Anımsayalım. Kıbrıs sorunu Türkiye’nin AB üyeliğindeki ilerlemesine bağlıdır, üyeliği garanti olunca Kıbrıs’ta anlaşmaya izin verecektir iddiası dolaşırdı. Ancak Türkiye’nin AB üyeliği yakınlaşacağına uzaklaştı.
Doğal gaz bulunması çözüm doğal gazın değerlendirilmesi amacıyla çözüm gelecek iddiası onu takip etti. Ancak doğal gazın kimin olduğu anlaşmazlığı çıktı ve Türkiye dışında Doğu Akdeniz ülkeleri uzlaşarak Güney’den Avrupa’ya ulaşması düşüncesi öne çıktı. Türkiye’nin kendi ülkesi üzerinden ulaşmasıyla yetinmediği görüldü.
Annan planındaki güvenlik düzenlemeleri ve garanti konusu kırmızıçizgi oldu. Toprak iadesi ve mal sahiplerinin malına yerleşme olanaklarını azaltan uygulamalar sonucu toprak düzenlemesi de sorun haline getirildi ve Annan haritası kırmızıçizgi oldu.
Esas sorunlar sona bırakıldı ve bol kırmızı çizgili alana gelindi, aşılabilecek bir esneklik ortaya çıkmadı.
Türkiye Orta Doğu batağına battı ve gittikçe daha derine batıyor. Türkiye Kürtleriyle köprüler atıldı. Gülen darbesiyle temel insan hak ve özgürlükleri için güvence bırakmayan özel hal doğdu. Batı ile ilişkiler bozuldu. NATO ile de gerginlik başladı. Bunlardan çıkmak için esneklik yok oldu. Dolayısıyla Türkiye’ye baskı olanağının yitirildiği döneme girildi.
Suriye ve Irak’ta kurulan ittifak içinde olan Türkiye her ikisiyle de ilişkileri düzeltemeyecek duruma düştü. Rusya nüfuz bölgesi kurma hayalini ileri götürmeğe başladı. İçinde bulunduğu ittifakı Suriye’de yan tutarak bozdu, askeri varlığını uçak gemisiyle pekiştirip IŞİD harekâtını tehdit eden işlere başladı. Bu arada da Bulgaristan ve Moldova’da Rusya yanlısı partiler seçim kazandı ve Rusya, Ermenistan ile ortak ordu kurma kararı aldı. Yani güneye sarkarak Türkiye’yi kuşattı.
Bunlar olurken AB bizden mali durumu ve bankaların istatistiklerini istedi ve AB standartlarını yakalamaları için mali destek önerdi ama karşılık alamadı. Ayrıca Dünya Bankası da çözümün maliyet ve yararını belirleme çalışmasını tamamlamak için istekte bulundu ama işbirliği reddedildi.
Bir AB ülkesinde AB üyesi bir devletin garantör olmasını AB içine sindirir mi sorusuna olamaz yanıtı verilirken AB’yi ve DB’yi reddetmenin çözüme nasıl yansıyacağı düşünülmedi ve bir referandum olsa Türklerin evet nasıl teşvik edilecek sorusu açık bırakıldı.
Olmazsa olmazları sıraladıktan sonra B planından ve en nazik söylem ile artık federasyon konuşacak biri kalmayacak demek görüşmelerden veya sonrasındaki durumdan güçlü çıkmak yoksa ağır bedellere mahkûm olmak demek olacaktır çünkü Türkiye zayıflamakta ve gücü bölünerek çok konuda bağlanmaktadır. Dolar’ın seyri ve işsizlik oranlarındaki artış enflasyonu çok yukarılara çıkaracak gibidir ve diğer şeyler yanında dış ilişkilerle ilgilidir.
Kıbrıslılar daha iyi bir yarın beklentisini unutmuş gibidir ve sonunda çok göç ve acı onları beklemektedir. Zaten yönetim yolsuzluğa ve beceriksizliğe gömülmüştür ve sorunlara çare aramayı bırakıp baltasını Türkiye’ye asmıştır.
Halk umudunu yitirmiştir. Onun için seçimlerle çare de bulunacak gibi değildir. Türkiye’nin yönetimimize karışmamasını söyleyecek birisine oy vermeyi düşünmemesi için Türkiye tüm olanaklarını seferber etmiş durumdadır. Basın yayın dahil yeraltı ve yerüstü örgütleriyle ve bol parayla statükoyu devam ettirmekle meşguldür.