Kötü şeyler oluyor diye, oturup ağlamanın alemi yok. Faydası da yok. Sızlanarak, daha iyiyi bulma şansımız da yok. Panik yapmadan düşünmeliyiz. Yahu, dünya bizim dünyamız. Bildiğimiz dünya. Başka da yok. Yani evrende, aynısı yok. Biz de yokuz başka yerde. Bizden başka biz yok. Biz ve dünya tek başımızayız. Olan biten ne oluyorsa bizden oluyor. İyisi de, kötüsü de. Peki, ne yapmalı? Ne yapmalı ki kötü şeyler olmasın?
Bana sorarsanız, iyi şeyler yaratmak için, bir şeyler planlamalıyız. Tek gücümüzün bu olduğu düşüncesindeyim. Zahmet edip planlamalıyız. Bunun dışında ciddi bir seçeneğin olmadığı kanaatindeyim… Yaşananlar ümit vermiyor. Hayal kırıklıkları duygularımıza egemen oluyor. Tam da bu yüzden, iyi şeyler planlamalıyız…
Savaşlar, barbarlıklar, katliamlar, sokakta yaşayanlar, üşüyen insanlar, tecavüze uğrayanlar, her gün kocasından şiddet gören kadınlar, aç çocuklar…
Birden bire, aydınlık geleceğin mutluluk dolu ışıltısı, her yanımızı sarmayacak. Mucize olmayacak. Keşke olsaydı. Mucizelerin konu olduğu filmler gibi… Sihirli değnekle dokunup, aklımızdan geçeni gerçekleştirmemizden daha muhteşem bir şey olabilir miydi?… Hayal kuruyorsunuz, bir dokunuşla gerçekleştiriyorsunuz. İstediğiniz olmuş oluyor. Anında. En önemlisi de bu. Anında olması…
Bu mucize olmuyor, ama bizim kendi sihir gücümüz olabiliyor. Onu kullansak diyorum. Doğuştan var olan gücümüzü. Tek eksiği, etkisini hemen gösteremiyor. Sorunumuz bu. Belli bir süre gerekiyor. Bir miktar emek harcandıktan sonra gerçekleşiyor sihrimiz… Henüz bu problemi çözebilmiş değiliz. Elimizi dokundurduk muydu? Olmalıydı. Arzu ettiğimiz buydu. Filmlerdeki gibi. Gerçi, süreyi iyice kısaltmayı başarmış durumdayız. Bir işin başı ile sonu arasındaki süreyi, gün geçtikçe azalttık. Teknolojiye ve bilime yaptığımız her katkı, sihrimizi güçlendiriyor…
Bunun yanında, gerçek sihri yakalama konusunda da yapılan düşünce deneyleri var. Bilim insanları, neden ve sonuç arasında, zamanın olmamasını, görecelilik kuramlarını yorumlayarak keşfetmeye çalışmaktadırlar. Fakat nereden bakılırsa bakılsın, nedenin önceliği ve enerji veya ‘emeğin’, ara yerde var olma zorunluluğu aşılabilmiş değil. Ayni anda olma meselesi, şimdilik çok keyifli deneylerden ibaret…
Hiç zaman harcamadan olsun istiyoruz. İşin fantezisi burada. Fakat bu fantezinin gerçek olması, zamanda yolculuğa girer ki, bir şey yapmak istememek anlamına da gelir. Emek harcamadan elde etmek. Olayın başı ve sonu arasında herhangi bir emeğin harcanmasını tercih etmemek. Yani, ‘Sihir’ istiyoruz. Olabilecek değil de, olamayacak sihirler peşindeyiz…
‘Sihirbazız’ aslında. Düşünüyoruz, tasarlıyoruz ve gerçekleştiriyoruz. Kocaman kabağı elimize alıp, düşünüyoruz. Bunun, yemek halini kuruyoruz kafamızda. Sürecin sonunda, kabak başka bir şey oluyor. Yemek oluyor. Sihirli bir güç, kabağı başka bir şeye dönüştürüyor. Bir mucize bu. Sihirli insan eli dokunuyor ve başka bir şey gerçek oluyor. Bu oluyor. Fakat kafamızda kurduğumuz mucize olgusuna oturmuyor. Başta dedik ya, mucize yok diye. Peki, bu insan mucizesi neyin nesi. Sihirse sihir. Dokunuyoruz, başka bir şey oluyor…
Kısacası, kötü şeyler oluyorsa ve oturup sızlanıyorsak, sihir bekliyoruz demektir. Zaman tüneline girip, bütün bu olumsuzlukların nihayetinde bulmak istiyoruz kendimizi… Olmayacak. Emek harcamadan, yemeğin tuzunu, yağını koymadan, ara sıra karıştırmadan kabak pişmeyecek…
İyi şeyler planlama dışında seçenek yok… Aksi durumda, kötülükler olmaya devam edecek… Engel olunamayacak. Kendiliğinden vazgeçmeyecek. Kötülüklerin işgal ettiği alanları, iyilik planlarıyla doldurmadan, sürecin sonunda yine kötü şeyler olacak. Sürecin sonuna ışınlansak da, yine kötü şeylerle karşılaşacağız…
Her 31 Aralıkta, kutlama yapıyoruz. Her koşulda eğlenmek, mutlu olmak istiyoruz. Bu mutluluk, geçen zamanı kendi emeğimizle inşa etme duygusundan kaynaklanıyor olsa gerek… Emeğimiz kadar, özgürlüğümüzün de egemen olması dileklerimle. Mutlu yıllar…