Doğrudan YKP’ye veya bana yönelik bir suçlama olmasa da değerlendirmelerimize doğru bir suçlama yapılır. Güya yatırım düşmanlığı yaparmışız.
Bu ithamı yapanlar konuyu suyu ısıtırsan ısınır gibi x olursa y ortaya çıkar gibi düşünenler ve bu şekilde düşünürse kazanç sağlayacak olanlardır. Diğerleri de rüşvet yiyip keyfe bakanlardır.
Elektrik ve yüksek bine konusu bunlardan yalnız güncel olanlardır.
Elektrik konusu başlı başına bir düğümdür. Önce elektrik gereksinimimiz karşılanıyor mu diye bakarsak yedek sıkıntısı ve özel şirkete alım garantisinin haksızlığı ve yanlışlığı ile yasal yükümlülüklerini yerine getirmemesi yüzünden filtresiz çalışmaya devam etmesi gibi kabul edilemez durumu görüyoruz. Bunu değerlendirirsek yapacak çok iş vardır.
Ardından Güney ile akılcı bağlantı akla gelir. Oradan da Avrupa’ya birleşme (entegrasyon) haline bakmalıyız. Türkiye’ye entegre olmakla Kıbrıs etrafında iki entegrasyon kapışma olacağı da işin cabası…
Sonra hem eksikliğimiz hem de Türkiye ile birleşme ve daha ucuz elektrik sağlama ve değiş tokuş amacı olduğunu görürüz.
Türkiye’den gelecekse fiyat ise suda olduğu gibi hala belli değil. Gelecek elektrik doğru akım veya alternatif akım olacak diye iddialar var. Doğru akım ise önce alternatif akım doğru akıma çevrilecek, sonra deniz altı kablosundan buraya gelecek ve yine alternatife çevrilip sistem verilecek. Bu arada ondan daha ucuza üretmek olanağının olduğunu bildiren değerlendirmelere yanıt vermek gerekecek. Alternatif akım gelecekse deniz altından geçirmedeki teknik güçlükler aşıldı mı sorusuna yanıt verilecek.
Açık soruların yanıtı verilmiş değil. Ancak yüksek gerilimin deniz altından geçirilmesi için fiber obtik gibi olanaklar konuşuluyor. Ola ki biz sorarken konu çoktan çözülmüş olsun.
Ülkemiz küçük güneş enerjisi olanağı da var. Onları sisteme eklemek ve desteklemek çok yararlı ve olasıdır. Teknik konuları tartışılıyor. Karma sistem sorunları da var. Ancak standart oranlarla da dert açılıyor. En üşütün teknoloji ile imal edilmiş gaz türbinleriyle 60 mW’lık üreticiler yedeksiz ve optimum (uygun değerde) yani verimli yüklerde değil üstünde sürekli kullanılarak veya AKSA’dan alım zorunluluğu var diye altında çalıştırılırlar. Maliyetler böylece artar, yedek güç olmayınca zamanında bakıma alınmıyorlar ve dahası… Güneş enerjisine gelince akşamdan sabaha yasa geçirilen bu ülkede yasal değil deyip enerji takası yapılmaz. Düzenlemesinin de yapılamayacağı iddia edilir. Zaten neyin düzenli yapıldığı söylenebilir ki…
Güneş enerjisi sisteme satılamazsa özel bölgeler düzenlemek akla gelemez. Cepte para yok. Para olmadan da ne tasarruf olur ne ucuza mal etme…
Bizde üretim çok olunca Türkiye’ye verirmişiz, az olunca biz Türkiye’den alırmışız deniliyor.
Bunlar seçenekleri karşımıza diziyor ama birçok soru da var. Sorulara yanıt bulunmadan karar vermek nasıl olur ki… Türkiye önce fizibl değil dedi sonra yapacağız dedi. Şimdi de çerçeve antlaşması imzalanmış. Ne demek çerçeve antlaşması? Yapılabilirlik araştırmasına karar vermenin bir aşaması mı olacak? Çünkü böyle bir araştırma epey para tutan ve sorumluluk yükleyen bir araştırma olur. Buna karar verecek olan bizimkiler değil ne yazık ki gene Türkiye olmaktadır.
Türkiye sorumlu olunca ona yaptığın işe bak diyecek çok kişi yok. Olsa önce göletleri sonra zeytin adası olayı veya harnıp adası olmayı sorarlardı. Para Türkiye’nin neyi soracaksın diye konuşan yozlaşmışlar çok!
Her işi Türkiye kararlaştırılmış olmasaydı AKSA hesap verir olmaz mı idi. Ayni kafalar her işi kararlaştırmayı Ankara’ya havale ettiler kendi çıkarlarına bakarlar. Eleştirilere verdikleri yanıtlar da oralardakilerin verdikleri yanıtlar olur.
Türkiye yağmaya açılırken oraya buraya da yağmacıların projeleri yapılacaktı ve yapıldı. Ondan sonra “bunlar boğaz köprüsüne de karşı idiler” deyip karşı atak yaparlar ama İstanbul trafik ve hava kirliği gibi sonların altında eziliyor diye konuşanlar da onlar. İTÜ’nün trafik kürsüsü bu köprü yerine alternatifleri sıralarken az hakarete uğramadı ama İstanbul’a girişe pasaport zorunluluğu getirelim açıkgözlüğünü yapan da bildiğimiz Erdoğan’dı. Bu duruma gelineceğini söyleyenlere yatırımlara karşıdırlar diye saldıranlar onun abileri idi.
Menderes buradan boğazı göreceğim deyip İstanbul’un tarihi değerlerini yerle bir edenler bize yatırımlara karşı derken onu İstanbul’u katletmekle suçlayan da bizdik. Şimdi de onları suçlayan tarihçi İlber Ortaylı’yı alkışlayanlar arasında bulunanlardan bize saldıranlar.
Şimdi de o zaman da suçlananların dedikleri hep çıktı ama bunu anlayanlar çok az. Hala her büyük yatırıma karşı çıkanlar diye özellikle solculara saldırmak gelenek oldu. Diyorum ki bazı yatırımlara karşı çıktık ve haklı olduğumuz gün gibi meydanda ne dedikse çıktı! İstanbul içinden çıkılmaz hızla büyüyecek dedik çıkmadı mı?
Bu tür utanmazlar yüksek bina yapılmazsa tarıma toprak kalmayacak diyorlar ama her yeri yerleşim alanı yapacak kuralsızlığı onlar özendiriyorlar, ateşliyorlar. Yükselip tarım alanları dışında yeni yerleşim yerlerinde konut ve diğer yapıları yapmak, trafiği ile park yerleriyle ve apartman yönetimleriyle planlanan bir ülke ve itfaiyesiyle düzenlenen bir ülke ister. Bunlardan bana ne diyen beni bırakın olan düzenlemeye bile uymadan yukarı çıkayım devlet de gerisini getirsin diyorsa insanlık suçu işler.
Elektrik için de gelsin de nasıl gelirse gelsin gelecek kuşaklara astarı yüzünden pahalı bir miras bırakır. Susun bre sizin tek maçınız var: para toplayıp poz satmak. Ama biz sizi biliriz. Halk demokrasiyi sindirdiğinde yerinize oturacaksınız.
Menderese demokrasi şampiyonu diyenler bugün var yarın yok. İlber Ortaylı şimdiden onu tarihi dokunun tahribinden sorumlu olarak teşhis etti bile… Tarih onu tarihin katili olarak yazacak.