Sınırların açılıp, tekrar özgür bir şekilde hareket edileceği Kıbrıs’ı birleştirme ve barış çabaları elbette 1994 yılıyla başlamadı. Burada bana göre elbette barışı ve birlikte yaşamayı sembolize eden bir sanat eseriyle Güney’e verilen bir mesajı hemen yazayım: 1988 yılında iki sanatçımız Alper Susuzlu ve Mehmet Ulubatlı’nın 3572 Mil kare adlı, 11 metrelik uzun tablolarının, onca zorluğa rağmen, sınırı delip karşı tarafa barış mesajı vermesi ayrı bir olaydı ve bu konuda, bir sanat hareketinin de etkisinin ne kadar önemli olduğunu belirtmekteydi. Resim, yaklaşık dokuz bin yıllık Kıbrıs tarihinden bilgiler vermekteydi, önemli periyodlarla… Gene Bağımsız ve Federal Kıbrıs İçin Temas Grubu’nun, 1989 sonrası başlamasıyla, rahmetli büyük yazar Aziz Nesin’in Kıbrıslırum sanatçılarla sınırı delip Ledra Palace’tan geçmesi de ayrı, etkileyici ve derin bir iz bırakan başka bir olaydı. Aziz Nesin, verdiği mesajlarla 1990 yılının sonlarında Kıbrıs’taki bölünmüşlüğe dikkat çekmişti. Ahmet Cavit An’ın , o dönemlerdeki AİHM’ye kişisel başvurusu, özgürlüklerinin Kuzey’deki rejim tarafından kısıtlanması da, 2003 yılındaki barikatların açılması olayını bayağı etkilemiştir. Elbette bir şekilde Loizidou Olayı ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin AB’ye üye olması da başka Kıbrıs sorununu ve sınırları direk veya indirek etkileyen olaylardı…
Aslında es geçilmeyecek ve anılması gereken 2003 öncesi bir hareket daha vardır ve ne isterse olsun bu hareketin varlığı , yaptığı mücadele de 2003 yılındaki sınır kapılarının açılmasına sebep olmuştur. O yıl, Mayıs ayı içinde Özgürlük Dergisi içinde yazı yazdığımdan dolayı, bir grup aydınla birlikte,Batı Berlin’e giderek , Yeşiller Partisi’nin Daveti’nin verdiği olanakla,Temas Grubu’nun ilk temellerinin atılmasına yardımcı olanlardan biriydim ben de. Elbette hareketi diğer arkadaşlar ve en başta Dr Ahmet Cavit An göğüsleyerek devam ettirmişti. Gurubumuz içinde Ben (Ulus Irkad), Ahmet Cavit An, rahmetli Arif Hasan Tahsin, Bektaş Göze , Neşe Yaşın, Hasan Erçakıca, Kemal Aktunç ,Niyazi Kızılyürek ve Londra’ dan Aydın Mehmet Ali vardı. Güney’den de hatırladığım kadarıyla (Bazı Kıbrıslırum arkadaşların isimlerini şu anda anımsayamıyorum) Kostis Ahniodis, Themos Dimitriu ,İbrahim Aziz, Zenon Stavrinidis ve Christina Valanidu gibi arkadaşlar vardı. Oraya Yeşiller tarafından Kıbrıs konusu üzerinde hazırlanan bir konferansa gitmiştik. Konferans sırasında Kıbrıs hakkında yapılan araştırmalar okunurken, bu arada gene her iki taraftaki sol kesimlerin başını çektiği bir de hareket ortaya çıkmıştı. Tabi Kıbrıs’a geldikten bir müddet sonra Ledra Palace Oteli’nde çok geniş katılımlı, Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırumlardan müteşekkil bir toplantı olmuş, hatta bu toplantıya eski Kıbrıs Komünist Partisi (KKP) ve AKEL kurucularından Plutis Servas da ilerlemiş yaşına rağmen katılmıştı. Gene müteveffa arkadaşlarımızdan geçenlerde vefat eden Jül Bayada’nın katılımı ve katkılarını da yadetmek gerekmektedir. İşte bu ilk toplantılardan sonra hareketin sorumlularından Kıbrıslıtürk tarafından Ahmet Cavit An, önemli ve etkin bir rol almıştı. Bu hareket geniş çaplı olarak toplantılar düzenlemeye başlayınca, Kuzey’deki rejim bu toplantılara artık kısıtlama getirmeye, hatta toplantılar için izin vermemeye başlamıştı. Geçen hafta yazdığım yazıda da belirttiğim gibi, iki hafta önceden Azınlıklar Dairesi’ne Ledra Palace’a geçecek kişilerin adlarını vermek gerekmekteydi. Hoş, verseniz bile ya onaylanmaz veya Barikat’a gidince sonucu size söylemek de bir başka işkence oluyordu çünkü onca yolu Mağusa’dan gelip de red kararını size belirtince, mecburen geriye dönmeniz gerekmekteydi. Onlarca defa bu şekilde red cevaplarıyla da karşılaşmaktaydınız. Nitekim kısıtlamalar devam edince hareket ileri gelenlerinden Ahmet Cavit An’ın bu konuda izin talepleri daha da baskıya uğramaya ve Ahmet Cavit An’a karşı daha da baskıların artmasına sebep olmuş, hatta alınan resmi bir kararla, Dr Ahmet Cavit An’a Ledra Palace Kapısı tamamıyla kapatılmıştı. Dr Ahmet Cavit An bunun üzerine, iç hukuku tükettikten sonra, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) resmi başvuruda bulunarak hak arama yoluna gitmişti. Gerçi daha sonra bir Kıbrıslırum kadının (Loizidou Davası) başvurusu devamlı söylenmiştir ama Dr Ahmet An da kendisine karşı yapılan bu baskılardan dolayı, iç hukuk mücadelesinden sonra hak aramış ve bu dava 2000’li yılların başlarında Ahmet An’ın leyhine sonuçlanmıştı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Ahmet An leyhine karar vermiş ve Türkiye’yi mahkum etmişti.
Bu arada Sınırların zorlanmasında Kıbrıslıtürk Karikatürstlerin de büyük katkısı oldu. Onlar da 1990’lı yıllardan itibaren devamlı olarak Güney’e sanat çıkarmasında bulundular, devamlı sergiler açtılar. Orada hatırladığım kadarıyla ENAZ örgütüyle ortak sergilere imza attılar (Bir örgüt daha vardı ama şimdi kolayca anımsayamadım). Tabi ki devamlı olarak da engellendiler. Temas grubunu bekleyen engeller devamlı olarak onlar için de uygulandı. Fakat buna rağmen Karikatürcüler de sınırları ısrarla delmeye ve sanat çıkarması yapmaya ısrarla devam ettiler. Musa Kayra, rahmetli Ramiz Gökçe, Mehmet Ulubatlı, Alper Susuzlu, Cemal Tunceri ,Bertan Soyer ve Hüseyin Çakmak’ın bu yöndeki emekleri unutulamaz (İsimlerini unuttuklarım varsa affola). Bu arada Akrep adlı Karikatürcüler Dergisi’nde rahmetli Kutlu Adalı’nın güzel öyküleri de unutulamaz. O da bu harekete katkılarda bulundu.
Dr Ahmet An’ın özgürlüklerinin kısıtlanmasıyla, aslında 1989 yılında oluşturulan Bağımsız ve Federal Kıbrıs İçin Temas Gurubu hareketi de darbe yemiş ve Ledra Palace’taki toplantılar engellenmişti. Benim geçen hafta ele aldığım yazı aslında daha fazla 1994 sonrasındaki yapılan mücadeleyi yansıtmaktaydı ama şu da gerçektir ki Ahmet An’ın verdiği mücadele de sınırların açılmasında bayağı etkili olmuştu. Aşağıdaki yazı Ahmet An’ın Ledra Palace’ta Temas gurubu üyelerine yaptığı bir Federasyon konulu konuşmasının bir bölümünden alınmıştır (Dr Ahmet An’ın arşivinden alınmıştır-“Kıbrıs’ta Federalizm Üzerine Düşünceler” adlı makalesinden):
“FEDERAL ANAYASA, EYALET ANAYASASINDAN ÜSTÜNDÜR”
“Federalizmin düzenli olarak çalışabilmesi ve anayasal homojenlik için gereken federal ilkelerin ne olması konusuna gelince: Federal Merkezi hükümet, eyaletlerde anayasal düzenin güvence altına alınmasını sağlayacaktır. Federal Anayasa daima eyalet anayasalarından önce gelir ve daha üstündür. Örneğin aile yasası veya trafik kuralları konularında, eyalet başka bir yasa yapamaz. Federal hükümet, görevlerini yerine getirmeyen eyalet için bir görevli atayabilir ve ona emir verebilir. Bir eyalette, özgürlükler zedelenmiş ve demokratik düzen bozulmuşsa, federal hükümet, federal polis gücünü oraya göndererek, düzenin yeniden kurulmasını sağlar. Bunun nasıl yapılacağı yasalarla düzenlenir”.
“AYRILIK DEĞİL İŞBİRLİĞİ”
“Federal merkez ile eyaletler arasında karşılıklı güven ilişkilerinin geliştirilmesi çok önemlidir. İki eyalet arasında ayrılık değil, işbirliği egemen olmalıdır. Federal Yüksek Mahkemenin Anayasa koruyuculuğu, bu güvenlik ilişkilerinin geliştirilmesinde büyük bir rol oynar. Federal Meclis eyaletlere, eyaletler de Federal Meclise dostça yaklaşmalı, yapıcı davranmalıdır. Federal Anayasa Mahkemesi, ülkede federal barışın koruyucusu olacaktır. Federal Meclis ile eyaletler arasındaki tartışmalı konular, Federal Anayasa Mahkemesinde incelenecektir. Böylece şüpheli durumlarda haklı taraf ortaya çıkarılacaktır.
Devletin görev ve sorumluluklarının bölüşümü bir başka önemli konudur. Devletin görevleri hem federal hükümet, hem de eyalet hükümetleri tarafından ciddiye alınarak uygulanmalıdır. Bu görevler şöyle özetlenebilir: Dışa karşı ülkeyi korumak, içte güvenliğin sağlanması için yasalar çıkarmak, devletin gücünü ülkenin her yerinde göstermek, eğitim ve öğretim için çabalarda bulunmak, sağlık, yaşlılık, konut gibi sosyal devlet ilkelerinden doğan anayasal sorumlulukları yerine getirmek vb.
Federal devletin özelliklerinden biri de, eyaletlerin uluslararası ilişkiler, dış politika ve askeri alanlardaki egemenlik haklarının aşırı ölçüde kısıtlanmış olmasıdır. Bir başka deyişle, eyalet hükümetlerinin diğer devletlere karşı, devletler hukukuna göre egemenlikleri yoktur. Dış politika ve savunma konuları, merkezi federal hükümete aittir. Bu nedenle eyalet hükümetlerinin dışişleri ve savunma bakanları yoktur. Eyalet meclisleri bu konularla uğraşmaz, yasa çıkaramaz. Bu politikalarla ilgili sorunları tartışamaz ve açıklama yapamaz. Bir istisna olarak dış ülkelerle anlaşma yapabilir, ama bu anlaşma, federal hükümet tarafından onaylanmak zorundadır. Bu bir kültür anlaşması (örneğin TV yayını) veya denizin temizliği ile ilgili bir anlaşıma ise öteki eyaletin oluru gerekebilir, ya da öteki eyaletin çıkarlarım zedelememesine özen gösterilir.
Federalizmde kültürel çeşitlilik doğaldır. Tiyatro, müze, kitaplık ve anıtlar farklıdır. Radyo ve televizyon yayınları, basın, dil farkı yüzünden ayrıdır. Ama federal devlet başkanı veya bir eyaletin bir bakanı bu yayın organlarından halka seslenebilir, federal ya da eyalet mahkemelerinin kararları halka okunabilir. Ekonomi, din, spor, işçi, sosyal konularda federal ve eyalet örgütleri kurulabilir”.
Bağımsız ve Federal Kıbrıs için Temas Grubu ve bu hareketin sorumlularından olan Sayın Dr Ahmet Cavit An’ın da hareketle birlikte yaptığı mücadele, Ledra Palace’ta elde edilen özgürlük ve sonuçla elbette ilgilidir ve şu anda sınırlardan geçişler oluyorsa bu yapılan mücadelenin bu sonuçta büyük katkısı bulunmaktadır…