Soviyetler Afkanistanı işkal ediyor. Yıl 1979 tarihi oluyor u. Sovyetler aslında eldeki nifus alanını darbeyle ülkeye asker göndrerek yeni sıçrama yapıyordu. Batı Emperyalist sistem ve özde Amerika buna sert tavır kor. Yeşil Kuşak kırılması ile zaten Ortadoğuda destekleyip işbirlikleştiği İslami hareketleri, Afkanistana yönlendirmeğe başladı. İslamın Cihat çağrısını kulanıp, tüm İslam devletlerinden önemli sayıda militanı direk afkanistana veya komşu Pakistana yığarak, CİA desteğinde ve başta Sudi Arabistan olmak üzere arap zenginlerinden de finansman bölümü oluşturuldu. Dini cihat çağrısı ile Soviyet müdahalesine karşı, afkanistana yönelik İslami hareketin de sistemleşerek oluşturma dönemi başladı. Cihat çağrısı böylelikle Emperyalist çağda CİA kontrolunda toplanan deyişik İslamcı militanlar la siyasal tarih te yerini almaya başladılar.
Afkanistan adeta Soviyet bloku ile Batı Emperyalistlerin savaş alanı haline geldi. İlginç olan; Çin de sırf Sovieytlere karşı olma anlayışı ile Afkanistan cihatına kendi Sincan cumhurieytinden katılımları engelemedi. “işkale karşı” olma probagandası ile konuya direk taraf oldu. Artık tarihe yeni genel İslamcı cihatcı yapısı da en kanlı eyelemler, en moderin silahlar ve inanılmaz paralarla kurumsalaşmaya başladı. Dünya İslami cihatın kulanımı ile sistemsel savaşına katılım gerçekleşiyordu.
Sonuçta Doksanın başında Soviyet lideri olan Gorbaçov afkanistandan askerlerini çekti. Batı ise Gorbaçovun her hamlesini kendi lehlerine doldurmaya başladı. Afkanistanda da fırsatı kolayıp, dış önemli cihatcıların da vahşi saldırılarıyla birlikte Afkanistan Sovieyt rejimini devirdi. İlk yansıyış ise kadınların giyiminden okula gitme durumlarının hemen karrnameler le deyişmesi oldu. Süren Afkanistan iç savaşı ise sonuçta 1996 yılında ABD ve Sudi destekli Talabanın iktidarı almasıyla, otoriter yapı kurumsalaşmaya hız verdi.****
Peki öteki yabancı cihatcılar nereye doğru yöneldiler? Sayısının oldukça kabarık olan ve çeşitli İslam ülkelerinden gelen cihatcılar Afkanistan sonrası önce Bosnada yine batılıların lehinde yer aldıalr. Giderek kendi içlerinde baştan beri finansör olan Binladin ile Mısırlı birçok yönetici ile birlikte Elkaydeyi kurdular. Birçok ülkede zaten idolojik varolan İslamcı örgütler de bu yapıya ya direk katılıyor veya yandaşlıyor! Artık, Afkan İslam cihatcılar ülkelerde örgütler veya genel cihatcı kesimler olarak Elkayde genel rumuzu ile siyasal yerlerini almaya başladılar.
Tam da bu gelişmeler dinamit şekilde infilak edip ülkelere dağılırken, Başta ABD merkezinde yeni düşman arayış la askeri sanayinin motorunun işletmesine mavzeme isteniyordu. Birçok ünlü Amerikan düşünür, hem sistemin deyişimini sağlamayacak, hem de önemli savaş makinesini işletecek idolojik ilacı deneyerek arıyorlardı. Sonuçta da şu basit cümleelr le özetlendi: “Sınıfsal mücadele yerine, kültürler çatışması temel olacaktır” formülü siyasete enjekte edildi. Önemli kesim ce “saçma” görülen bu uygulama ise bizat 11 Eylül 2001 yılında Kuleler saldırısı ile artık pratiğe sokuldu. Birden eski kutsal cihatcı ortaklar, yok edilmesi gereken düşmanlar olarak ilan edildi.****
Bu süreç dünyayı altüst yaptı. Özellik le konulduğu BOP ile de resmen cihatcılar yeni İslami yapılar da oluşturdular. Afkanistan işkali ile Elkayde evrensel nitekliklere bürünüp, bölgesel güçler de oluşturdu. Irak işkali ise, siyasal bataklık oluşturdu. Çözümsüzlükler ve işkal nedenli korkunç davranışlar yeni mezhepli yapı ile ayrışmalar oluşturdu. Daha ırak işkali sonlandırıp normaleşmeden, Lipya ve ardından Suriye hamleleri de yapılınca; giderek bunların özellik le Suriye aşmazı, beraber başlatıkları İslamcılar, IŞİD adıyla yeni cihatcı evrensel yapının da oluşmasına koşul oluştu. Afkanistan la başlayan cihatlaşma, yeni Afkan işkali ile Elkaydeleşme ve Irrakla başlayıp Suriye de iyice bataklığa gömülen politikadan da IŞİD ciahtcı yapısı oluştu. Bunlar oynanan siyasal İslam Emperyalist işbirlikciliğin doğruduğu çocuklar olup, büyüyerek resmen birer canavar haline geldiler.
****
IŞİD özellik le Suriye ve ırakta Amerikan lehine iktidar devirme rolunu yerine getiremediği için, birden kendine has kurallar la toprak elde edip yerleşme hamlesi ile Elkaydeli genel dağınık yapıdan, toprağı olan yapısal dönüşün de simgesi oldu. Bu İslami hareketlerin özünde Suni mezhepli oluşları, Sudi ve Körfez emirlerinin para ve silah akıtmalarının da destek güçleri vardı. İşte Suriye için yığılan ve ardından IŞİD ile güçlenen bu hareket, dönüp işkal hareketleri ile yasal zemin aramaya başladı. Musul kenti de bunun en önemli hamlesi oldu. Biriken Emperyalist İslam siyasetinin Afkanistan dağlarından başlayan yolculuğun, ırakın Musul kentine kurulma aşamalı devlet olarak taşınmasıdır.****
Günümüzde Musul müdahalesi ile geleceği tartışılıyor. Herkes kendine has Musul hesabına daldı. Irak ülke bütünlüğü için Musulun devletin kontrolunda olmasını istiyor* Daha küçük Kürt federal yapısı ise Musulu başka gözle kendi hegemonya alanına enazından belirli bölümünü almasını umuyor* ülke içindeki Suniler ise artık mezhepleşen ve yeni işbirlikcilik hülyası ile Musulun suni kent olması ve komşu Suni mezhepli devletlerin de kontrol etmesini dayatıyor. Türkiye ise zaten Birinci Paylaşım savaşı ile yıkılan Osmanlı hayalinden hala kurtulamadığı ve AKP ile resmen yeniden Yeni Osmanlı hesapları nedeniyle, Musul üzerinde etki sağlama fırsatlarına kapıldı. Özal döneminden başlayan ıraka müdahale ile Musulu mümkün se alma siyaseti hep mezhepcilik üzerinden oynanmaya çalışılınıyor.
Başta Soviyetlere karşı olamak la başlayan cihatcı hareket, şimdiler de Musul gibi yerler de mezhepci ve Emperyalist çıkarların adeta işleten makinesi haline geldi. Afkanistandan başlayan yakın tarih, bize İslam siyasetinin nasıl işbirlikci olup cihatlaştığı zaman nedenli gerici ve korkunç olduğunu dersler le ve ödetilen milyonlarca bedel le anlat tı! Neyazık bunun dibinde olan adamıza da ayni tehlike içeleşerek yaşanırken, hala kaçışlı ve işbirlikci çıkar nedeniyle “Neolacak canım* Burada tutmaz” tutumuyla hala gerçeklerden oldukça uzağız. Çıkar ve işbirlikcilik bilimcileri dahi saçmalayıp böylesi cihatcıları görmezden getirmeye yetip artıyor. Sonrası mı: “Türkiyenin garantörlüğü olmaz sa olmaz” dedirtiliyor.