yaklaşımlarÖzkan YıkıcıHangisini ele alıp yazsam? – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Hangisini ele alıp yazsam? – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Günlük gazetelerde dahi yazarken, önemli gelişmeleri kovalayıp yetiştirmek imkansız olduğunu hep anlamaktayım. Brakın birçok önemli gelişmeleri, çok önemli olayları dahi bazen günlük geçemeden brakıp gidiyorum. Haftalık iki yazıyla, dünyayı yakalamak veya önemli gelişmeleri hem haber yapma, hem de yorumlamalara ek olarak, sunuş şekliyle yalanlarla kandırılmaları da aktarmak gereksinimi de oluşmaktadır. Ozaman da hep eksiklikler brakılarak yazmakla meşkul oluyorum. Buna bir de kamuoyumuzun ilgisizliği eklenince, bilime vereline önemin sıfırlaşma derecesine gelişi, gerçekelrin çıkara göre algılanma düşüncesi de eklenince; yaşanmışlıklarla dahi karşılaşmak istemeğen ve buna karşılık bunu yazamayan ikilemde sıkışıp kaldık. Halbuki internet denilen ağda birçok konuyu öğrenme şansına karşın, buda bence gereken öneme hala ulaşamadı. Ama sonuç değişmiyor! Mademki ben yazıyorum, mutlaka yazdıklarımı okuyana da kendi gözümle konuları aktarıp bildirme sorumluluğum da vardır. Yine bilinen kısgaçla, geniş ufka ulaşma zorlamasıyla birkaçgün sonra yine makalemi yazmağa başladım.*****

Hangisinden başlayalım! Kıbrıs görüşmelerinde aslında bilinen türkünün, sırf sözleri bilinmiyor diye başka sözlerle okunması mı* Yeniden daha yerine oturmayan Ortadoğu itifaklarının, yeniden Trumpla birlikte kırılmaları* Rejim değişim gerçekliği ile Türkiye anayasa referandumu gelişmeleri* Avrupa seçimleri ile faşizmin tehlikesinin artık devletleşme sonucuna doğru evrilmesini mi* Kapitalist krzile boğuşurken, döviz dengesizliklerine de gelelim* K. Kore siyasal travma veya G. Koredeki ilginç değişken siyasal çakışmalara mı…. Saymakla işler bitmez. Ama Kıbrıs son görüşme cenderesiyle, gördük ki ne yerli yerine kavramlarkonuluyor, ne gelişen olaylar net olarak ortaya konuluyor ve nede bundan gereken dersler alınıyor. En önenmlisi kulanılan kavramların dahi içeriği yerine, ötekine göndermelerle sınırlanmış olmasıdır.

Kıbrıs gelişmeleriyle şovdan takoza geçiş figüründe yeniden Enosis denilen kavram ortalığı bulandırdı. Tabi faşizim kuramı da karmakarışık sunuma çıktı. Ben bunlara yoğunlaşıp, bazı önemli bilgileri yeniden anımsatmağı düşünürken, Türkiyeli bazı yazarları da okudum. Makale öncesi, Cumartesi günü BİRGÜn gazetesinden İprahım Varlığın, T.24 yazarlarından Metin Münürü ve ayni siteden Baskın Oranın makalelerini peşpeşe okudum. Bu arada Kıbrıstan bazı yazarların da Türkiye medya yazılarına göz atmış bulundum. Kıbrıs kökenli Metin Münürün nedense bence en net açıklayıcı makalesi benim bakışımla en yakına gelendir. Ötekilerin önemli eksikliği şu: tekrarlarla yorulduğum olgu şu: Türkiye eyer tarihle yüzleşip, tabusalaştırdığı Ermeni sorunundan Kıbrıs gerçeklerine gerçeklerle sorgulayıp yüzleşmedikçe, hep biryerlerde eksikliklerle, boşluğu resmi idolojik aygıtlarla doldurtacaktır! Acı ama gerçek.

Baskın Oranın yazısındaki gibi “Elbap ile Kıbrıs olayını birbirikne karıştırmak ve resmi imge ile karşıtı saydamlaştırma” ikilemi olacaktır. Halbuki Türkiye tarihi ermeni durumunu, Kıbrıs hareketini doğru tartışsaydı ve gereken dersi alsaydı, ne şimdilerdeki Kürt sorunu yaşanır, nede Suriye bataklığında onca kamuoyu yakın destek olmazdı! Bu neyazık ki tarihi olarak hep yaşanacaktır. Hala Kıbrıs olayını işkal veya ilhaklaşma yerine “kurtarma, yeniden fetihcilik gözüyle” kolay kolay probaganda edemiyeceklerdi. Oysa sisteme karşı olanlar dahi hala Kıbrıs görüşmeleri veya öteki gelişmelerde eski Osmanlı fetihciliğin güncel gelişmişliği ile bakılmaktadır. Tabi Kıbrıslıların da bu gerçekliğin yaratılmasında oldukça katgılarını da imkar etmeyelim. Koparma ve bir şeyler alma adıyla ayni bakışa kIbrıstan karşılık verilip, tabusal idoloji de tamamlandı. Her Kıbrıs gelişmesinde, bu çarpıklık hep sırıtıyor.***

Başka bir yüzleşme de son Enosis kararı ve algısından, faşistleşmelere dek oluşan yanlış yağmurunda yaşandı. Gördük ki kuramlar bile Türke başka, ruma banbaşka ifadelerle kulanılıyor. Son gelişmeyle alakalı en önemli sonuç şu: karşıtın ne yaptığına bakmaksızın, bize göre işimize geleni alıp veriştirme oldu. Ayni konum Neoliebraleştirilerek “masadan kim kaçtı” kavgasıyla da süsletildi. Dileğen araştırıp kolayca bu sonuçları bulur.

Gelelim can acıtan kuram gerçeğine! Biz emperyalizim ve Faşizim kuramlarının içeriğini, sınıfsal özünü unutr ve sadece karşıtı suçlama esrumanı haline getirirsek, kendi iç faşizmimizi de görmezden geliriz. Enosis ve Elam kelimlerine hep Faşist imgesini kondurtmak kolaydır. Ama, Faşizmin genel kuram açılımıyla, öteki yanına bizimki de eklenirse, işler alemgalem olur! Ozaman, faşizme bağlı Elam türü olguları kısaca anımsatalım. Belki birilerine enazından doğru tartışma koşulu yaratır umuduyla!

Faşist anlayış Emperyalist çağın önemli gerici yaratılarından birisidir. Bu dar anlamda ulusalcılığın gericileşmesiyle oluşan ırkçı ve şovenizmin simgeleri haline geldi. Faşist imgesi, örgütlenerek faşist yapı veya devlet biçimi haline gelerek faşizmin genel niteliklerini yansıtır. Dar uluslaşma ile sınıfsal seçki olma ikileminde, kriz dönemleri sermaye kesimi devletleri yönetmek, kitleleri kendi peşine takmak için faşist parti ve liderlere gerektiğinde de yönelinir. Bunu bazen seçimlerle veya darbelerle de devlet yönetim biçimi haline getirirler.

Burada ince bir kaçırma da vardır. Faşizmi sadece devlet biçimi olduğu zaman geneleştirilir. Halbuki, faşist eylimler zaman zaman özellikle kriz dönemleri veya siyasal aşmazlıkta, kültürel karşılığı da olan idolojidir. Şüpesiz sermayenin önemli kesimi faşist partileri her zaman desteklemez. Ama bunları da yok etmez. Gerektiğinde faşist yapıları, provakasyonlarda, baskı aracıyla kitleleri yıldırmada veya kriz halinde iktidar yapmak için hep kulanırlar. Onuniçin ısrarla Elam hareketlerinin veya bizdeki birçok faşist eylimin sadece tekil olarak ele alınmamasını ısrarla uyardım durdum. Bu örgütlere üst boyutda egemen sınıflarca izin verildiği ölçüde yol alıyorlar. Tam da güneye baskıların yoğunlaştığı, önerilen tarihte koşulların ileri adım atılmasının zor olduğu gerçeği, Türkiyede referandum, yeni Amerikan siyaseti sancılı yol alırken, Kıbrıslılara adım atma hakkının verilmesinin nedenli imkanlı olduğu ortadayken, birden Elamın, güneydeki kırılmaları da ele alıp, böylesi tetikleme yapması dikate alınmalıdır! Hele Akıncının da verdiği karşılıkları yan yana koyarak, ne alınan kararın özü nede verilen tepkinin niteliğini birlikte sorgulamak gerekirdi. Hele bizim “meclisteki” ortak açıklama yarınlara çok “ışık” tutacaktır.

Unutmayalım: en güzel sermaye için provakasyon yaratacak yapılar faşist örgütlerdir. Krizlerde veya yeni adımlarda egemen siyaset hep bunları kulanır. İktidar veya iktidar olmayan koşullarda faşist yapıları egemen sermaye ekseni dışında yorumlamak,çok yanılsamalar yaratır. Hele girilen aşmazlıklarda faşist yapılar krizler için birebir aranıp da bulunan örgütlerdir. Tabi, yukarda belirtğim gibi, faşist yapıyı sadece öteki olarak değil, genel düşünerek, kendimize de bakmamız şart. Faşizmin şu veya bu şekilde kulanımı, ayni zamanda öteki kesimin de içindeki faşizmin dışa vurmasını da sağlar.

Kıbrıs süreçlerinde vurguladığımız faşist eksenli önemli gerçeklerimiz vardı! Şovenizmin resmi idoloji olarak hala varlığı ve görüşme süreçlerinde bunun kırılması değil, memnun edilmesi ilk hedef olarak masaya öneriler konulurken, elbet faşist bir tarafın provaksyonu da öteki tarafın şovenis koşulalrında ayni derecede yanıt bulması kolaydır. Hele “onlar çözüm istemiyor* Onuniçin devam” algısı hemen fırlıyor. Oysa ta baştan uyarılan şu alanda da adımların atılması gerekirdi: Kıbrısta barış süreci yaşanıyorsa, en önemli içsel etken şovenizmin kültürel ve siyasal olarak geriletilmesi şartır. Bunun için de barış çağrılı, şovenizmi kıaran adımalrın atılması şart. Beşparmak dağlarındaki bayraktan tutun, geçmişte yapılan birçok olayın aydınlatılması, yanlışların düzeltilmesi ve yönetimde sorunların demokratik barışçıl çözümünü talep etmeliydik.

Oysa, hep şovenist faşist ve benzer yapıların şikayetlerini dinleyerek kamuoyu oluşturuldu. Onların egemen kılma ve şovenist ayrımlarla yaşama zorlaması öncelikli oldu. Hiçbir faşist imge kaldırılmadı, yalan olup eğitimde dahi okutulan faşist idolojileri besleyen olgular ayıklanmadı! Güneydeki Enosis kelimesi infiyal yaratırken, buradaki “ilhak” kelimesine ayni reyakson verilmedi. Ama hep şu ezberle kandırılma devam ediyor! “Önemli gelişmeler var”! Hele şu ibare eyer ilerde yerleşirse, çok tehlikeli: “Türk temsilciler kabul etmezse iş olmayacak”! Ozaman şimdilerde “sen bizden değilsinle” elenen demokratik kesimler, yarın yine Türk temsilcilerin istememesi ile elenip, yandaşlara yol açılacaktır. Atmışlara inanmayan baksın. Kaçı bu nedenle elerindeki burs dahi alınıp evlat gönderildi?

Biz Kıbrıs daraltısına daldık. Nerede ise yazı köşesini açtık. Ama şu tehlike günbür günbür geliyor! Erdoğanın Basra Körfezi ziyareti, sızan bilgielrle bölgesel Nato tipi itifaklaşma, İsrail açık müdahil yeni BOP stratejileri belli ki bölgemiz yeniden bazı kartların karıştırılıp dağıtılacağını işaret ediyor. Biz şimdilik bunları duymayalım. Türkiyedeki referandumla rejim değişim çizgisine de bakmayalım! Ama iki lidere cesaret verelim! Durmadan yanlışlarla da yüzleşmemeğe dikat edip, barış rüzgarını bozmayalım!

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
358AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin