Gökmen Ahmet (Noyan) aslında bizim müzik geçmişimizdi – Ulus Irkad

756

1963-64 olayları bir kasırga, bir doğal afet gibi geçmişti toplumun üzerinden. Kıbrıslıtürkler tarih boyunca görmedikleri kadar şiddet kültürüyle karşılaştılar. Göçettiler ve adanın yüzde üçüne sahip belli birkaç mahalleden meydana gelen enklav dediğimiz gettolarına kapandılar sonra. Onbir yıl bu acılarla yaşamak kolay değildi. Elbette ruhsal bir travma gibi de sayılabilirdi, insan organizması üzerinde bu olaylar. Şehitler de vardı gaziler de… Yeni kuşak gençler ise o yıllarda bir anda kendilerini mevzilerde bulmuşlardı. Kimbilir hangi super ülkelerin Doğu Akdeniz’deki Taksim planları, Kıbrıslıtürk toplumunu böyle bulmuştu işte. Gençleri hatırlıyorum, ellerinde ders kitapları, elektrik direklerinin çok zayıf lambaları altında geceleyin bir ellerinde kitap, omuzlarında silahla çalışmaya başlıyorlardı derslerine. Ellerinde radyoları veya gitarları olanlar da silahla gitarı bir arada bağdaştırmaya çalışırlardı. O radyolarda dinlenen programlar daha fazla BBC’nin “Top Twenty”si ve Beatleslerin başarılı gelen şarkılarından “Hey Jude” veya “Yellow Submarine”lerini de unutmamak lazım.Bazen o alınan tınılarla elde spanish gitar inim inim Rocking Roll sesleri de yükselirdi mevzilerden veya nöbet kulübelerinden. İşte ne olmuşsa o olmuş ve Kıbrıslıtürk gettolarından 1964 sonrasında yeni genç kuşakta, Pop ve Rocking Roll müzikleri bir devrim gibi sıçramıştı ve damarlara enjekte olmuştu. Her kazada 1966-67 yıllarıyla bir Pop müzik grubu çıkmaya başlamıştı. Cem Karaca ve Barış manço işte bu yıllarda sevilmeye başlar Türk pop müzisyenleri içinde. Bayrak Kuartet’le birlikte Güryeller ortaya çıkmış ve gettolarda verdikleri konserleri ile göz doldurmuşlardı. O günlerin Lefkoşa Mücahitler Gazinosu’nda Güryellerin verdikleri bir konser hala daha dillerdedir. Baf’tan Hüseyin Irkad da Lefkoşalara kadar gidip onlarla temas kurmuştu. Sıra sıra tüm topluluklar Baf’ı ziyarete gelmeye başlarlar. Sırasıyla önce Bayrak Kuartet, sonra da Güryeller, Beatles giyimleri ile basmışlardı Baf’ı. Lise , ortaokul ve hatta ilkokul öğrencileri bile salonları doldurmuşlardı. Bateride Derviş Güryel, Solo ve ritimlerde abisi Ali Güryel ve diğer Güryeller harikalar yaratıyorlardı. Derviş Güryel çocuk yaşına rağmen o bateriyi öyle kullanıyordu ki Baf halkını oturtup kaldırmıştı yerinden. Bayrak Kuartet’i veya sonradan Sıla dördü ve çaldıkları güzel parçaları unutan var mı? Sonra Kareler ve Feveranlar ve daha sonra da bakıyoruz Birinci Kuşak Rintler kuruluyordu Adada. Rocking Roll ve Pop Müzik gettolarda bir terapi gibi gelmişti. Kapalılığın ve de acıların savaş travmalarının yarattığı şaşkınlığı Kıbrıslıtürk gençliği, Pop ve Rocking Roll’a bulmuştu ve 1963-64 olaylarını öyle terapi yaparak atlatmıştı. Bal gibi müziğin ana etken olduğu bir terapiydi bu…

1967 sonrası artık gençliğin Türkiye’ye okumaya gitmesi, diğer geriye kalanların da ricat eder gibi, aslında hem Kıbrıslırum fanatizmi hem de içerdeki BEY yönetimlerinin baskılarının verdiği usançla, geleceklerini sağlamak için ricat sayılıyordu bu toplu kaçışlar. Başta İngiltere olmak üzere, Kanada ve Avustrlya’ya kaçanlar da çoktu.. Gençlerin bir kısmı ada dışlına kaçarken, bir kısmı da üniversitelere gidiyor ve orada 68 Hareketi ve Dev-Gençle karşılaşıyordu. Adada kalanlar ise mücahitliğe devam ediyordu. Gelecek şimdiki gibi karanlıktı. Umutsuzluk hakimdi.Şunu da unutmadan geçmeyelim; o yıllarda, 1964 yılında Erenköy’e çıkan gençlik de Türkiye’ye dönmüştür. Onlar da 68 Hareketi ve Cem Karaca-Timur Selçuk şarkılarıyla terapi olurlar. Bu sırada Türkiye ve Londra’ya giden gençler aslında bir bakıma kendi müzik topluluklarını da boşaltmışlardır. Baf’ta Rintler’den Özden Işıkser Avsutralya’ya giderken, Cemal Tahsin Saymen önce Türkiye sonra Londra, Savaş Mert önce Türkiye sonra Londra, Selçuk Saymen de bir kaza nedeniyle bir eli artık gitar çalamayacak duruma geldiği için Londra’ya göçeder. Bas gitar Cemil İsmail ise Türkiye’ye yerleşir ve evlenerek orada kalır. Bir anda boş kalan Rintler topluluğuna tabi ki geçici atamalar olur ve topluluk hayatiyetini korur. Diğer kazalarda da ta ABD’ye gidenler vardır (Feveranlar topluluğunun meşhur solisti). Kan kaybedilmektedir. Yeni yetişen müzisyenler boşlukları kısa zamanda doldururlar. İkinci hatta üçüncü kuşaklar da gelir arkalarından. Rocking Roll ve Müzik devrimi devam etmektedir. 1967-68’le Lefkoşa’da ve Mağusa’da hatta Larnaka’da festivaller de başlar. Kaza merkezlerinde kurulan pop müzik toplulukları artık sahnede. Larnaka’da İsmail Bozkurt’un önderliğinde hazırlanan festival yarışmalarında ve de Hüseyin Kanatlı’nın sunuculuğu ve öncülüğünde yarışmalara hazırlanırlar. Kıyasıya bir rekabet vardır arada. 1971 yılında son kuşak Rintler de manejerleri Hüseyin Irkad’ın eşliğinde Cem Karaca parçaları ile bu yarışmaya katılırlar. 1971 yılındaki Larnaka Festivali müzik yarışmasında Mağusa’dan Motifler topluluğu vardır ve genç sarışın bir müzisyen trompeti ile göz doldurmakta, bu arada topluluğuna da yön vermektedir. Konservatur mezunudur ve mezun olduktan sonra mücahitliğini yapmak için geldiği Mağusa’da, gençlere kurdurduğu Motifler adlı topluluğu ile yarışmaya katılır. Rintler daha gençtir. Daha tecrübesizdir. Ama Birinciliği ve İkinciliği Motiflerle Lefkoşa Boğaz mücahitlerinin kurduğu Fırtınalar paylaşır. Rintler bu yarışmada üçüncüdür. Bir aralık derecelendirme için bir tartışma çıkar ama Gökmen Ahmet Baflılarla Lefkoşalıların gönlünü alır , onları barıştırır. Gökmen Ahmet’in trompeti Motiflerin müziğini doldurmaktadır. Bu arada Gökmen Ahmet üç sesli Modern Folk ve çok sesli folklor müziğinden örnekler vermektedir. 1972 yılında Mağusa’daki yarışma da gene onun yaratıcılığıyla ve de Motiflerin birinciliği ile biter. Rintler bu yarışmada beşincidirler. Yarışma gecesinin en fazla hatırlanan olayı, Leymosun-Polemitya topluluğunun solistinin sol elini havaya kaldırarak Cem Karaca’nın “Sol gülüm sol” parçasını söylemesi, ve Mağusali inzibatlar ve Sancaktar tarafından tutuklanmasıdır. O yarışmadan sonra Rintlerin manejeri Hüseyin Irkad, radyo sunuculuğunun da verdiği doygunlukla, 1972 yılında çok sesli ve yerel ezgilerle “Ben Baflıyım Güzelim” şarkısını besteleyecektir. Bu şarkıyı dinleyen Gökmen Ahmet de Hüseyin Irkad’ı yüreklendirir. 1971 ve 1972 festivallerinin dosltlukları ve deneyimleri, 1973 yılı sonrasında artık hızla Baf Rintler Topluluğunu üst seviyelere çıkarmaktadır. Gökmen Ahmet Kıbrıs’ta yarattığı yeniliklerle Türkiye’ye döner ve Konservatuvarlarda öğretim görevlilliğine kadar yükselir.Zaman zaman da büyük sanatçılara eşlik eder. Bu arada tüm dünyada da sesini duyurur. Bizzat ben, 1980 yılında Avusturya Senfoni orkestrasının şefi Wolfgang Shindt adlı bir önemli müzik adamının ağzından Gökmen Ahmet hakkında övgüler duymuşumdur. Bu benim de onu yakından tanıdığımdan dolayı gururumu muhakkak okşar.

1974 yılında Lefkoşa-Neptün’de yapılan bir beste yarışmasında Hüseyin Irkad’ın bestelerini düzenleyen ve çalan Baf Rintler topluluğu, Baf’ın dev sesi Arif Edizer’le, o beste birinciliğini, 1974 yılı Akdeniz Müzik Festivalinde yüzbin seyirci önünde bestelerini çalarak taçlandırır. Ama şu bilinmelidir; bir Gökmen Ahmet olmasa, Bir Sıla Dört olmasa, Boğaz Bölgesi mücahitlerinin güzel tınıları ve güzel müzikleri olmasa, 1963-64 yılarındaki ada genelinde gençlerimizin Pop Müzik eğilimleri olmasaydı, elbette Baf Rintler topluluğunun üreticiliği de ortaya çıkmazdı.

Gökmen Ahmet’in trompeti, Çok sesliliğe verdiği önem, Güryellerin, Fıtınaların, Karelerin, feveranların, Dalgaların ve de daha ismini unuttuğum bir sürü devrimci-öncü müzisyenler olmasaydı, ada gençliği terapi yapamaz ve 1963-64 travmalarından kurtulamazdı. Bugün Kamuran Aziz’in parçaları, Hüseyin Irkad’ın “Ben Baflıyım Güzelim” şarkısı ve diğer besteleri yaşıyorsa ve marş gibi coşkuyla söyleniyorsa, işte o 1963-64 müzik efsanelerinin ve ezgilerinin etkileri de bu tınılar içinde vardır ve Gökmen Ahmetlerle Fırtınaların rekabetleri, Bunlara katkı yapan Hüseyin Kanatlıların ve İsmail Bozkurtların sağladıkları olanaklar unutulamaz.

Gökmen Ahmet’le aslında 1963-74 döneminin bir tarihsel anısını da yitirdik. İyi ki vardılar ve iyi ki o efsaneler Kıbrıslıtürk gençliğini böyle bir müzik devrimine taşıdılar. İşte o dinamizm örneğini de göze alarak, o müzik devriminden de büyük daha nice sürekli devrimlere diyoruz. Hoşçakal Gökmen abi…

Not: Bu arada YKP’ye emek vermiş Sayın Mustafa Hami’nin oğlunun ölümünden dolayı tüm Hami Ailesi’ne başsağlığı diliyorum…