yaklaşımlarÖzkan YıkıcıKarışık gibi gelecek bir çıkarsama – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Karışık gibi gelecek bir çıkarsama – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Konulara deyinmeye başlarken, önüme birçok gelişme geliyor. Bunları yazmaya başlayınca da hep sanki bir yörüngeye takılıp salanıyor gibiyim. Her sorunun mutlaka bir de sonucu veya seçenekleri çeşitlenmesi oluşur. Oysa birçok konuyu yazarken, zaman zaman eksik olmanları yazsam da sonuçta hep belirli merkezlerin tavrıyla yakın gelecekte de salanmak zorunda kalıyoruz. Kalıyorum demiyorum; kalıyoruz diyorum. Gerçekten özellikle Seksenler sonrası kapitalist dünya aldığı siyasi kararlar sonucu tektip algılar la pratikte bunu şimdilik buluşturup, yörüngesinde çeviriyor. Benim gibi sosyalist düşüncede olanlar, olayları sadece yorumlamak deyil, yeni dünya üzerinde de görüşleri de vardır. Hat da; hedef olarak günümüz aşmazlarının da yarınlarda Sosyalist seçenekle çözülme şansını olduğunu da vurgular. Siyasal gerçeklik ise şu: siz nedenli doğruları söyleseniz de seçenek olarak görüşler ileri sürseniz de, yine de bunların somut karşılığı, yaşamda örgütlenerek dinamik hale ve yeni başarılı uygulamalar la kanıtlanmanız şartdır. Pratik bundan soyutlandıkça, en mükemel görüşler dahi en çirkin yalanların, yanlışların da karşısında bazen “alay edilecek” duruma veya hiç kuonuşturulmayacak dereceye indirgenir. İşte bu yazımda iğneyi biraz da bize dokundurmak istiyorum. Biliyorum; birileri buna biraz içerleyecek! Ama ülkemizin geçirdiği dönem, Uluslar arası koşulların onca krizler le boğulmasına rağmen, neden hala eskiden varlığı olan sosyalist dalga büyümediğinin de biraz konuşulmasına yardımcı olmak istiyorum…..

Birçok sorun daha yazıyı yazarken, ekranlarda haberleşiyor, ienternet ağında dolaşıma giriyor. Kutlanan Türkiye Cumhurieytinin kuruluşu ile öteki Türkiye gerçeklerinin çarpık çelişki akışınımı yorumlayım; Kıbrıs da hala içerik boşluğu varken, şişirilen, abartılan sözler le karşılıklı verişmelerin karışıklığında “kritik dönem” kelimesinin etrafında mı dolaşalım* Doğu çevremiz ateşden çenberken, en vahşi siyasi katliyamlar la en moderin silahların kulanıldığı süreci mi ele alalım* Olmadı mı; genel Kapitalist krizin hala sürdüğünü, sistemin brakın çıkışı, bunu niye yönetemediğini de deyil de hala onca krize karşın bunca parçalanmaların kaygısızca sürmesinin adınımı mı arayalım* Nerden bakarsanız çıkarsızlık! Fakat tutup şimdiki yaşamda hem de böylesi koşullarda uygun olan deyişimin de adeta nedense kitlesel olarak gündeme getirlmemenin de paradoksunu yaşıyoruz. Buna elbet sistemin gücü kadar, sol hareketin de durumunu yazarak ancak daha gerçekli çıkarsama yapma şansımız vardır. Eyer Emperyalist çağda krizler yaşanıyor, faşizim yükselip sosyalizim pratikte yanıt bulmuyor sa nedenleri basit gelse de gerçekleri örgütsüz ve kitlesel karşılığı olmadığı için de çok keskin şekilde acıtacak gerçek olarak karşımıza dikiliyor. Deyişemeyecek gibi boğulan sistem ve seçeneğinin karşılığı şimdilik olmayan zemin!****

Bunu biraz daha deyişik şekilde ele alalım!Örnek; yaşanmakta olan genel Kapitalist finansman krizini daha gerçekleşmeden Marksis iktisatcılar gayet kesin öngörüler le önceden yazdılar. Nedenlerini sistemin işleyeş kuralları ile ortaya serdiler. Sonuçta başlayan Emperyalist kriz sonucu unuturulan Sosyalist anlayış veya Marksis kuramların yeniden haklı olduğunu en keskin sistem bilimcielri de kabulendi. Ama böylesi doğru düşüncenin pratikte siyasal karşılığı da olmadı. Kriz, sosyalizim deyil de faşist dalgayı adeta fitiledi.

Öteki önemli olaya da deyinelim: Ortadoğu projesi sonuçta kağos getirdi. Katliyamlardan milyonlarca göçler oluşturdu. Ezilenler katledilmek veya kaçarak mülteci olup satılıp rantlaşmalr la karşılaştı. Dini İslam ve dahası mezhepsel eksen, faşist dalga, etnik yönler ve nice sistem görüşleri Ortadoğuda taban bulup siyasalaştı. Deyişimi savunan ve deyişimin mutlak olarak kaçınılmazlaştığı yörede yine seçenek olarak yobazlık ve sömürgeleşmenin şekilsel parçalanması dışında yaşamda seçenek yok. Ezilenlerin ortak mücadeleli sosyalist yapılanış bölgede adı dahi konulmuyor. Ama bölgenin geleceği eyer böylesi sistemle sürdükçe karşılığının da savaştan öte boyutu da olmadığı kesinken!

Bunu adamıza dek indirgemek Kolaydır. Bakın nasıl Kıbrıs seçenek sunulan siyasetlere! Barış kelimesinin dahi altını olmayacak özgürlükler le insanların birbirine güvenmeyip garantörlük le yaşamak zorunda kalacakları, bağımlı sömürge bir ülke şekli öneriliyor. Kelimelerin anlamı dahi eyer içerdiğini dolduracak siyasal yapı olmadıkça nasıl çirkinleştirilip, saptırılacağının en keskin kanıtı Kıbrısda Barış kelimesinde yaşanmaktadır. Çünkü, barışı ve eşitlikli toplum la insanların birlikte nasıl yaşamaları düşüncesini savunan sol burada resmen seçenek olarak yoktur. Ortadoğuyu proje ile, Kıbrısı denetleyip batıda tutmak için siyaset yapanları, yarınlarda “barış getirme” neferi olarak kabul eden bir kültürleşme oluşturuldu.

Günümüz dünyasının şu basit sol çelişkisini hep yaşadık ve eyer yaşamsal örgütsel olarak hayata geçmedikçe de yaşamaya devam edeceğiz. Bugün ister ekonomi, ister se siyasal alanda, Marksis sosyalistlerin akademik anlamda epey başarılı öngörüleri oldukalrı kesin. Ekonomik yapının işleyişi, siyasal kararlardaki yanlışlar ve sistemin kendini yeniden üretemiyeceğini gayet doğrularla yazıp söylediklerini artık isteyen yakalama olasılığı vardır. Burada eksik olan; bilimsel düşünce gerçekliği ile bunu yaşama sokacak pratik örgütlenme yoluyla kitleseleşme sosyolojik ayakların birlikte olmamasıdır. Siz doğruları yazıp söyleseniz de kamuoyunun bunu kabulenmemesi veya karşılığı olmadıkça sadece belirli kesimde “doğru diyorların” ötesine geçemezsiniz. Bunu her konuda neyazık ki yaşıyoruz.

Daha vahimi şu: Kapitalist belirli kesimler dahi sosyalist aydınalrın veya bilimcilerin yaptıkları araştırmaları, yorumları doğru kabulenirken, sol adına siyaset  yapan yapıların bunları görmezden gelmesi ve “liberaleşmesini” yaşıyoruz. Böylesi bir buluşmama vardır. Hat da, bazı sosyalist yapıların yeni açılımları görmezden gelip, eski bazı kendielrince doğrularda saplanıp Hrisitayanlara göre Ortodokslaşma veya İslamcılara göre tarikatlaştıklarını da yaşıyoruz. Günümüzü eski bazı koşulların mutlak takıntısı ile günümüzü açıkladıklarına tanık oluyoruz. Böylelikle sol yapılar günle buluşmama gibi önemli eksikliği de kendi içine katmış oluyor. Bu koşul ise sosyalist yapların giderek daralmasına gelmesine neden oluyor.

Tüm bu kırılmalar aslında Seksenlerde Kapitalizmin yoğunlaştığı Neoliebral yapılanma ile gerçekleşti. Seksenler hem kapitalizmin yeni Neoliberal siayset le yapılanma dönemi olurken, sosyalist hareketlerin de örgütsel yenilgielrinin tırmadığı süreç olarak siyasal tarihleşmeğe başladı. Kapitalizim yeni yapısı ile ekonomisinden politikasına her alana kurumsalaşırken, yenilen sosyalistler ardından yeni koşulalr la özlü siyasal bir çıkış yapamadı. Latin Amerika deneğimi ise sosyalistlikten çok Neoliebralizmin piyasa modeline sosyal politika ekleyerek sistem içi reforum yapma gibi bir deneyim yapıldı. Brezilya örneği ile bu da tıpkı zamanındaki Şili olayında olduğu gibi başarısız oldu. Hem de kapitalist krizin yoğunlaştığı anda gerçekleşti!

Neoliebralizim ile kırılan sol kendine yeni koşulalr la mücadele alanı oluşturamadı. Üstelik; Kapitalizim neoliebraleşme döneme geçerken, sosyalistler yenilgiler le karşılaşıyordu. Sıfırdan deyil de yenilerek kaybedilen kitlesel piskolojik desteğin de yok olmasına neden olunuyordu. Yenilenin hem de yeni koşullar da yeşermesi daha da güçtür. Neoliebralizim piyasa ekonomisi yanına ırkçılığı ve dinsel motifleri de eksik politik aygıtlarının idolojisine kondurtu. Sosyalist eksen ise sağa kaydı. Özellikle Sosyaldemorkatlar sağa kayıp Neoliebralizmin liberal ayağı ve eski sağ da Neoliebralizmin muhavazakar eksenini ikili yüszeysel durumu olarak yapılandırıldı. Sağa kayış ve konulan yeni ifadelerle kuramlar da yozlaştırıldı. Artık “Emperyalizim” deyil de “globaleşme, küreseleşme” adını dilimize kondurtular! Faşizmin ismini ise “ırkçılık, göçmen karşıtı” gibi daha yumuşak ifadeli kelimeler le gayet kolay normaleştirdiler! Kimse emperyalist sömürü demiyor* Yerine “küreseleşmenin sorunları” diyor. Kimse faşizim yükseliyr demiyor* ırkçılık veya göçmen tehlikesi artıyor la olayı yumuşatıyor! Çünkü burada eksik olan Solun bakışının düşünce olarak de sildirtme hamlesinin başarılı versyonunu yaşıyoruz.

Son bir noktayı daha belirtecem: Emperyalizim sömürüsü için kendi kurallarını yerleştirip krize rağmen sürdürürken, solun düştüğü bir hata da şu: genelikle yerleşen Neoliebralizim kamusal alanları sermayeye açarken, sosyal hakları da bireyseleştirip sermaye dışındaki kesimlerin bireycilik le örgütsüzleşmelerine de konum sağladı. Günümüzde birçok Neoliberal karara sol tutuculuk denilecek bazı yanlışlara da düşüyor. Eski yapıları koruyarak yenisinin gelmesine engel olma yanlışına düşülüor. Yeni politika üretilemediği için, eski kapitalist yapılara sarılarak yenilerine karşı çıkma gibi çelişkili tutumlar da sola epey zarar veriyor. Türkiyede olduğu gibi de “devlet içi mücadelede” kimi solcuların taraf olup “demokratikleşme” diye savunduklarını da gördük. Kaybeden le destekci sol kaybedince de kitlesel yakınlaşma iyice soğudu. Tabi Neoliebral yapıdaki bireysel hastalıkların eski tutucu Ortodoks sol davranışların da sosyalistlerin bir arada itifak yapmalarını da engelemektedir. Bunu direk adamızda yaşıyoruz ve deyişmedikçe de yaşayacağız.

Bunları okuduktan sonra yeniden etrafınıza bakarak bir düşünün. Tabi elbet okumadan ve yeniyi öğrenmeden eski ezber le solculukta kalanların, son gelişmelerdeki düştükleri duruma da bir bakmanız, enazından kendimizi de sorgulama bakımından çok acil yapılması gereken durumdur. Bir Annan planındaki düşülen durumu dahi hala sorgulamadık. Bu dahi her şeyi anlatmıyor mu?

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
327AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin