Okumuşsun! Medeniyet görmüşsün! Bir bakalım…
Kimse seni istemiyor, sen de kimseyi istemiyorsun… Üstelik bu durum, seni rahatsız etmiyor… Mevcut durumdan, çıkarın olduğunu düşünüyorsun. Kimseye güvenmiyorsun. Kimse de sana güvenmiyor… Maddi çıkarının olması koşulu ile durumundan faydalanılmasından rahatsız olmuyorsun… İyi bir dünya yaratmak için, zor durumda olanın, eziyet çekenin yanında olmuyorsun…
Sen, kapana kıstırılmış, numune diye buralarda sıtır edilmiş, ekmeğin suyun verilmiş, aşağılanan, onuru ayaklar altına alınan, ezilen ve bu topraklardan kovulanlardan arta kalansın… Kendini burjuva sanan ve hatta burjuva kültürlü olduğunu sanansın…
Kendini bilmezsin ve fakiri sevmezsin. Fakirin yakınında bile durmak istemez, iğrenirsin…
Seni gidi dünyanın en lümpeni…
Yurt dışında tatil yapmak istersin fakat senin yatacak yerin kalmamış. Aradığını bulamazsın.
Nereye kaçacaksın?
Nereye gidersen git, dilencilerle karşılaşacaksın. Fahişelerle karışlaşacaksın. Rahatsız olacaksın. Süsüne ket vurulacak…
Bu kendini ayrıcalıklı sanışın elinde patlar, söyleyeyim. Kendini ‘zengin’ sanışın, fotoğraflarına bakan sevenlerini ağlatır. Sen kimseye acımadın ya, sana tek acıyacak ve yardım elini uzatacak olanlar artık olmaz. Diğerleri ise yalnızca kuru gözyaşı döker…
Ezilenin dostu olmaman, her ikiniz için, acı dolu bir geleceğin tezahürü olur.
Kimin senden olduğunu, kiminse kuyunu kazan olduğunu çok önceden düşünmeliydin… Sen sefa sürerken! acı hayatları umursamadın. Yok saydın. Benim dışımda olsun arzusunda oldun. Dünyanın neresinde olursa olsun, bütün mağdurları, senden uzak olsun istedin, onları yalnız bıraktın, yok olmalarına seyirci kaldın…
Seni aydınlık geleceğe taşıyacak, tek tarih yazıcı, zorda olanın yok olmasına seyirci kalmaktan rahatsız olmadın… Kendi yok oluşunu da, başkalarının yok oluşu sandın ve hiç üzülmedin… Farkında değilsin. Yukarıdan bakınca kelin görünüyor…