Kıbrıs konusunda görüşmeler iyice kızışıyor. Aslında konuşulan konuşuldu ve anlayışlar da tüm çabalara karşın da netleşti. Sadece şu kuram masa ile gerçek arasında tam kesişmiyor! “2 lider” denilip de açılımı da derinleşince de gerçek Kıbrsın acıtan yönleri ortaya seriliyor. Zaten görüşmeleri biraz inceleyen şu takıntı veya zorluğa direk işaret ediyor: Güney veya Türkiye ikilemini vurguluyor. Görüşme masası yanına Türkiyenin de ne söyleceği belirleyici olacağını herkes artık söylemese de biliyor. Neyazık ki onca gerçeklik dahi yine de söylenmeyerek yuturulma oyunu devam ediliyor.
Önemli gerçeklerden temel olanlarından birisi de Kıbrısı konuşurken toplum lideri denilirken, masada dahi Türkiyenin temel olma öznesini kaçırılma çabası oluyor. Arada aynisi Güney ve Yunanistan olarak da aynılaştırma istense de aslında gerçek ile yanlışın karşıştırma ikilemine takılma dışında bir anlam olmuyor. Zaten Kıbrıs sorununda yalan atma, kurgu kurma ve her önemli sorgulayan doğruaa öteki düşman kılma idolojik algılar bolca kulanılıyor. Herkes bilip de duymak istemediği Kıbrıs eksenli şu olgular çok keskin acıtıcılık ieçermektedir: Türkiye hem işkal nedeniyle yaptırdığı mülkiyet talanının tazminatını ödemek istemiyor* Yine Türkiye yeni anlaşmada da garantörlüğün yazılmamış ve pratikte yaptığı Müdahale etmenin kalıcılaşmasını talep ediyor. Bu masada resmen artık sırıtıyor. Akıncı da Türkiye ile anlaşarak girdiği sadar sonrası bu gerçekleri de masaya koyuyor. Buna karşılık da Adada Türk tarafında “barış, çözüm” diyenlerin netleşen görüşleri veya Akıncıya masaya koyması için yaptıkları baskı araçalrı da yoktur. Sadece Yüzeysel sloganlarla Kıbrısda çözüm sözlerini vurguluyorlar. Buda, Akıncının masada gerçekten Kıbrısda barışçıl ve bağımsızlık içerikli önemli kriterler hemen hemen hiç masaya koymadı. Tam aksi, barışçıl olmayan işbirlikcilerin yağmaladıkalrının yasalaşmasını ve gelen yabancı sermayenin de kalıclaşması yönlerini ağırlaştırıyor.
Özetlediğim masa şekli dikatle incelendiğinde anlaşılır. Akıncı kırmızı çizgielrle garantörlük “ki yazılı olan da deyildir” tazminat için kaynak ve dönüşünmlü başkanlık la adada gerçekleşen tüm yadsadışılıkların yasalaşması içerilmektedir. Diyeceksiniz ki “Rumlar mı doğru”! Öncelikle şu gerçeği hep belekten sildirtiler: kendimizi sorgulamayı ve ne istediğimizi bilmemeği bize öğretiler. Karşıtı suçlama ve kendimizin her yanlışına “Rumlar da yaptıyla” savunma refleksi oluşturuldu. Elbet KIbrısda birçok olaylar yaşandı. Yaşanmasa Kıbrıs sorunu diye bir olgu olmazdı. Ancak, öncelikle bizler nelerin yaşandığı ve bizim gerçek taleplerimiz ile yarınları birlikte sentezleştirmemiz şartdır. Masada Kıbrıs Türkü denilen özne özne deyildir. Dikat edin,tıkanma garantörlükte ve öteki Türkiye gerçeklerinde oluşuyor. Elbet Rumların yaptığı veya Türklerin çıkarları da vardır. Vardır da masada hep dönen yörünge belli.
Gerçekten Kıbrısın bu halle gelmesinde direk adanın bağımsızlığı ile toprak bütünlüğünü garanti edecek ülkelerin eseridir. Şunu da unutmayalım: Garantörlük adanın zamanında sosyalist olmaması ve batının ekseninde kalması için konuldu. Öyle Türklerin güvenliği falan da ilkelerinde yoktur! Dahası; İngiliz üstlerini Türkiye ve Yunanistanın koruması dahi varken, Türklerin hakları diye bir kural konulmadı. Yine bu adayı bağımsızlığını ve toprak bütünlüğünü koruyacak garantörlerden Yunanistan darbe yapıp kendine bağlamak istedi, Türkiye garantörlük deyip de mecliste savaş ilanı yapıp adanın bir bölümünü işkal edip nifusla defakto oluşturdu. İngiltere ise gerektiğinde karıştıran, gerektiğinde onaylayarak “tıpkı 74 darbesi ve işkalinde olduğu gibi” de onay verdi. Eyer Türklerin garantörlük güvencesi olsaydı 74 sonrası güneydeki göçmen olan Türklerin de güvenliği sağlanıp göçleri engelenirdi. Aslında garantörlük ile Türklerin güvenliği konusu son dönemde karıştırılarak öne çıkarılmaya başlandı.
****
İstenilen şekliyle zaten bağımsız Kıbrıs diye bir devlet yine olunmayacağı kesin. Ben tekrar edecem: adamızda barış diye sokağa çıkan önemli sostyalist kesimin masada bir talepleri dahi yoktur. Akıncı bu kesimin isteklerini veya bazıları ile görüşmeyerek dıştalama çabasına saraya girdikten sonra önemli kriter olarak uyguladı. Yeniden soralım: Kuzeyde sokaklarda bağıran, barış isteyerek bedel ödeyenlerin görüşleri ile ilgili Akıncı toplantı yapıp hiç sordumu? Yine sokakta olan çözümcüler kendilerince masada konulması gereken ve adanın yarınında yeniden benzer dış müdahale ve iççatışma yaşanmama önerileri var mı? Bunlar başka bir acıyı da sızlatmaya başlatır:
Biz Kıbrıslı solcular “tabi ki işbirlikci olup etiketi sol ama sistemin devamını isteyenler kasdedilmiyor” onca tanık olup yaşanmışları sorgulamadık. Öyle sorgulamadık ki direk tavır alıp başarısız olunan süreçelri yüzleşerek tartışmadık. Tartışmayınca da gereken dersleri de almadık. Ayni yanlışlara düşmeye ve hatta acı olacak kadar daha kötü geriye gelip ayni takıntıların esiri olduk. Örneğin; Annan planında sokağa çıakrken, biz gidrek görüşlerimizi geri çekip biranönce barışa takılıp göster göstere elimizden alınan barışın nasıl CTp sandığında gömüldüğünü tartışmadık. Sorgulamadığımız için de yapılan yanlışlar kolayca parlamalarına rağmen örtüldü. Bunun üstüne de “biz evet, onlar hayır dedi” ile probaganda cepesini oluşturduk. Göstere göstere üçüncü versyondan beşinci versyona geçilip rumlrın hayıra hazırlanamsına müdahale edilemedi. Rum liderlerinin zaman istemelerine ise konuşmak dahi yapılamama tutumu oldu. En önemlisi Türkiyenin Rusya ve İngiltere yoluyla Akelin istediği anlaşmanın uygulanma güvencesini nasıl engeledikelri de bilinmezlik sepetine kondu. Bunlar daha da artırılma olasılığı çok.
Başka açıdan, 74 olayları yaşanırken Kıbrısda dahi olayın işkal olduğu, Amerikan onaylı gerçekleştiği olayın başından bilip söyleyen kesimler vardı. Bunlar kanıtlandı. Fakat, bu dönem de sorgulanıp ortak deyerlendirilmediği için de zamanla yerleşen yapının da gücüyle, resmen çoğu bilgi belekten sildirtildi! Hat da buna en yakın bildik akademisyenler dahi Amerikan gerçeğini yok sayarak önce Amerika aklandıktan sonra, KKTC ilanıyla süren dönemi de yasalaştırma ve Türkieynin çıkarıyla iliştirip yeni idoloji üretmektedirler.
Ne acıdır ki burada isviçreye giderken aKıncı ve sokaktaki barışçıllar Türkiyenin güvenliği ile garantörlüğü yeni daha sert yapısıyla savunurken, Türkiyede tacizin yasalaşma tartışmaları da yükseliyordu. Kıbrıslı barışçıllar ısrarla garantörlük olsun diye kırmızı çizgili Akıncının yarının geleceğinde desteklerken, Türkiyede yaşananlar hiç ama hiç konuşulmuyordu. Buradaki hakları talep edip Türkiye garantörlüğüne dayatırken, Türkiyede Kürtlerin yaşadıklarını ve dilerini dahi kulanıp eğitim yapamadıklarını da görmezden geliyorlar. Bizlere garantörlük le Kıbrıs denilirken, Türkiye yetkililerinin Güvenlik eksenini de duymazdan gelme lüksünü gerçekleştirioruz. Rumların kilisesine veriştirirken Türkiyedeki İslamlaşarak oluşan dehşeti de nedense konuşma zahmeti olmuyor. Ama kırmızı çizgilerimiz neden se buradaki hakların varlığı ve anayasal yönle oluşacak yapıda ayni durumun yaşanmaması deyil de başka ülkenin varlığı ile garantörlük deniliyor. Dediğim gibi; onun da gerçeğini de bilmeden!
Aslında konuşulan Kıbrısın birleşmesi deyil de Türkiyenin burada kalmasıdır. Unutmayalım ki Kıbrıs için tek seçenek de yoktur. Bunu ilgili güçlerin denklemi çözecvektir. Oysa sokakta barış diye hem de şimdi diyenlerin nasıl barış açılımı masada yok! Kıbrıslılar hala eyer ortak vatan diyorsa, ortak mücadele etmenin de gerektiğini pratikte hala kavramadı. Bundandır ki yetmişler Türk solunun söyledikelrini günümüzde söylemenin tabu olduğu döneme geldik. Yüzleşmeden ve ne istendiği bilinmediğ, örgütlenip bunu seslenmedikçe barışın da çözümünde uzak hayal olacağı kesin. Bakın; masadaki gelişmeler le eyer anlaşma denilen gerçeklik olursa, yine ilk şikayet edip bedel ödeyecek olan şimdilerde bağıran sol kesimler olacaktır. Zamanında uyardık: sadece işi Akıncıya brakmayın! Sol kesimler olanaklar ve güçleri oranında yan yana gelip Kıbrıs sorunundaki görüşmlerini belirleyip, bunun enazından bazı ilkelerinin masaya konulmasının baskısını yapmalarını önerdik. Siz görüş sunmaz ve başkalarından beklerseniz, işte böylesi bir Kıbrıs Türk tezi çıkar. Siz barış derken de onlar kolayca taleplerini masada oluşturdukları kamuoyu ile gerçekleştirirler. Sadece “çözüm hemen şimdi” sloganı dışına çıkamadan, birielrine yem olarak kulanılır.
Neyazık tarih bizi yine bu kavşağa getirdi. Bakın kimse şu basit farkı dahi sorgulamıyor: Akıncı beşli zirve derken, Rumlar çoklu zirve diyor! Bunun anlamını dahi bilmeden yine iki lidere destek le cesaret veriliyor. Sizi görmek istemeyen Akıncıd-ya cesaret veriyorsunuz. Bakın biraz deyinince neler çıkıyor. Biz daha talepleri seslendirmeden, ortak paydaşlar oluşturmadan, rüzgara takılıp barış diyoruz. Yarın eyer anlaşma metni görülünce de ilk hayal kırıklığına elbet içi boş destekciler uğrayacaktır. Bazı teslimiyetci efendiler koşullar diyorlar. Elbet siz koşullar diyorsunuz! Doğrudur koşullar! Peki bir destek veriken, sizin de damıtacak sözleriniz yok mu? Yoksa sarayda yeniden olma veya fiyakanızla aldığınız destekler devam etsinle yetniyormusunuz! Koşulların olanakları belli. Biz bu olanakları dahi kulanmak istemeyip onları da başkalarına teslim mi edelim? Neden kendimize yönelik bazı talepler koymayalım. Sadece şakşakcımı olalaım! Tıpkı diyecem ama sizler bu sistemin yasalaşmasını yeterli görebilirsiniz! Ama bence bukadar Türkiyeleşme ile esaret altında barışın olmayacağını da bilrek eleştiri yapın. Olanaklar gelip gider. Her gelişte daha geriye düştüğümüzü ve bize yakın olanların ilk imkar etikleri gerçekler olduğunu gördükçe, yalanla nereye kadar sorusunu da ben soruyorum. Madem garantörlük ile güvenliğe bu denli önem veriyorsunuz, ozaman son taciz yasası da alınarak buraya getirin. Merak etmeyin siz getirirseniz yarınlarınız tamam. Yoksa onlar dayatırsa yine koşullar deyip savunacaksınız! Aslında sözün bitip gerçeklerin konuştuğu ortamda yazarak kimse sizi tınlamaz. Onlar çoktan gemiyle bilinemz denizlere yelkenleri koyuverdiler.