Türkiye’de eğitimin başarısız olduğu ve öğrencilerin okuduğunu anlamakta zorluk çektiği ortaya çıktı. Eğitim bir yönetimin başarısının en önemli işaretidir. Çünkü uzun zaman içinde kendini gösterir. Tıpkı ormanları koruma ve geliştirme ve çevre sağlığı gibi… bizde ormanlaştırma, çevre sağlığı ve eğitim gibi uzun sürede sonuçlarının görüldüğü konuda başarı gözlerimizin önündedir ama anmayız. Arada bir sağlıkta sağlanan başarısını sıtmadan ülkeyi kurtardığı için BM tarafından da değerlendirdiğimiz anlar dışında anmayız. Orman denecek bir bölge daha Lüzinyanların son döneminde kalmamış durumda iken tüm kayıplarımıza rağmen kalan orman denilecek yerler vardır. Bunu sömürge devrine borçluyuz. Kıbrıslı dağ taş gezerek bu ağaçları dikti ve orman bekçileri tüm arazide kendilerinden çok küçük olmayan telsizler sırtlarına ormanı gözetlediler ve korudular.
O dönem hiç incelenmedi. Neyi inceleriz ki?
Yasaları ama daha çok diğer mevzuatıyla insanlarımız nasıl örgütlü çalışmayı başarıp bunları sağladı diye uzun araştırmalar yapmak üniversitelerin boynunun borcudur ama adım atanı görmüyoruz. Üç beş İngiliz başta idi ama esas görevleri yüklenenler Kıbrıslılardı. Nasıl odu da o devrin yöneticileri tembelliği ile ünlü Kıbrıslıları çalıştırabildi? Tekniğini idari bilimler öğrencileri öğrenmelidir.
Türkiye’de eğitim feci durumunu gösteren bilgiler günün konusu oldu. Bakın bir makalede yazılanlara “Bürokratların derdi şu ihale bu ihale, kirli özel okul ilişkileri, hafta sonu sınav görevleri, makam araçları, yurt dışı sınav görevleriyle şurayı burayı gezme hevesi olmamalıdır.”. Bizde de ayni durumun olduğunu konuşmuyor muyuz?
Aynı zamanda eğitim desen milli olmalıdır deriz. Turizm desen onun da milli olmasını isteriz. Tarım deseniz o da milli olmalı ve devlet politikası gerekli deriz. Devlet politikası olmasını, milli olmasını istemediğimiz konu yoktur. Arada kurultay çağrıları da yaparız.
Bu çağrılarla yap boz tahtasına çevirmediğimiz konu da kalmaz. Türkiyeli makale yazarı da “Bir kez daha anladık ki hükümetler ve partiler üstü, ciddi ihtiyaç analizlerine dayalı, sürekliliği olan, karar verme süreçlerinin herkese açık olduğu eğitim reformları yapılmalıdır. Bir sistem kurulmalıdır. Çok sık reform yapılmamalıdır.” Dediğine göre eksikliği kavrayamadığımızı görürüz. Başarısızlık sistemiktir derler ya işte öyle bir şey başarısızlık sistemiktir çünkü sistemli çalışmayı beceremeyenler değerlendirmeyi de beceremez. Değerlendiremezsen de çareleri bulamaz sürekli yeni denemelerle işi karmaşıklaştırırsın.
Devleti başındakilerin işi gücü gücünü korumak ve servet kazanmak ve makale yazarının dediği gibi işi gücü çıkar ağlamak olan bürokratları kollamak ise orada kurultay da toplasan bizdeki kurultaylar gibi hoş bir seda bırakır. Herkese açık karar süreçleri iddiaları da çok hoş olur doğrusu tıpkı bir zamanların katılımcı yerel yönetimler konferansları gibi…
Yasa yaparken benim adamım senin adamın ayrım yapacağım demezsin, en iyisini yaptığını gösterecek sözler eder ve hatta en iyi örnekleri kullanırsın. Çoğunlukla bir belirsizlik yapayım da göden kaçsın deyip tuzaklar hazırlamazsın. Onu ancak acemiler yapar. Ustalar bozuk sistemin zaten fırsatlar yaratacağını ve ihlallerin takip edilmeyeceğini bilir ortaya çıkanların kamuoyundan kaçırılmasının da yolunun bulunacağını öğrenmiştir.
Uzun lafın kısası yönetimin çalışır hale getirilmesi mutlak gerekliliktir.
Bakın Türkiye’deki eğitimin sonucuna ısı bir enerjidir, sıcaklık bir ısınan cismin özelliğidir. Isı kalori ile sıcaklık santigrat derece ile ölçülür. Bir cismin örneğin havanın ısısından bahsedilemez, sıcaklığından bahsedilir ve santigrat (veya fahrenhayt) ile konuşulur. Bilimsel makalelerde bile bu karıştırılır ve cisimlerin ısısından bahsedilir. Eğitim sistemi öğrencilere hala ısı ile sıcaklığın farkını öğretemedi. Süre bir zaman parçasıdır. Şu kadar yıl veya şu kadar saat denir. Ama süreç ardı ardına yapılan işleri anlatır, yani fasulyeyi suya koy, üç saat beklet, tencereye at, kaynat ve saire ve saire havuçları kes, içine at ve saire ve yağla, limanla sirke ekle hazırdır. Bu fasulye pişirme sürecidir. Geçen süre değişir.
Süreç eski dilde ameliye idi dil devrimi süreç yaptı. Öğrenemedik gitti. Dili zenginleştirelim dedik süre sözcüğü kayboldu yerine süre geldi.
Örgütlü çalışmayı örgütler konuşur ama kim kimi dinler! Örgütlü çalışma sürekli çalışmanın kurallarını öğrenmeyi, kayıt tutmayı, kararlarını sürekli göz önünde tutmayı ve örgüt birimleriyle sürekli iletişimi gerektirir.
Yani devleti yönetmekten, devlet dairesini yönetmekten farksız gibidir ama daha zordur çünkü örgüt üyesine maaş bağlayamaz, ancak çok az emekçi ödeyebilir.
Halkımız sistemi çalışma gelmeden siyasetin de işe yaramayacağını bilmek zorundadır. Siyaset genel konulara mahsustur, onu uygulayın dediğinizde gereklerini programlaştırıp önüne kayacak bir bürokrasi yoksa işi çok zor. Önce onu yaratması gerektiğini bilenlere kulak verilmelidir.
Evet bilirim bürokrasinin adı kötüye çıkmıştır. Eski devrin bürokratlarını her devrin adamı diye eleştiren kitap ve filmleri çok görmüşüzdür ama her devirde de görülmesi manidar değil mi? Çünkü medeniyet bürokratı yarattı ve medeni hiçbir devlet yoktur.
Demokratik hukuk devleti bürokrasiyi insanın denetimine verir. Bugün halk kazaların ne zaman azaltılması için inandırıcı adım atacak bilmek ister, dolar düşüşüne karşı enflasyonu azdırmayacak adımlar ne olacak merak içindedir. Orada demokratik hukuk devleti olsa her şey hükümetin ağzından beklenmeyecekti. Bürokrasi paralarımızla ödendiği işini yapıp bize bilgi vermeli ve yapılmış işleri olduğunu kanıtlamalıdır. O zaman anayasal güvencelerle oturduğu yerde kimseye sormadan görevde olduğunu gösterecek haberler vermelidir. Yoksa ha tek adam diktası ha bir avuç seçilmişin diktası… say meclisteki oyları kimse beni durdurmaz de gizliliğin arkasına saklan keyif çat!