-şövenist, anti ırkçı ve anti- Yunan ve anti- Türk milliyetçiliğinin derslerini koyarak. İnsanın eşitliğine dayalı, insan hakları ve sevgisi aşılayacak, Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırumların eşitliğini öne çıkaracak bir eğitim sistemi olmalı bu…B unun yanında ırkçılığı ve ve yabancı düşmanlığını da buna eklemek gerekmektedir. Peki yalnız bunlar mı? Hayır.. Bunları ortaya çıkaran her türlü bataklığı da kurutmak gerekmektedir. Esas sorun da kapitalizmdir. Kapitalizme karşı da bir mücadeleyi veya vurgulamayı da dile getirmek gerekmektedir. Bu konuda mücadele eden her iki taraftaki sosyalistler, komünistler ve diğer demokrat unsurlar da seslerini yükseltmelidirler…

Şimdi belli ki Güney’de 1963-64 olaylarından sonra sadece Kıbrıs Cumhuriyeti’nde söz sahibi olan elitler şu anda Kıbrıslıtürkleri azınlık olarak görüp, onların 1960 yılındaki pozisyonlarını daha da azaltarak azınlık durumda olmalarını istemektedirler. Peki bu insan haklarına uyar mı? İnsan haklarında azınlık çoğunluk diye bir felsefe-ideoloji var mı? Sosyalizmde var mı? Sol anlayışta, demokrat anlayışta bu var mı? Yok…Peki, Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti’ne sahip olan, oradaki söz sahibi unsur veya unsurlar Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni demokratik bir yapı haline gertirmişler mi? Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti’nde bugün insan haklarıyla bütünleşmiş, tek bir budun, dil,soy, din, dil, ırk kan ve din egemenlik sahibi bir dominant erk sahibi ideojinin olduğunu saklamayalım; kendi ideolojisi dışındaki görüşleri hoşgörü ve yumuşaklık ve de saygıyla kabul eden bir ideoloji mi var? Hayır, yok maalesef…. Türk milliyetçisi değilseniz sizi hayır ettirmezler. Resmi ideoloji dışında sesinizi yükseltirseniz meclise giremezsiniz veya mevcut yapıda sizi taciz ederler. O yasak “İşgal” sözcüğünü ağzınıza alırsanız ömrü billah hayır etmezsiniz ve meclise de giremezsiniz. Ha, girenler daha fazla rejime bir şekilde boyun eğip değişmesini fazla vurgulamayan, vakti zamanında da ideolojilerinden tavizler verenlerdir. Saklamayalım bunları. İstisnalar da bir fark yaratmıyor. Bunu meclisin açılış töreninde geçmişte bir hanım milletvekilline yapılanlar da isbat etmiştir. Bunun yanında ısrarda inatçıysanız, birkaç defa bombalanır ve birkaç defa da kurşunlanabilir veya parti genel merkeziniz kundaklanabilir de. Mevcut resmi ideoloji sizi hayır ettirmez. Şimdi bakmayın size ses çıkarılmıyor, yoksa inanın gayrı resmi ideoloji görüşü etkin olsaydı bu davranış ve hareketler daha da etkin olabilirdi. Etkin değildir,çünkü şiddetle, bu görüş sahibi olanlar sindirilmiştir. Meclise girmeleri de önlenmiştir. Snt Barnabas olayını ortaya çıkaran Kutlu Adalı’nın katledilme olayı bugün bile ortaya çıkarılmamıştır. Nedeni bilinmektedir ama seslendirilmiyor, failler yakalanmamıştır. Yakın bir zamana kadar bombalanan Yeni Kıbrıs Partisi ve Afrika Gazetesi’nin matbaası olayları ortaya çıkarılamamıştır. Yetkililerin de elleri naçardır.

Peki Eğitim dışında ne yapmalıyız? Yani hem Kuzey’deki hem de Güney’deki bu faşist görüşleri ortadan kaldırmak için neler daha yapılmalı? Kıbrıs’ı bugün AB’de ve ABD’de görüldüğü gibi tüm vatandaşlarının eşit olduğu normlarla donatmalı. Bu iki bölgeli veya Üniter Devlet modeli olur ama Fransız Devrimi’nden de arda kalan Demokratik Cumhuriyet modelini öne çıkarıp, görüşmelerde de bunu masaya sürmek ve Batı’da örneğini gördüğümüz, tüm vatandaşlarının eşit duruma geldiği, sosyalizme açık, demokratik cumhuriyet modelini ısrarla savunmakla yerine getirilebilir. Sadece Kıbrıs için değil, Türkiye, Yunanistan, tüm Arap ve Orta doğu bölgesi ülkeleri için de, hatta tüm dünyada evrensel bir şekilde bunu savunmalıyız. Gerekirse Yunanistan ve Türkiye hatta Kıbrıs demokratik cumhuriyetlerinin federasyon veya konfederasyonlarını savunmak, anayasalara da geçecek şekilde bu demokratik cumhuriyetlerin sosyalizme açık olduğunu tüm insanların eşit olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Tekrar söyleyeyim, bu görüşleri savunmak için iki bölgeli veya üniter olmak da şart değildir zaten, önceleri iki bölgeli olan demokratik bir ülke, zaman aşımı içinde bu evrensel görüşleriyle birleşebilir de. Önemli olan vatandaşlarının hangi, dil, din, budun, soy ve farklı etnisiteden gelirse gelsin azınlık çoğunluk bakılmaksızın eşitlenmesidir…

Ütopya gelebilir bizlere… Ama her gün çocukların ve insanların katledildiği ülkeler yerine bu modelleri bu ütopyaları savunan, ırkçılık, şövenizm ve milliyetçilikler yerine daha evrensel modellleri savunmak daha da rasyonel değil mi?

Ölüm, baskı, diktatörlük ve faşizm yerine demokrasiyi, sosyalizmi, insan sevgisini savunmak daha da güzel değil mi?