Genelikle resmi medya ile iktidar idolojik politikacı kuşatılmışlıkta gündem elirlemekle uğraşıyoruz. Kapitalizmin krizini normal gören, faşizim tehlikesini fazla umursayamayan ve yaşanan savaşlarla normalaşan bir dünyada haberlerle gündem belirliyoruz. Sistemin direk aksaklıklarını doğal karşılayıp, bunarla çözüm bulma kısır uğraşlığına hapsedilmek istenmekteğiz. Bundandır ki ezilenlerin yaşantısı kendi anlayışlarıyla birlikte pek konuşturtulmaz. Yaşanan faciyaların sadece kaçınılmaz sonucu nedeniyle münferileştirilen algı haline sokuluyor. Gelnelikle halk direnişi ile gerçekleşen gelişmeler veya önemli sol deneyimler pek de haber yapılmak isenmiyor. Her kuramı tektipleştirme cendersine alıp da oradan dünyaya bakmaya uğraşıyorlar. Bunun sonucu da birçok önemli halk eksenli direniş örneklem olmasın diye de fazla deşilmiyor. Son dönemin Güney Kore halk direnişinin de böylesi sistem kısgacına takıldığını da görüyoruz. Benzer başka geniş eylem veya sistemi sorgulayan konular da ayni anlayışa takılmaktadır. Ben bunları da görerek, onca benzer gelişnmenin önemini de şimdilik şöylesine öteleyip, önemli dersleriyle birlikte Güney Kore halk direnişiyle kısa zamanda nelerin gerçekleştiğini yazacam. Hep sistem politikaları deyil de bazen halk tepkielrini de bilip çok yönlü yorum ve ders yapmak şart..
Son ayalrda arada önemli istifa yaratarak devam eden Güney Kore halkının protestoları haber olarak duyulmaktadır. Bu hep sistem kirli politik algı bonbardımanının aynisi deyildir. Bunu sistem aygıtlarının da fazla öne çıkarmaktan kaçınılarak da anlamak mümkündür. Konuyu birikimle ele aldığımızda ise böylesi ülke halkının şimdilerde direnç gösterip başkanından en büyük Sansum şirketine varan yargılatma süreci önemli bir gelişme olarak aklın bir yerine konulması şart. Hele de onca sorunu çok kolay kabulenen Kıbrıs gerçeği ve otoriter baskılanma süreçli Türkiyedeki dirensizliklerin yaşandığı çevremizde, mutlaka Güney Kore gelişmeleri burada hem de çok yönlü yorumlanması şart.
Ben konuya bazı çok olmazsa olmaz anımsatmalarla başlamak zorunda olduğumu düşünüyorum. Birden beynimde hayaleşen döneme giriyorum. Uyumayıp da uyur gibi geçmiş ile şimdinin karıştığı hayali gibi ama gerçeklerle uçuşan düşüncelere takılıyorum. Kendimi 1998 Yılının Ocak ayının sonunda buluyorum. Yanımda arkadaşım Özcanla Avrupaya gitmişim! Amacımız orada tanıdık Aziz Eneri ziyaret edip takılmaktı. Nitekim, bizi beklemeyen Azizi de tam takılacak “şeflik” konumunda yakalayıp, dalgamızı da geçtik. Odaya Şener Levent de geldi. Biz keyfimizi bozmadık. Ama yanımdaki Özcan benim keyfimi ileriye getirecek soruyu direk Azize sordu! Ekeleyelim; Avrupa yeni çıkmaya başlayıp yayın hayatının ilk adımlarını atıyordu. Deyişken yazarlarla zengin katrosu vardı. Özcan şu soruyu Azize sorup, aslında bana bakarak bana yöneltir ikilemini gayet güzel yaptı: “Özkan neden bu gazetede yazmıyor”? Aziz gayet normal yanıtı verirken, bana donup ayni soruyu daha direk sordu: “Sen bu gazetede neden yazmıyorsun”! Ben de Azize “teklif mi geldi” dedim. Konuşma dalanmadan hemen Aziz ve Özcan ve ardından bizi biraz uzaktan izleyen Şener Lenventin tamamlayıcı cümleleri geldi! “Sen dış dünyayı gayet iyi izliyorsun* Ozaman gazeteye dünya konusunda yazı yazarsın* Köşenin adı da Dünyada görünüm olur” sonucuna geldik. Böylelikle Avrupa yazım dönemim başladıydı.
Böylelikle dünya ile alakalı ilk yazılarıma başlamam da gerçekleşti. İlginç bir makale ile konuya şubat ayında girdim. İkili Sol sorgulaması ağılıklı oluyordu. Şili ve Güney Kore! Nedenmi; Güney Korede başkanlık seçimi yapıldıydı. Seçimi Güney Kore gibi odemin en Amerikancı kontrolu ülkede sol aday seçimi kazandı. Ben kazanan sol liderin yapabilecekleri ile Şili deneyimli sonuçları yan yana koyup, direk konntrolu ülkelerde seçimle gelen sosyalistlerin neleri yapıp negibi tehlikelerin olduğunu Şili Kore eksenli ikilemde yazdım.
- dönemde şu önemli kurallarla konuyu geliştirdim! Seçimi kazanan Kimyansenk sosyalist adaydı. Ama seçimi kazandığı ülke Direk askeri ABD varlığının olduğu, Askeri en yoğun Güney Kuzey varlığı bulunduğu, Otoriter devlet militaris gerçekliğ,i, İMF ekonomik yapılı ama krizin de yaşandığı bir ülke lideri oluyordu. Güney Kuzey Kore askeri gerilimli ve İMF yapılı ekonomik kuşatma altında olan ülkenin lideri oldu. Böylesi olumsuz koşullarda sosyalist adayın barışçıl seçimle başkan olmasının tehlikeleri çoktu. Ama bir de Alyende Şili deneyimi de vardı. Alyende sonuçta kendi ordusuyla ABD CİA örgütlü askeri darbeyle katledilerek devrildi!
Seçilen Senk bunları da bilerek hedeflerini ülkedeki demokratik örgütleri güçlendirme ile desteğini sağlamlaştırma, iMF kuşatmalı ekonomiyi kırma hamleleri, K. Koreyle savaş halini Amerikaya rağmen nasıl hafifletme yollarını aramaya koyuldu. Özellikle demokratik örgütlerle önemli ağlar kurdu. Başlangıçta kendi yandaşları olsa da yolsuzluklara karşı önemli hamleler yaptı. Bu uğraş ilk meyvelerini yapılan parlemento seçiminde demokratik örgütlerin güçlü çalışmasıyla tüm partilerden aday olan yaklaşık 4.1 adayın kirli geçmişi nedeniyle adaylıktan çektirilme çalışması oldu. Özellikle yolsuzluklara karşı yönetimleri denetimde önemli başarılar sağlanıp, halk denetimi oluşturulmaya hız verildi. Tabi sosyal haklar konusunda da önemli başarılar sağlandı.
Devamında başka sosyalist adaylarda kazandı. Bunlar K. Koreyle ilişkileri istedikleri şekle sokamasa da İMF kısgacını fazla etkisizleştirmeseler de enazından ülkede yönetimlerin yolsuzluk alanında denetimde çok başarılar kazandılar. Yolsuzluklara giren yakınlar dahi hapsi boyladılar. Bir de eğitim yapısıyla nitelikli atılım sonucu G. Kore eğitimi dünyada önemli yere geldi. Ayni yansıyış teknolojik alana dek yansıdı.****
Hayaler yavaş yavaş gözümden geçmemeye başladı. Tarih geçen yılın son dönemini gösteren ışıkla parıldıyordu. Yine aklım G. Korede takıldı. Birtürlü ileri gidemiyor. Oysa ben günümüze gelmek istiyordum. Işığı okumakla zorlandım. Ama sanki parıldayan yazının imgesi ağırlıklarla doluydu. G. Kore başkanı Panks devlet işlerine arkadaşını karıştırıyor. Arkadaşı oldukça ilişkileri kulanıp fırsatları deyerlendiriyor. Yolsuzluklarla rüşvetin niymetlerini ceplerini doldurup yakınlarını da ödülendiriyordu. Ama gelenekseleşen G. Kore halkı yine sokağa çıktı. Önceleri polis hemen engelemeğe yönelindi. Başlangıçta engelerse bunun kıvılcımdan yangına dönüşmesini engeleyecekti. Ama olmadı.
Halk tatil matil bilmeden her Cunmartesi Yüzbinler sokağa dökülüp, başkanın istifası ile yargılanmasını istiyordu. Devlet gücü artık yetmiyordu. Muhalefet ise büyükdükçe büyüdü. Sadece sarayı deyil, Savcılıktan Anayasa binasına yönbeldi. Sonuçta savcılık harekete geçti. Ama sorgu başkana gelmedikçe kitleler direnişi büyütü! Sonuçta başkanın da ifadesi alındı. Dalga durmadı. Derken iş çığrından geçti ve Panks meclis kararıyla görevi askıya alındı.
Sonucu uzatmayalım: Olay öylesine dalandırıldı ki enson G. Korenin dünyaca önemli şirketinin ikinci başkanını da bu kemer sardı. Direniş, devlet şirket yargı ekseninin rüşvet yolsuzluk ilişkilerini resmen yargılanacak noktasına getirdi. Bunu devlet aygıtları veya yetkililer deyil, resmen her Cumartesi yüzbinlerin sokaktaki direk talepleriyle aylardır süren direnişle sağlandı. Bunu sağlayan ilk kıvılcım ise 1998 yılında ilk sosyalist başkanın demokratik yapılanma hamlesinin günümüz biriken gücünün de olduğunu anlıyoruz. İşt Sosyalistlerin enazından devletin bir yerine gelirken, geleceğe yönelik önemli başarılarından birisi, şimdilerde G. Korede başkandan şirketine varan eksenin nasıl suçlarının yanında kalmayacağının örneği ile yaşanıyor.
Bunları okurken öyle basite alacak konum yoktur. Bizde gayet normal görülüp alkışlatırılan yolsuzluk ve yandaşlık, yine kapitalist hem de otoriterlikle ve savaş halindeki G. Korede solun katgısıyla günümüzde devletin kendisini sorgulatıyor. Dileyen dilediğini artık alsın. Hani derlerdi ya, sosyalistler bu dönemde hükümete gelince hangi iyi işleri yaptılar: işte size G. Kore.