Savaşın dehşetinin getirdiği uluslarasın gelişme hukuk ve demokrasi – Alpay Durduran

563

Savaşların geçim kaynağı olduğu eski devletlerarası ilişkiler zamanımıza yaklaşıldığında hukuka saygı ve demokratik düzeni ilerletme çabasıyla değiştirilmeye çalışıldı. Savaş o kadar yıkıcı olmaya başladı ve kolayca yıkılacak geri ülkelerin bile yıkabilecekler arasında sömürgecilik olanakları yüzünden savaşlar çıkarabileceği görüldü ki sömürgeciliğin tasfiyesine gidildi. Ama ardından yeni sömürgecilik akımı çıktı. Yani sömürgeci ülkeler aralarında serbest ticaret politikası güderek zavallıları sömüren sömürsün savaş çıkmasın istediler. SSCB ise sosyalizmi sömürge karşıtlığı ise birleştirip kutuplaşmaya gitti. Ne yazık ki bu arada sosyalizmi ulusal kurtuluş savaşları için propaganda için kullanırken yaymak için kullanmamayı seçti ve SSCB dış siyasette dışardaki sosyalistlere bekleyin ve sadece SSCB’yi destekleyin o dünyayı kurtardığında siz de kurtulursunuz deyin dünyaya sosyalizmin yayılmasına engel oldu. En azından ilgisiz kaldı.

Bunları savaşa karşı olan solcuların etkisinin azlığını açıklama için yazdım. Konum ise savaşa karşı genel tepkinin yine savaşı önleyici savaşlarla sürdürülememesini ve genel bir silahsızlanmaya gidilememesini ve savaşlara neden olan ülke ve ideallerin önlenememesini açıklamaktır.

Kıbrıs bir uluslararası sorundur. Onun savaşa neden olmasını ve savaş tehdidi taşımasını anlamak ve onun gibi yerel patlayıcı sorunların daha geniş savaşlara yol açmaması için bir an önce çözülmesinin önemini anlamalıyız.

Kıbrıs eski bir sömürge idi. Ancak sömürgelerin tasfiye edildiği dönemde devlet olma iddiası olmayan onun yerine iki başka ülkeye katılma düşüncesinde olan iki önemli toplum barındırıyordu. Hindistan gibi sömürgeci çıkmaya mecbur olduğunda kendi içinde savaşa tutuşacağı belli idi veya en azından öyle bir olasılık vardı.

Tipik olarak iki taraf oluşur ve çatışırsa komşulardan taraf tutan çıkabilir. Sömürgeci de tarafları ayırmak yerine en az zararla veya kârla çıkmak için iştahlanır. Cümbüş de başlar. Bunların çatışmasında sömürgeci böl – yönet uyguladı diye hayıflanmak sömürge politikasını lanetlemek için işe yarasa da sorunun çözümü için işe yaramaz.

Dünya iki büyük savaşın ardından savaş tehdidini azaltmak için önce denediği cemiye-i akvamı yenileyip Birleşmiş Milletleri kurdu.

Yukardaki tabloyu yaşamış olan bir dünyada BM kurulur da bugünkünden farklı mı olurdu? Sanırım insanlık bugünkünden iyini kuramazdı. Şimdi güvenlik konseyinin adaletsiz yapısına itirazlar var ve daha adil bir temsil düşünülür. Ama henüz çare bulunamamıştır.

Meclislerde de durum benzerdir. Kararlar alınırken siyasileri kutuplaştıran konu dışında yasaların ve kararların en iyi düşüncelerle hazırlanmaya çalışıldığını görürsünüz ancak sonuçta kutuplara bölünme varsa o konularda çıkar guruplarına çıkar dağıtımı oluşur. İnsan zaafları bilinir. Onlarla izah edilebilir. Zaten milletin vekillerinin parti militanlığından kurtulmamasının nedeni de aynıdır. Ne yazık ki demokraside en ileri olan ülkelerde gurup oyuna aykırı oy kullanma varken esas acılı yerlerde iddialı ve reform yanlılarında parti disiplini çok güçlü savunulur. Nedeni devrim arzusudur ama mecliste oy kullanarak ne kadar devrim yapılabilir en iyi de onlar tarafından bilinir.

Buraya kadar uzattıktan sonra şunu söylemek istiyorum. Uluslararası düzen BM gibi bir kurum oluşturabilmişse bu ileri bir adımdır. Onun kararlarına ve uygulamalarına destek olmak büyük önemle ele alınmalıdır. Bugüne baksak BM operasyonları hep acılı insanlara en zor koşullarda yardıma yöneliktir. Büyük emek, para ve can harcayarak milyonlarca insana yardımcı olmaktadır. Ancak BM yardım için çalışırken bir çok devlet ona yardım etmemekte tam tersine köstek olmaktadır.

Kıbrıs bunun örneklerinden biridir. Türklerin ve Rumların arasından canını BM’nin yarım yamalak yetkilerini kullanabildiği kullanmasına borçludur. Erenköy’de sadece BM gücünde olan İsveçlilerin BM’nin komutasından açık bir emir almadan köyün bombalanamaması için askeri araçlarını çıkıp gitme emri aldıkları halde çıkmayıp yol boyunca dizmeleri yüzünden sivil ve yarı sivillerden çoğu canlarını kurtarmıştır. Her sınırlarda olay olduğunda BM’nin tarafsız gözlemciliği olayın büyümesini önlemiş ve barışa destek olmuştur. BM’nin mandasının (görev talimatının) çatışmadan kaçınmak ve gözlemcilikle yetinmek gibi kısıtlı olması yüzünden Kıbrıslı iki tarafın da ona sürekli tahkirde bulunması dünya devletlerinin ve toplumlarının bu evrensel kurumun ne kadar benimsendiğini ve desteklendiğini gösterir.

Kıbrıs’ta tarafların tutumu uluslararası sorunların savaşsız çözümü ilkesinin ne kadar az güçlü olduğunu bize anlatır. Açıktır ki hukukun üstünlüğü ilkesi ne kadar güçlü ise barış da o kadar korunur.

Kapitalizm dünyayı birleştirecek ve hudutlar kevgir gibi delik deşik olacak diye öngörüde bulunan Marks halkı çıktı ama kapitalizm doğası icabı kâr için sürekli rekabet ve sonunda savaşla çare aramaya açık bir rejimdir. Ülkeler arası sefalet düzeyini gidermeye de karşı olmak demektir. Onun için kâr artsın diye çalışırken sadece hukuka önem verir ve demokrasi ancak hukuksal güvence varsa yaşayacağı için hukuk o yönünü ister. İstikrarlı sömürge düzeni hukuka ve demokrasiye muhtaç olduğu için önemli sayılır.

Kapitalistlerin dünyada demokrasi çağrılarının gerisindeki temel düşünce de kârdır. Demokrasi yoksa da kâr güvencesi veren diktatörlükler varsa umursamazlar. Yeter ki kâr transferi serbest olsun.

Bu çelişkilerle dolu dünyada temel ilkeler olarak insan hakları BM sözleşme ve yargısı da onun için kör topal ilerleyebilmektedir. Ancak BM sözleşmeleri gene de çok ülkede ihlal edilen yani o ülke halkının yararlanacağı kadar ilerici bir belgedir. Onun için bazıları uluslararası hukuku küçümser hatta bazıları için uluslararası hukuk diye bir şey yoktur. Ama insanlık ona muhtaçtır.

Kıbrıs’ta da BM’nin nezdinde kaydolmuş bir hukuk kuruluş antlaşmaları adıyla hukuken egemendir. Ama hepimiz onları ayaklar altına aldık. BM o hukukun uygulanmasını gözetir ve ancak iki tarafın kabul edebileceği biçimde değiştirilmesine izin veren kararlarla yeni bir düzen kurulmasını karara bağlamıştır. Tarafların BM’e yardım yerine sürekli onunla ters düşmesi be Kıbrıs’ta durum raporlarında yer alan ihlallerine yer verilmesi hiç dikkate alınmıyorsa yani bizim ne kadar hukuk dışı yaşadığımızı ve saygımızın sadece dilimizde olduğunu görürüz.

Kıbrıs sorunu Kıbrıs’a daha iyi bir gelecek sağlayacak yeni bir düzen için yapılır ama o başlıkta bir madde bil görüşmelerde ele alınmaz. Güvenlik diye başlıklar konuşulurken yeniden çeteler oluşmaması ve dışarda çete kurulmasına destek gelmesin ve yeraltı terör eylemcileri izlensin diye alınacak önlemleri önermek için başlık son aşamada Kıbrıslı olmayanlar tarafından bizimkiler güvenlik askerle sağlanamaz diye işaret etmek için önerilmiştir. Bu ibretlik bir durumdur.

Dünya hukuk ve demokrasi için uğraşmak ve dünyayı savaşlardan uzak tutacak barışçı çözüm yollarını benimsetmek durumundadır yoksa yeni bir genel savaşı kaldırması olası değildir. Kitle imha silahları ve nükleer silahlar çok artmış ve gelişmiştir. Aman ha!