Kıbrıs adası İsviçre yolunda kısgaca alınmaya çalışılınıyor. Türkiye hegemonyasını kalıcılaştırma adına garantörlük yanına dört özgürlük haklarını da talep etmeğe başladı. İngiltere yeni AB dışı yapısına uygun Kıbrısın sinsi oyun kuralarına yöneldi. Yunanistan tarihi sorumluluğun da ezikliği ile ordan oraya savruluyor. ABD ise yeni lideri ile bölgesel politikaya göre hamleleri yapacağı tahmin ediliyor. Ruslar pencereden girme beklentisinde. Ama ada tarafları hala bağımsız Kıbrıs, demokratik kurumlarla geleceğin zemini kurmaktan çok uzakta duruyorlar. Sanki görevleri, ötekileri tatmin etmek birincil kuralla sarmalandılar. Nerede ise başkalarının adada kalıcılaşma adına buranın ayni zamanda AB toprağı da olduğu unutuldu. Zaten tartışılanlar ve engel olanlar hep malumlaştı. Tabi kesin olan sistem gerçekleri ile de resmen imaja ve masadan kaçmamaya oynanan sorun haline geldi. Probaganda operasyon algısı ve çıkar önceliği de buna “bıkmak ve ötekine suçlama” cenderesinde konu takılıp kaldı.
Cendere yoluna şöyle bir göz atalım: Kıbrıs görüşmeleri yapılırken, çözülmeyen ve ötekilerinden “bağış” beklenip, yağmacıların ödülendirilmesine oynanırken, Kuzey eksenden bakın neler yükseliyor. Çözüldü denilen Türkiyeliler sorununa sanki yeni takoz koyarak yenilerini ekleme adına durmadan vatandaşlıklar havada uçuşuyor! Yağmalama peşkeş devam ediyor. Girnenin Anafartalar lisesi binaları da konuşulmaya başlandı. Durup Dururken, yıldırım süratiyle enerji yasası da geçirildi. Demokratik yapının daha da kontrolu adına Sendikalara yönelik yasa deyişimleri de meclise geldi. Sanki Kuzey Kıbrıs daha anti demokatik yapı yarışında hızlanan arabaya benziyor.
Bunlar Kuzeyde olurken, masada da anti demokratik yapı için etnik dayatmalar devam ediyor. Tüm kuruluşlarda türkelrin de olması ve istemedikleri konuda engel olma yasal yetkisinin anayasalaşmasını dayatılıyor. Olayın özü şu: Serdari efendi veya Pehlivan Hüseyin, yanlıları ve kurum temsilcilerini de cumhurieytin yapısına taşıyarak, onların hala uyguladıkları yandaşlama kuralları yeni yönetimde de elerinde etnik türk kimlikle devam etirmekle meşkuldurlar. Bir anlamda etniklik le şimdiki egemen eliti yarınlarda yine yetkileriyle başarılı olan ilericilerin Türklük adıyla engelenmesini sağlama silahını da istiyorlar. Bu konuda Kamu Hizmeti komisyonunun bazı üyelerinin yeni yönetime taşındığı zaman, hangi Türk başarılı insanların engeleneceğini şimdiden hepimiz biliyoruz. Biraz Atmışları deşenlerin, bazı ilerici türkün kazandıkları kamuya girişlerin nasıl Türkler tarafından engelendiğini de bulur! Ayni şekilde senelerdir Türk toplumuna verilen en basit bursların dahi bazen sınavsız veya bazen sınavla kazananı değil de resmen evlatlarını gönderdiklerini yaşayıp durduk. Ama masada hala Türklük adına bu kesimin eline etnik veto yaparak ayni silahı kulanmaları için çaba gösteriliyor…..
Tabi ki CAS işçilerinin nasıl atıldığı ve utanmadan Hüseyini efendinin sıkılmadan yasalara rağmen “ben işverenlere söz verdim, sendikalaşmayacaklar” açıklamasıyla nasıl çalışan alehine yetki kulandığı da sesizsedasız dinlenip geçiyor. Dahası; Cendereye konulup sıkıştırılıyor.
Peki ısrarla garantörlüğü istenen, güvenlikle garantörlüğü dahi karıştırdığımız Türkiye de neler oluyor! Masaya gelirken Çavuşoğlu zaten Avrupaya dört özgürlüğün talebini direk kesin ifadlerle söyledi. Buna Kuzeyden “tıs” çıkmadı. Haritalar gizli falan denilip Rumlara de gönderme yaparken; Direk Erdoğan yüksek frekansla Cami önünde neyin verilip verilmeyeceğini açıkladı. Bunu da sorgulayan olmadı. Çünkü, bizim gerçek konuşma sınırımız zaten çoktan malumun ilanı haline geldi.
Bize garantör ve daha da aşarak güvenlik etiketini koyduğumuz Türkiye ise hızlı bir fiylen uygulanan başkanlık sistemini yasalaştırma adına meclisten geçiriyor. Türkiye gerçeklerini uzun uzun sıralayacak deyilim! Ama şunu Kıbrıslılar hiç sorgulamaya yaklaşmıyor! Israrla istedikleri garantörlük dönemi bundan önce epey senelerdir yaşandı. Sorunları çözme veya adanın bağımsızlığını değil, resmen parçalayan güçler olduğunu hala direk ada parçalanmasına rağmen kabulenmiyorlar. Çünkü yapılanış işbirlikcilik temel ilkelerine oturtuldu.
Türkiyede resmen Atatürkcülüğe elveda denilip İslam cumhurieytine yönelme ile otoriter başkanlık yapılanışı olurken, Kıbrısda demokratlık gibi kuramları nasıl uygulayacağı sorusuna da yanıt yok. Hele geçmiş Bayraktarlıkla kurumsalaşan, şimdilerde TC elçilik yapısıyla uygulanan deyişken isimlerle tutumlar hiç konuşulmadan tavlateslim öneriler masada kırmızı çizgi oluyor.
Türkiyenin içteki baskıları veya bölgesel siyasal altüstlerini konuşan yok. Hele Kıbrısda inanılmaz etnik denge yetkiler üstenirken, oradaki Kürtlerin başına gelenlerle olayın sorgulanmaması da başka bir vaka!
Öteki garantör İngiltere ise oldukça sinsi. Zaten Britanyanın dışişleri bakanının sinsilik yüzünden akıyor. Dün, ingilterenin AB çıkma probagandasına Türkiyenin üye olduktan sonra ülkeği Türklerin dolduracağı korkusunu en keskin ifadeyle Conson kulandı. Sonra referandumla geldiği koltukta Türkiye ile flört etmeye başladı. Kıbrıs konusunda da Avrupa çıkış gerçeği kartını gayet ustaca Türkiyeye yakınlaşarak kulanıyor. Kimse ingiltereği dikatle izlemiyor.
Ayrıca; İngiliz bakan daha çok Türk kesimine yaklaşıp gelecek kutsal buluşma ile AB karşıtı gerektiği zaman kartını oynama koşullarını da dikatli hazırlıyor. Bizim ve Türkiye kesimi Boris Consonun hala Osmanlı atasına bakıp yakını olarak hep algılıyorlar. Öyle ya; Boris Conson Londra belediyesini Kızıl Bentden alırken, resmen yine oradaki yerleşik Türklerin Osmanlı bağına bağlı kalıp Consonun yabancı düşmanlık siyasetini dahi dikate almadılardı. Böyle bir İngiliz mubarek algımız da mevcut!
Amerika ise artık Obama dönemini tamamladı. Obama son giderayak bazı hamleler yaptı. Gerilimi devlet içinde gerdirip adeta Trumpa dinamitli tehlikelerle mayın arazileriyle dolu bir başlangıç brarktı. Trump oynunda elbet yeni paradikma bekleyenler de var. Zaten bunun sinyalerini önceki yazılarımızda yazdık. Şimdi, Amerika da beklenen müdahilik önemli. Bu masayı karıştırmaya veya Türkiyenin bekletdiği fırsatı işaret etme eylimi de muhtemel! Herkesin elinde kartlar bol. Bol ama güçlülerden işaret bekliyorlar. Sadece Kıbrıslı Türklerin ne istediği belirsiz. Belirsizlik ve işbirlikcilik ruhiyesi, alınan talimatlarla da şekleşince, Akınsı Serdar Hüseyin tuhaf karışıklık da karşımıza gelir. Ama bizler hep öğrendik: “Aman bizim kileri vurgulamayın”! Ozaman da bizlerin efendisi atıp tutarken, Erdoğan haritadan da öteye net çizgiler vurgularken, Pehlivanlarımız muhtura verirken, yine de burada hiçbirşey yok, tüm sızdırtılanlar ve karşı olanlar Rumlardır algısına oynamaya devam edelim. Edelim; çünkü dünyanın belirli medyacısı da Kıbrıs konusundan sıkılıp, Yunanlılara yönelik suçlamalara da başlamışken, şimdiden ilk probaganda aracı da oluşmuş oldu.
Cenderemiz dar, ama sıkıştırılan konu çok. Kıbrıs küçük ada, ama resmen katılımcı olanlar oldukça büyük güçlü devletler de vardır. Adalılar sesiz ve öfkeyle, korkuyla birbirlerine bakarken, dıştan kurtuluş beklerse, böylesi bir cenderenin içine de konuruz. Bakalım, İsviçre bize hangi mesajları akıtmaya başlayacak!