Kostis Ahniodis’in ardından, Marios Tembriotis, Zinonas ve Yalçın Okut anısına – Ulus Irkad

651

Kostis’in ölüm haberini facebook sayfamdan aldım. Sanırım Murat Kanatlı arkadaşımın bir haberiydi. Onun hayata veda etmesi beni elbette etkilemişti çünkü yaklaşık 30 yıldır arkadaşımdı Kostis. 1989 yılında bir on kadar Kıbrıslıtürk arkadaşımızla birlikte Alman Yeşilleri partisi’nin davetiyle Batı Berlin’e gitmiş ve orada Kıbrıslırum aydın arkadaşlarımızla karşılaşmıştık. Konferans ve paneller şeklinde yaklaşık üç gün orada tartışmış, elimizdeki araştırmaları okumuştuk birbirimize. Tabi Yeşiller Partisi ileri gelenleri de dinleyici olarak notlar almışlardı. Üç günün sonunda da Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum aydınlar olarak İki Bölgeli Federasyon üzerine ,onu çözüm olarak görerek, bir karara ve bildiriye imza atmış ve Kıbrıs’a dönmüştük. Tabi Kıbrıs’a dönmüştük diyorum ama maalesef biz Kıbrıslıtürkler, altı gün de fazladan kalarak Batı Berlin’i gezmiş ve tanımıştık. Çünkü bizi Türkiye’ye götürecek uçak seferleri Batı Berlin’de henüz yoktu. Bildiğiniz gibi Batı Berlin ile Doğu Berlin’i birbirinden ayıran duvar da hala daha oradaydı. 1989 yılında Doğu Bloku ülkelerinde sorunlar başladığında, aslında kafalarımızda SSCB’nin, Stalinizmin okuduğumuz bilgileriyle olayları çözemiyor, Doğu Bloku ülkelerindeki durumlar daha şekillenemiyordu. Ama artık soruşturmaya da başlamıştık olayları. Tabi ki okuduklarımızı da, çünkü o güne kadar okuduğumuz sol kitaplar daha fazla Stalinizm patentli ve olaylara sol çerçeve içinde, tek boyutlu, hatta sansürlü bakış getiren görüşlerdi. Lenin’in çoğulculuk bakış açısıyla, 1917 yılında 160’a yakın fraksiyonu da birleştirerek yaptığı devrimden artık eser kalmamıştı. Stalinizmin aslında bugünkü gibi Marksizm’e de ters düştüğünü ve Stalinizmin Komünist Partisi içinde çoğulculuğu, çok renkliliği ortadan kaldırarak, solun dinamizmi olan eleştiri ve özeleştiri değerlerini, hatta bunlar olmadığı için demokratik merkeziyetçiliği de ortadan kaldırdığını bilmiyorduk. Berlin’de kafalar şekillenmeye başlamıştı. Bilhassa Berlin Duvarı ve Doğu Berlin’in hiç yenilenemeyen ve yıllardan 1989 olmasına rağmen, 1940’lı yıllardan değişmemiş olduğu görünüşünü şahitlenerek, tarihin orada durmuş olduğunu anlamıştık. Hele hele Berlin Duvarı yanında Batı Berlin içinde bir Sovyet Şehitliği’nde, aynen Kapitalizmde gördüğünmüz ritüellerin devam etmesi ve orada Rus askerleri tarafından büyük bir askeri disiplin içinde nöbet tutulması da, Rahmetli Arif Hoca’nın hemen eleşirilerini ve tepkilerini üzerine çekmişti.

Bizler Stalinizmin etkisinde çalkalanırken, Güney Kıbrıs’tan gelen arkadaşlarımızın çoğunluğu ise olayı çözmüşlerdi. Onlar başından beri SSCB olayına eleştirel bakan, Batı Marksist okullarını yakından takip etmişler , Marksist-Leninist ve de Troçkist çerçeveden ve de eleştirel açıdan olayları yorumlamaktaydılar. Hatta AKEL’in 1940’larda kurulurken yanlışlarını da, o çerçevede ideolojik yanlışlar olarak algılamakta, olayları bu toplu bakış içinde görmekteydiler. Themos Dimitriou eğitimini İngiltere’de yaptığından dolayı İşçi Partisi içinde bulunan Marksist-Leninist-Troçkist görüşlerle haşır neşir olmuş ve o çerçeveden olaylara bakıyor, bu arada sıkı ilişki içinde olduğu İşçi Partisi içindeki Militant grubu liderlerinden, eski İngiliz Marksistlerden Ted Grant’la sıkı temaslarını, 1990’lı yılların başlarında devam ettirmekteydi. Themos Dimitriou gibi Güney Kıbrıs’ta son zamanlarda çıkardığı            “Duvarların Ötesi” adlı dergiyle birçok tabuyu yıkan ve Kıbrıslırum elitlerinin yanlışlarını yüzlerine vuran Kostis arkadaş da oradaydı. Kostis’in paneller sırasında şu şekilde bir konuşmasını notlarımın içinden aktarıyorum:

“O dönemler Stalin “Ulusal Birlik Politikaları”nı ortaya koyduğu için Yunanistan Komünist Partisi’nin de ısrarıyla Enosis’i benimsedi. Ayni dönemde Fransız Komünist Partisi, Hindiçin’de bir otonom bölgenin ortaya çıkmasını savunmuştur. Ama Enosis’in ortaya çıkması Taksim tezini de kuvvetlendirmiştir.

Kıbrıs Komünist Partisi’nin bildiri ve makalelerinden önce Kıbrıs’ta yayımlanan Neos Antrobos Dergisinde şu açıklama da bize Kıbrıslı Rum aydınlar arasında enosis ve Kıbrıslıtürk Kıbrıslırum çalışanlarının kardeşliği üzerinde sınıfsal bir fikir vermektedir:

“Bir toplumun, bir yerin mutluluğu ancak gerçek bir özgürlükle sağlanabilir. Her milliyetçi harekete karşı duracağız.Dışarıdan herhangi bir müdahaleye karşı halkın tam özgürlüğü için karşı koyacağız. En başta İngiliz Sömürge İdaresi’ne karşı koyacağız. Bu İngiliz Yönetimi’ne karşıyız, çünkü politikasıyla iki toplumu da eziyor. Kahrolsun Enosis, Yaşasın uluslararası proleterya.

İmza

KIBRIS TROÇKİST PARTİSİ”

Bu arada Kostis’in Endos Don Devhon (Duvarların Ötesi) adlı dergisinden de Kıbrıs Komünist Partisi lideri, AKEL’ci politbüro tarafından 1931 sonrasında Rusya’da Stalin’e Troçkist diye ispiyonlanıp (Lütfen Katsurides’in “Kıbrıs Komünist Partisi Tarihi”,2014, adlı kitabını dikkatlice okuyun, utangaçça itirafları orada göreceksiniz) tasfiye edilen Haralambos Vadilyodis’ten de buraya bir makalesinden iki paragraf almak istiyorum ki bu konuda Kostis’e ne kadar da teşekkür etsek azdır (Özgürlük Dergisi,sayı:34, Haziran 1989):

“Proleteryayı isyana körükleyen Kıbrıs’taki ekonomik kriz fakir köylü üreticiyi yoksulluğa ittikten başka sınıf ayırımını da meydana getirmiştir. “Hayvanları yavrularından ayırır gibi” zenginler de işletilenlerden ayrı bir sınıf oluşturmuştu. Bugüne kadar Kıbrıs idarecileri ve yardakçıları, çalışan emekçi kitleleri baskıları altında bulundurarak, zincirle bağlamış gibi her hareketten yoksun olmasını sağlıyordu.

“Megalo Idea”, “Taşlaşmış Kral Aganthangelos, dinsiz müslümanlar”, İsa ve din yolunda savaş sloganları, tüccarların, faiz sömürücülerinin, sömürgecilerinin, sömürgecilerin, Ortodoks Kilisesinin, Rum emekçilerini zehirlemek ve onları şövenist duygularla tahrik etmek için kullanılan belli başlı silahlardı. Gülünç ve ilkel duygularla onlara egoizm aşılıyorlardı. Enosis parolası da miliyetçi ve dinci duyguları sömürmek içindi. Ancak gerek Kıbrıs gerekse Yunanistan emekçileri kendilerini selamete götürecek yolun Dünya Komünist Proleteryasının örgütlenmesi olduğunu artık anlamaya başladılar.”

Kostis’le birlikte Batı Berlin’e gelen arkadaşlar arasında Zinonas arkadaş da ekonomist olmasından ötürü bizlere 1974-1989 arasındaki Güney Kıbrıs ekonomisi hakkında epey bilgiler vermişti. Aslında 1974 yılında bayağı çöken ve en az %70 ekonomisini Kuzey’de kaybeden Güney Kıbrıs veya Kıbrıs Cumhuriyeti, daha fazla Batı’dan ve SSCB’den gelen yardımlarla ayakta kalmış, ,işverenler ise çok düşük ücrete emekçileri çalıştırarak, bizim mucize dediğimiz ekonomiyi yaratmışlardı. Zinonas Sosyalist de olduğundan ötürü olaya bayağı eleştirel bakmakta ve o dönemlerde acımasız bir sömürünün de oluştuğunu bizlere açıklamaktaydı.

Kostis ve Zinonas’la Berlin’de tanışmamızdan sonra Kıbrıs’a dönmüş ve içinde Berlin’den Dr Ahmet Cavit An, Christina Valanidou, Panikos Hrisanthou gibi arkadaşların da olduğu aydın arkadaşlarla Bağımsız Kıbrıs İçin Federasyon grubu oluşturulmuştu ve grup hemen hemen her ay Ledra Palace’ta toplantılar yapmayı kararlaştırmıştı. Gelgelelim ki Kuzey’deki rejim bu tip toplantılara karşı olduğundan dolayı Temas grubunun toplantılarını ta başından engellemeye başlayacaktı. İstenilen izinler verilmiyordu. Nitekim belirli bir müddet sonra Ahmet Cavit An’ın da Güney’e geçmesi yasaklanacaktı. Güney’e geçişlerimizde, 1989 Eylül aydında AKEL’in festivalinde Alper Susuzlu benimle gelmiş ve akşam vakti olmasına rağmen “Baf’a gidelim” diye tutturmuştu. Aslında yalan söylemeyeyim ben de Baf’a gitmek istiyordum. 15 yıldır doğduğumuz kenti görememiştik. Festivalde o gün karşımıza Kostis çıktı ve ondan bizi Baf’a götürmesini istedik. O da bizi Baf’a götürecek bir arkadaşının olduğunu söyledi ve onun evine gittik. O arkadaşımız, gene Sosyalist, Baflı Marios Tembriyotis’ti. Tembriyotis bizi kırmayarak hemen arabasına aldı ve saat 20:00 olmasına rağmen yola koyulduk. O yolculukta Tembriyotis bizlere 15 Temmuz Yunan Darbesine karşı nasıl karşı koyduklarını, arkadaşları Kostis ve Panikosla ,Sosyalist enernasyonal’le birlikte nasıl Yılmaz Güney’I kurtarmaya karar verdiklerini ve çok planlı bir şekilde onu Bodrum’dan alarak Avrupa-Fransa’ya götürdüklerini anlatmıştı. Bu arada Baf’tan da söz açtık. Bana uzun saçlı, adını Cengaver koydukları korkusuz bir Kıbrıslıtürk sosyalist arkadaşlarından bahsetti. Ben Cengaver’i tanıyordum. 1974 yılında İkinci Harekat sırasında abisi Erdoğan Çakır’la birlikte öldürülen Mustafa Çakırdı “Cengaveris” dediği. İşte bu konuşmalar arasında vardık tam saat 21.00’de Baf’a. 15 yıl sonra hiç uğramadığımız kentimizi, bakımsız evleriyle karanlık içinde gözlemledik. Evlerimizin önünde fotoğraf çektik. Tekrar saat ona doğru yola çıktık çünkü saat 24:00’de Kuzeyin Ledra Palace Kapısı kapanmaktaydı. Eğer oraya yetişmezsek sabaha kadar orada bekleyecektik. Bu arada Limasol’a girerken Tembriotis’in benzini biter ve Limasol’da gece vakti kaçak benzin bulma macerasına gireriz. En nihayet benzin bulunur ama Tembriyotis’i kandırırlar ve parasını almalarına rağmen az benzin koyarlar. Buna rağmen Tembriyotis tam saat 24:00’de bizi Ledra Palace’a yetiştirip saat 24:00’de barikatı geçip arabalarımıza varmış oluruz. Tembriyotis’i herhalde bu maceradan sonra çok az görebildim ama onu her zaman için bu fedakarlığı ile anımsadım.

Kostis’in cenazesi’nde bulunurken Kostis’in ölümünden once Tembriyotis ve Zinonas’ın da çok erken yaşta öldüklerini söyledi arkadaşlar. Bu ölümleri yeni duymuştum ve hiç kulağıma gelmemişti.Bayağı üzüldüm. Arka arkaya üç arkadaş kaybetmişiz. Bu satırları yazarken Kıvılcımlı okulundan mezum sol demokrat yazarlarımızdan Yalçın Okut’un ölüm haberini aldım. Okut ile 2004 öncesi Yeniçağ’da, SSCB üzerindeki tartışmamızı hatırlıyorum. Aslında güzel bir tartışma olmuştu.

Kostis’in cenazesi sırasında İşçi Demokrasisi grunun liderlerinden Mamomidis arkadaşın bana söyledikleri ile yazımı bitireceğim. “Aslında fiziksel olarak ölmekle azalmaktayız. Ama her ölümden sonra arkadaşlarımızın bıraktıkları yazılarla ve arşivlerle daha da güçlü olmaktayız. Çünkü bizim zenginliğimiz fikirlerimiz ve yazdıklarımızdır” demişti. Kaybettiğimiz Kıbrıslırum ve Kıbrıslıtürk tüm arkadaşlarımızın gökyüzündeki tüm yıldızlar yoldaşı olsun. Onları tarihe fikirsel zenginlikleriyle devrediyoruz. Hep aydınlıklar içinde kalsınlar….