Aylardır uyardık! Öyle basit şekilde ve dar öngörüylerle değil. Direk yaklaşan kriz kontrolu krizin tırmanağacağnı belirtik. Öncelikle de Kıbrıslılara dikat dahi çektik. Konu şuydu: Türkiyede girilecek anayasan referandumu, ayni zamanda rejim değişimi de olacağından, bunun normal koşullarla değil de olağanüstü hal kurallarıyla da yapılacağından da hareket ederek, krizlerin yayılacağı, baskıalrın artacağı ve kağoslarla krizlerin milliyetci dinci tabana oynayacağındandır ki tehlikeler çok olacaktır. Uyanık ve dikatli olurken de direk bu rüzgarların da Kıbrısı da sarmalayacağını, görüşmelerin dondurulacağı, kontrolu mümkün “deniz krizlerinin” olası halde bulunduğunu ve sonucun da kuzeye yansımalar taşıyacağını yeri geldikçe yazdım. Çoğu ilgilenmedi. Özellikle mecliste olan partiler bunu hiç duymadı. Hat ta, referandum süreciyle buradaki görüşmeleri de vururken, hala CTP ve TDP ısrarla “Türkiyedeki referandum süreci, görüşmeleri etkilemez” safsatasını açıklıyorlardı. Çünkü, muhterem Akıncıya dokunmak istemiyorlardı. Belirli kesim de Kıbrısı Türkiyesiz düşünmek istediği için de “2 lideri cesaretlendirmekle” meşkuldular!
***
Bu gerçekleri yeri geldikçe içerilen öneme göre tekrardan hep yazacam. Birileri ısrarla yanlışlar yapıp, başka telden çalarken, tekrarlanan her gerçek karşısında, yanıldıkalrını da anlatmak bize kaldı. Hala, Türkiyedeki referandum süreci ile Türkiyede rejimin değişme olasılığını, normal koşullarla yapılmadığı ve bunların Kıbrısa yansımasını görmezden gelip sistemin kolayca devşirmesine takılacaklarını, tarih önünde yeniden hatırlatma görevimiz de vardır. Nitekim, gördük ki özellikle Türkiye içinde hertürlü baskı ve tutuklamaya karşın hala evet oyları garanti değildir. Bu nezaman ortaya çıksa, doğal olarak yeni krizler ve düşman yaratılıp tektipleştirip “Fetocu, Pkk” yapıp oy defşirme çabalar da süremeğe devam etmektedir. İçsel yetersizlik, ise dıştaki yaklaşık Y.4 oyu eksene çekme adına kontrolu krize yönelindi. Önce Almanya üzerinden oyun oynanmak istendi. Sonra Holandaya dek gelindi. Yine Klasik Türkiye hukukunun yetkisel mutlaklığına tanık olduk. Türkiye 2008 <yılında Başbakan Erdoğanın önerisiyle, Yurtdışı temsilciklerinde partilerin seçim probaganda yapmalarını yasakladı. Çünkü o dönem Yurtdışında en iyi örgütlenen Feytulahcı kesimler siyasal parti olmadıkalrından, AKP kendi lehine probaganda koşulunu açık brakıp, partilere yasakladılar.
Şimdi olana bakın; kendi çıkardığı yasayı ihlal ederek, bakanlar yurtdışına gidip evet lehine probaganda yapıyorlar. Daha da anormali vardır! Yurtdışına gidip yasayı delip probaganda yapan kişiler, devlat adına bakan mı yoksa AKp temsilcisi olarak mı katılıyor? Çünkü devletin böylesi referandumda tarafsız olması gerekir. Eyer AKP adına gidiliyorsa, ozaman da devlet kaynaklarını kulanması yasak olmaktadır. Ama baştan beri ne yazdık: Türkiyede normal koşullar yoktur. Olağanüstü hal ilkeleriyle davranılıyor. Anayasayı daha başkan olurken fiylen kaldırıp kararnamelerle yönetime başlayan da Erdoğandır. Biz daha durup, yazının önemli kısmını yasal olmama üzerine bağdaştırıyoruz.
Yurtdışı oylarla lehte olma gündeme gelince de Kuzey kıbrıstan Avrupaya varan alana yönelindi. İşkal altında olan ve işbirlikcilikle yönetilen adamızın kuzey bölümünde karşı durmak elbet mümkün olamazdı. Ama Almanya versyonunda da beklenen karşılanmadı. Hedef TC kökenlilerin yoğun olan Holanda yönelişi yapıldı. Çakışan önemli koşullar vardı. Nitekim, Holanda başbakanı Türkiye Başbakanına 15 Marta kadar ülkeye gelmemesine, çünkü Holandada da seçimler olduğunu söyledi. Ama, konu normal koşullar değil de krizle oy devşirme olunca, bu uyarı da dikate alınmadı. Hem çıkardıkları dış temsilcilik seçim yasasına aykırı, hem de ilgi ülkenin iznini almadan Holandaya da daldılar. Sanki Lefkoşaya gelip Özgürgün ve Akıncıyla ekran şovu yapacakmış tavrını ortaya koydular.
Sonuç malum; Dışişleri bakanının uçağı Holandaya iniş izni almadı. AYle bakanı ise diplomatik değil de dolanbaçlı yoldan holandaya girdi. Bildik olaylar yaşandı. En önemli paradoks şu hOlandada yaşayan Türkler kanalıyla yaşandı! Birisi bağırırken, öteki uyarıyordu: “Aman dikat et* Tutuklanırsın” dedi. Öteki ise; “Burası Türkiye mi ki durup dururken tutuklasınlar”! Paradoks şurda; Bağıran yurtaş, savunduğu ülke için orasının olağanüstü, bağırdığı yerin demokratik ülke olduğunu söylüyordu. Ama desteklediği ülke örnek olarak kendinin tutuklanması gereken devlet olduğu karışıklığını yaşıyordu. Oysa savunduğu ülkeği kendini ayni hareketden tutuklayacağı gerçeğini bilerek değişken çelişkilerle davranıyordu. Bu paradoks aslında Türkiyenin neden yurtdışı oylara dadandığını da gösteriyor.
*****
Türkiye anayasa referandum sürecindeyken, Holanda da parlemento seçimine doğru gidiyordu. Siz yazıyı okurken de seçim sonucunu bileceksiniz. Holandanın insan hakları bakımından dünyanın sayılı ülkelerinden birisidir. Orada kültürel farklılıkları kulanarrak faşist hareket gelişiyor. Bildik bizim İslami veya ırkçı direk yönleri tam yoktur. Ayrıca Holanda sanayi devrimini yaptı. Nifusu 17 milyon olmasına karşın ekonomisi Türkiyeden daha büyük düzeyde. Toplam gelirde Türkiyeği geçiyor. Kualisyonlarla yönetilmesine rağmen Türkiyeden daha demokrat ve gelişkinliğe sahiptir. Dahası; Türkiyeye ençok yatırım yapan, Türkiyenin cari bakımdan ihracatı daha fazla olan ülkedir. Ayrıca, Holanda önemli denizcilik sektörüne sahip olduğu için de Türkiye başbakanının oğlunun Holandada gemi şirketleri olduğu da söyleniyor.
Peki bu taplo neyi gösteriyor! Ekonomik alanda krize girince, yatırımı olan Holanda, Turist gönderen Holanda, ticari denge Türkiyenin lehine, orada Başbakanın oğlunun dahi gemici şirketleri bulunuyor, Holanda ayrıca AB üyesi olmaktadır.Şimdi, kontrolu veya kurgulu sanal krizi nereye dek taşıma olasılığı var? Şüpesiz bu işten ilk zararı görecek olan, eyer yerinde tavır göstermez se Holandadaki avlanmak istenen oylardır. Çünkü, göserecekleri duruşla Holanda koşulları yerine Türkiyedeki rejim değişimine verilecek destekler sonrası, oradaki belirli kesim karşısında ötekileştirme tehlikesi yaratılacaktır. Hat ta, belirli sağ kesimin “siz burayı beyenmeyip, Türkiyedeki otoriter yapıyı beyeniyorsanız* Oraya gidin” düşüncelerinin yayılmalarına da koşul hazırlamış olacaksınız. Holanda ırkçı kesimin eline de silah vereceksiniz. Onlar, Holandayla uyum yerine, Türkiyedeki İslami rejimi istediklerini söyleme probagandasını da sağlayacaklardır.
Holanda seçimleri yazıyı okurken tamamlamış olacaktır. Krizin ilk bulguları olarak kontrolu kriz sonuçta Holandalı faşistlere oy artırmışmı? Kriz nedeniyle hamle yapıp engel olacam diyen Muhavazakar partiye getiri veya götürüsü ne oldu? Kısa zamanlı bu gösergeler, devamı halindeki Holanda kriz yönetme şeklini de biza anlatacak bulgular verecektir. Unutmayalım; Holanda AB üyesi! Hani bizim burada bazı “uzmanlar” ikidebir “Türkiye Ab üyesi olunca, Kıbrıs da çözülecek”! Türkiyenin AB üyeliği için Kıbrıs sorununu çözmek zorundadır ezberi de galiba yerlebir oldu. Belli ki daha referanduma 1 aydan fazla zaman var. Türkiye yeni krizler yartma eylimi hep olacak. Yunanistanla krizi sadece AKP değil, bazı Hayırcı “CHP ulusalcıları gibi” kesimler de istemektedir. Kürt ekseni ve Kıbrıs yeni kriz dalgasının seçenek alanlarından birkaçıdır. Hele de Kıbrısın alternatif tepki koyacak gücü de olmadığı düşünülürse! Bu nedenle Türkiyeli hayır cepesi Kürt ve Kıbrıs eksenine de dikat etsin. Onlardan oy çalmanın en önemli dış alanlar bunlardır. Suriye bataklığı veya Akdeniz gaz yatakları gayet ulusal duyguları harekete geçirecek faylardır.
Demekki, son günelri iyi okumak ve gerektiği yerde hem doğruyu yazmak, hem de gereken refleksi de göstermek şart. Diplomasi ile küfürü karıştırıp hakaret eden bir dönemi yaşıyoruz. Şimdilerde Alman ve Holanda yöneticilerine “nazizim” gibi kötü damgayı kolayca söyleyen ve karşıtına hemen hayin, teörist destekcisi damgasını koyarak oy artırmayı bekleyen siyaset, her tehlikeyle oynayarak kriz yaratmaya da hazıdır. Holanda gibi ülkeyle öylesine kriz tetikleniyorsa, Kıbrıs gibi tabu olup “ulusal dava” haline sokulan oyuncak yerde neden yapılmasın?