İlginç tarih yaşanmışlığımız ve bilgileştirme paradoksa sahibiz. Tarihi hem geçmişi bilme diye dayatırken, ayni şekilde geçmişi beleklerden silip, güncel idolojik çıkara göre yazılan tarih öğretilmektedir. İnsanların konuşmama ve sorgulamama tutumlarını, belek kaybıyla taşlandırma yapılmaktadır. Böylelikle akılda kalan ama tarihe kaydedilmeğen gerçekler de sıfırlanmış hale getirilmektedir. Bu yanlış zinciri, gidrek geleceği de esir almakla yoluna devam edilmektedir. Günümüzde bunu direk garantörlük kavramıyla yaşamaktayız. Garantörlük hep olmazsa olmaz, hem vazgeçilmeyecek kadar tabu ve geçmişin onun üstüne oturtulan kuram haline geldi. Kimse onun içeriğini veya olanları konuşma hak ve bilgisi olmaması gerekir. Oysa geleceğin yoluna da konulmak istenen garantörlük, hem adanın bugünü getiren uygulamalarıyla veya adayı fiylen ayıran garantörler gerçekleri vardır. Bu dahi kabulenmez!
Garaantörlüğün sözde adanın bağımsızlığını koruyacak olması ilkesine ters olarak, adayı parçaladı. Önemli işlevi olan “Sosyalist Kıbrıs yaratmama” kuralı ise söylenmez. Bunlar bilinmden ve ilkeler okunmadan garantörlük sanki geçmişteki rolu yapmış ve Türkleri kurtarmış tabusuyla geleceğe devam etirme politikaları devam etmektedir. Yakın tarih sildirterek, güncel çıkarlarla geçmiş yazılarak, yarınları kurgulamaktadır.
Bu gerçekliğe dayanarak, sık sık yakın tarih sayfalarıbnda dolaşıyorum. Özellikle mart ayının ilk günlerinde Kıbrıs yakın tarihi için önemli gelişmeler oldu. Hem yerel, hem de genel anlamda taşların oynandığı 64 yılı karşımıza geliyor. Baf olayları ve B.M. kararları….
Mart ayı başında toplanan Güvenlik konseği 4 Mart gününde önemli bir çağrı yaptı. Akabinde Türkiye başbakanı ismet İnönü de Fazıl Küçüğe gönderdiği mektupla Kıbrıs cumhuriyeti koltuklarına dönülmesini önerdi. Bu başlangıç sürerken, Kıbrısın Baf ilçesinde biriken kıvılcımların patlama süreci başladı. Önce bir köy düyünü basılıp, kurşunlar yağdırıldı* Akabinde bir araba yoldan çevrilerek, yolcuları indirilip hamile kadın ve eşi vurulur. Bu birbirine bağlı olaylar sonrası da Türkler 7 Maart 64 Yılında rum çarşısını basıp epey rum esir alır. Akabinde 9 Mart günü de Rumlar karşı saldırıya geçip aynen türkelre karşılık verir. Onlar da epey esir alınır. Doktor ali ihsanın da araya girerek olayı yumuşatığı da belirli çevrelerce anlatılıyor. Türkler bu olayı “Baf Direnişi” olarak sadece 9 Mart olarak anımsarlar. Rumlar sa genelikle 64 67 dönemli gelişmeleri pek konuşmak istemezler!
Konu elbet Güvenlik kOnseği kararıyla da “Türkiyenin de kabuluyla” Türklerin dönüş yapmaması üzerine de Kıbrıs cumhuriyeti Rumların elinde brakılır. Önemli ince nokta şu: Bölgemizde İngiliz emperyalist yapı yerine gidrek Amerika yerleşiyordu. Türkiye gibi devletler içinde çelişkiler vardı. Eskiye veya ulusalcılığa dayanma veya Yeni Amerikalaşma çatışması yaşanıyordu. Türkiye ve Yunanistan devlet içi derin çelişkisi Kıbrrısa da yansıyordu. İnönüye rağmen Küçüğün ret deyip geri dönmemesi de bunun sadece bir ufak ayrıntısıdır.Benzer birçok olayda derin ve normal ikilemli çatışmalar, yeni sömürgecilik ağının tam yerleşmesiyle birlikte tamamlandı.
Kıbrısda yaşanan iki taraflı olayların bedelini Türkiyedeki rumlaraa da ödetiliyordu. Nasıl ki 6 7 eylül katliyamıyla Türkiyenin Kıbrısa müdahale dönemi de başladıysa, Nasıl ki Kıbrısda 58 olayları ile Türkiyedeki aydın Rumlar sürülüyorsaydı; 64 Mart olayları ile yine İstanbul ağırlıklı Rumların sürgün kararnamesi uygulandı. Buda yakın tarihin acı sayfalarının yansıtıkları oluyordu.***
Yine 9 Mart olup yılı 1971 yılında da önemli bir sayfa yazılacaktı. Sol eksenli ordu kesimi darbe yapacaktı! Ancak anlaşıldığı gibi kara ve hava kuvetleri kışlalarından çıkmadı. Bu durum epey tehlikeliydi. Nitekim, 3 gün sonra “12 Maart” tarihinbde meşur darbe gerçekleşti. Bu darbeyle de devrimci katliyamlar ve daha da Amerikanlaşarak, anayasanın birçok demokratik ilkesi kaldırıldı.
Mart böylesi bizlik ve Türkiye sayfası yazarken, aradan neredeise yarım asır geçmesine karşın, hala çoğu gerçekler konuşturulmuyor. Yeni nesilerle belek kaybıyla, dilenen dilendiği yere konuluyor. Yanlışlar konuldukça da “şanlı tarihimiz” demogojileri de idolojikleşmiş olmaktadır. Yüzleşilmeyen ve geçmişle hesaplanmayan ülkelerde, ırkçı ve faşist gündemli idolojilerin yarını teslim alması da doğalaşacaktır. Yukarda aktardığım kısa Mart tarihli bilgiler doğrudan bilinseydi. Şimdi başka yarınları konuşur olacaktık.