Defalarca yazıp çizdik; ısrarla uyardık: “Eyer yalanlarla, çıkarlarla gerçekler örtülürse, doğrular yok olmaz! Sadece ertelenir. Zamanı gelip de gerçekler ortaya çıkınca da çok acıtıcı olur! Yine karşısında yalanları ve hala sürüyorsa çıkarlarla örtülme çabalarına da tanıklaşır! Ama her ötelenen gerçek, beraberinde daha da acıtacak sonuçları da biriktirir”! Bunları sık sık tekrarladım. Neyazık ki nezaman gerçekler yalanlardan sıyrılıp ortaya serilse, daha bir korkunç biriken sonuçla karşılaşırız. Hafta içi Kuzey Kıbrıs ve Türkiyede yaşanan iki gelişme, yakarak insan cinayetinin veya trafik katliyamlı olayın nedenli yanlışların birikiminden oluştuğunu haykırıyordu. Fakat; yalanlarla örülen yapı ve bunu taşlandıran çıkar kültürü, hala keskin acılarla süren yalanları kitlesel aşma dinamiğine ulaşamadığı da neyazık ki acıyla yaşandı. Herhalde bilim deyil de inanç, yandaşlama paylaşımla oluşan yapının anlamını çok acıtan gerçeklerle yeniden yaşamanın da sancısını çekiyoruz.
Hafta içinde Kuzey Kıbrıs Girne Deyirmenlik yolundaki trafik katliyamı ve Türkiyede Adanadaki tarikat yurdundaki kız öğrencileri yakarak gerçekleşen olgular, “Kralların çıplak geçişini” yeniden yaşatan adımlar oldu. Fakat; öylesi bir kabuslar, yalanlar dünyası oluştu ki bunlar dahi gerçekelrin acıtıcı, yakıcı gerçeklerine rağmen siyasal tınma dahi olmadı. Oysa olaylar basit trafik veya yangın olayı deyildi. Göstere göstere yaşanan ve nereden tutarsan hep yanlışların çıkarla ve siyasetle örtüştüğü sonuçlar karşımıza ağıtlarla çıkıyor. Fakat, yapısal kültürün sonucu da belirli kitleler çıkar ve yandaşlama zehirlenmesi sonucu banbaşka olgularla veya baskı yasak ikilemli tutumlarla konular geçiştiriliyor.
Şöylesine ufak bir yüzeysel bakış dahi her şeyi ortaya kor! Ama ayni şekilde de kabulenip küçümsenme veya başkalaştırma düşünceler de odenli yalanlarla hamlelerini erkle yaptıkları da görüldü.
Şöylesine pandorayı aralayalım: Kuzey Kıbrıs Salı günü mutiş bir katliyam olayını trafikle yaşıyordu. Girne Deyirmenlik yolunda kamyonun biri resmen öğrenci servisini biçti! Olayın başlangıcı dahi vahim. Ama basit olması gerekenlerin nasıl sorun olduğu da ufak ek bilgilerle adeta kaza katliyama ve siyasal kabusun paranoyasına doğru gitmeye başladık. Ülkede nedenli yasaların olup uygulanmayıp toplumsal sorun yaratılmış var sa hepsi katliyamın birer nüvesi gibi diziliyordu. Zaten baştan Deyirmenlik Girne yolunun nedenli tehlikeli olduğu ve önceki cinayetlerle duyarlı herkesin düşüncesinde yer aldı. Üstelik yanındaki taşolaklarrının da getiri yıkımı da artık malumun ötesine çoktan geçti. Siyasal yapı buna hiç önem vermedi. Sanki her şey yolunda gidip, dağ yolunun gayet mükemelmişcesine tamiri dahi sözkonusu olmuyor, taşocakları yıkımı yapılmamış gibi, ekranda şov yapmalar devam ediyordu!
Devamı da bakarsanız yine yasası olup yaasadışılığın nasıl kurumsalaştırıldığını haykırıyor! Kamyon gereken yükün iki katını aldı. Bozuk yola katgısı ve şöferin direksyon kontrolunu buna ekleyin* Devamı var: basit gelse de şöferin rusatının olmadığı, daha önce kaza yaptığını ve işverenin çalışma izni çıkarmadığı bilgileri de ekleniyor. Peki, sistem bu sorunları nasıl karşılıyor: ehliyet, kaçak işçi olma, muhaceret aflarla yasadışılıkları yasalaşma kararları ikidebir duyuluyor. Üstelik daha ilk duyulduğundan itibaren aslında Kıbrıs için normal sata geçiş kararına uymayarak Sudi eksenine kalmanın da olayına tepkiler kondu. Öğrencilerin durumu, karanlıkla çıkacak sorunlar vurgulandı. Ama Kuzey Kıbrıs işkal altındaydı ve Türkiyenin Sudileşme politikasına işbirlikciler “harfiyen” uydular! Öğrenci minübüs gerçeğinde bir gerçek de böyle vardı.
Basit yasadışılıkları yazdık. Bunları denetleme görevinin kime ayit olduğu da malum! Alınan vergilerle nelerin yapılacağı da belli. Sonuçta denetim yapılmayan, yasadışılıkların egemen kesime göre normal ugulama politik seçkinin en basit ihllalerini bu cinayetin resminde kolayca yakalarız. Zaten trafik ve ihlali yan yana gelince, “başbakanlık” koltuğundaki kişinin trafik ceza hamlesi ve sızdırtan müdürün kellesinin gidişini anımsatmak yeterlidir. Adamına ve çevresine göre yasa uygulanan adamızda birileri çıkıp yeni yasa düzenlemeyi anlatırken, yukardaki katliyamla kaç yasanın yerlebir edilişini görmek yeterlidir. Sonra; “yasalara saygı” denilsin. Trafik cezasını ödemeyen makamlarla mı yasaya saygı gelecek?
Aslında son trafik katliyamı sistemin nasıl işlediğini yansıtıyor. Tüm “yasa, hukuk, denetleme” kuramlarının yallaanlarla bezenmesi yeniden aynada görüldü. Şimdi sonucu alıp şöfere yüklenme yerine, bunu kaçak çalıştıran, kamyonuna yükün fazlasını yükleten, kaçak işçi çalıştıran, taşocaak yıkımını görmezden gelmek, denetim yapmama, normal saat geçişini dahi işbirlikci olma gerçeği ile gerçekleştirmemek ve yolların yıkıcı gerçeğine bakmayan koşulların yaratıcısı kim? Ama şimdilerde yılbaşı piyangoların dağıtıldığı parti merkezi açıklasın: bu iş adamına kaç bilet gönderdiler? Ya ihale gerçeklikleri ve yasadışılıkları görmezden gelme! Peki birisi sorsa; “bu katliyamda hiçmi doğru yapılan basit olay mı yok”! “Rusat, çalışma izni, yolun durumu, saatlerin uygunluğu, normal çalışma izni, iş yasalarına uygun çalışma şekli” ve daha nicesi neyazık ki sanki sistemin tüm yasadışılıklarını toplayıp, denetimsizlikleri ekleyip bunu katliyamlaa tamamladı. Bunlar hep siyasal yönetimin seçenekleri ve toplumla ilişkisinin resmini oluşturmuş oldu.
İşler böyle olunca da acıyla duyulan öfkenin dahi dile getirilmesinden çıkar adına fırsat bulma adına “Türkiyeli Kıbrıslı” ayrımla oynamaya devam edildi. Piskoloojik olarak etkilenen gençleri, resmen piskolojik baskıyla ve aylesel korkutmalarla duydukları acıyı dahi söylememe baskısını uyguladılar. Bir anlamda katliyamı “tıpkı öncekiler gibi” çıkar, baskı ve yandaşlama ile silikleştirmeye yöneldiler. Helle de uygulamadıkları yasalığı yeni düzenleme palavrasıyla örtme olayı…..
Kuzey Kıbrıs böylesi trafik katliyamı ve sonuçta bildik siyasal çabalarla yaşanırken, Türkiyede de Adana ilinde Aladağda köğrenci yetiştirme yurdundaki yangın, başka katliyamın yanıcı sonuçlarını veriyor. Öyle veriyor ki sızan yangın merdiveni bilgisi veya yurt gerçeklerinin biraz konuşulması ile tarikatlaşmanın çocuk gerçekliği, adeta tüyleri ürpertecek bilgiler yansıtıyor. Helle olay sonrası yayın yasağı ile sadece yönetim açıklamalrına yer verilmesi de işin tuzubiberi oldu.
Adana olayı tarikatlaşma ve bilimden inanca yönelen düşünce modelinin sadece bir örneği. Benzer örnekler, özellikle kız yurtlarında veya çocuk yetiştirme yerlerindeki tacizlerin yoğunlaşmasından sonra, şimdi Adana Aladağ yetiştirme öğrenci yurdunda olanlar genel idolojik aygıtların ve politik seçkinin birer felaket sonucu olarak yaşandı.Helle Adana valisinin açıklama şekli ve daha önceki görev yerlerindeki benzer yurt taciz olayları, olayın nedenli vahim olduğunu işaret etmektedir.
Neyazık ki Adana gibi olaylar burada pek yazılıp çizilmez. Çizilse, birileri gelip benzer kurumsalaşmaların burada olmasını söylemesini odenli kolay olmazdı. Fakat gerçek olan onca yalan mutlaka birgün sızıntılarla sis duvarı kırılır. Çıkan gerçekler hep daha acıtıcı olur. Bunlar da çıkar adına görülmez se geleceğin nedenli karanlık yolda olduğunu gösermeye yarar.
Bakın, döviz fırlaması cepleri yakarken, bunun nedenleri artık ayuka çıkrken, buradaki hala bilim adına konuşan kimi iktisatcıların “mükemel Türkieye mucize ekonomisi” demesini yutan var sa biz ne diyelim! Tıpkı Kıbrıs görüşmelerindeki garantörlükle yartılan Barrışın “Maksimalist köfteleri” gibi…..
Muhalefetle alakalı görüşlerim se başka bir yazıya brakıyorum. Eyer bir yerde tepki ile olayın nedeni buluşamıyosa, sistemi hiç ama hiç sarsmaz. Buda çıkarılacak bizlik derstir.