CHP’nin referandum sonrasında yeni bir tutum takınacağı ve hayır oylarına sahip çıkmaya çalışacağı iddiası yapılır oldu. Ancak hayır oyu verenler durup dururken neden değişsinler. Türkiye’de kamu bilgilendirme aracıları oy almak için yapılacak madrabazlıkları siyaset sanırlar ki böyle iddialar ortada dolaşır. Hayır oyundaki katkısı sonunda güçlü ve alternatif görünmesi elbette CHP için bir destek olur ama sonucu siyaset olarak halktaki yandaşlarını çoğaltması gerçek başarı olur. Siyasetini uygulamaya başlayınca desteğe gerek duyar yoksa bizim TKP’nin 1981 zaferine benzer bir başarı sağlar. Seçim sonrası Türkiye’nin oyuncağı olmuş ve hükümet kurma görevinin verilmesi gerekirken anayasa çiğnendi ise de gıkını çıkaramamıştı.
Son incisini düşünelim. CHP’nin tepkisi Erdoğan’ın partisine gidip üye olmasıyla artık cumhurbaşkanımız kalmadı sözüdür. Onun başkanlığı partisinin başkanlığı imiş ve devletin başı olamazmış.
Bir parti başkanı devletin başı olmaz mı? Hem devletin başı hem de partinin başında olmak olmayacak şey mi? Bu ancak sembolik başkanlığın olduğu parlamenter rejimlerde garip olur. Çünkü o rejimde görev aktif bir yürütme görevi değildir. Onun için de görevi dolayısıyla yaptıklarından o değil diğer ilgililerin sorumlu tutulması doğaldır. Türkiye’de bunlar arada bir anımsatıldı. Mamafih halkın değil CHP’nin bile anlamadığı açıktı ve Erdoğan bunu zaaf olarak değerlendirdi.
Gene de asıl sorun bir partiliden görevi dolayısıyla yansız ve hukuk içinde davranmayı beklememek gerektiğini kabul etmektir. O kafada oldukları için Türkiye genelde şüpheci insanlar oluşur ve hep bir arka ararlar. Bizde bu arka sahibi olmak aşağılayıcı bir şeydi ama üzüm üzüme bakıp karardı ve eskisine döndük. Herkesten kamu görevinde ayrım gütmeden görev yapmayı bekliyoruz. Başka yolu olmamalı ve ayrım yapan kovuşturulup cezalandırılmalıdır. Pişman edilmeli ve o da ayrım yapmayacak kişi haline getirilmelidir. Nasıl olsa başarılı işin ancak ayrım yapmadan yapılabileceğini kanıtlamak her hükümetin başarılılık koşuludur.
İngiliz geldiğinde Hristiyan, Müslüman ayrımı yapsaydı sömürgesini asayişi ve refahı bozuk bir sorun olarak yönetirdi. En azından sıtmayı eradike demezdi, ormanları ekemezdi ve saire…
Türk yönetiminin ilk işi siyasi bir parti ancak yandaşlarını başa geçirirse başarılı olur diyenler bastırdılar ve ilk anayasayla üçlü kararname rezaletini yarattılar.
Hollande (oland) Fransa cumhurbaşkanıdır ve sosyalist partinin adayı olarak seçilmiştir. Rejim de yarı başkanlık rejimidir. Kohabitasyon yani işbirliği içinde diğer bir sosyalist başbakanla yönetmektedirler.
Diğer parti üyesiyle birlikte çalışamazlar da Kürt ile Laz ile Ateistle çalışabilirler mi? Türkler önce buna kafa yorsunlar. Yansız davranmak ve hükümete de mecliste de vicdana göre karar vermek o kadar mı zor? Sen bana vicdanını bırak partiyle beraber hareket et dersen acaba partiyi zora sokar da halka daha fazla mı zarar veririm diye tartmadan boyun mu eğerim. Bu siyasi yaşamımda birçok kişinin vicdanını dinleyip partisini terk ettiğini gördüm. Ben partimi terk ederken cüzdanımı mı düşündüm?
Kafalarımızı değiştirip milletvekili seçilirsek partinin kurşundan askeri olmak için değil milletin vekili olmak için seçildiğimizi unutmamak gerek. Trump’a köstek olan Amerikan senatör ve milletvekilleri bir hain midirler?
Türkiye’de gizli oy ilkesini çiğneyecek kadar parti amigosu gibi görünenler yadırganmadı da vicdanı doğrultusunda harekete kalkanı cezalandırma girişimleriyle oy avcılığı kutsandı. Bizde de aynı oldu. Çakıcı şimdi bağımsızmış! Yasayla meclise atür gibi bir düzen yürütüyoruz. CHP de o yolda hızla ilerliyor.
Bir ara mecliste MİT’i sorgulamaya kalktıydılar. O vesileyle Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin demokratik parlamento kararını uygulayacakmış gibi yapıp meclis içtüzüğüne koydukları istihbarat örgütlerini denetleme sürekli komitesini kurmadıklarını CHP anlattı idi. Türk geleneğinde gizli servisleri meclis denetimine açacak anlayış var mı ki! Elbette sadece AKPM’yi baştan savmak için yapmışlardı. Nitekim bir daha anımsamadılar ve CHP de darbe dosyasını tamamlamak için kurulmamasını Konsey’e şikâyete kalkmadı. Ondan ayaklar altına alınan temel insan hakları, demokratik hukuk devleti, serbest ve güvenli seçim ve ayrım yasağı hakkındaki eleştirileri dolayısıyla AKPM içinde serbest oy kullanmasını beklemek olacak iş mi idi?
Onun için CHP daha çok ekmek yemek ister. Gerçek bir demokrat olamaz. En başta çoğunluk milliyetçiliğin baskısı altındadır. Milliyetçilikleri de yabancı düşmanlığına dayanır. AKPM’ye üye olursun ve Avrupalı olduğunu kanıtlamışsın diye övünürsün ama AKPM’deki Türkiye heyeti odasına kapanırsın. Etkinliğin AKPM’yi Türkiye için istismar etmek olur. Aklına AKPM’nin amacı ve Türkiye için de dünyanın geleceğine olumlu katkısı gelmez. Gördüğüm kadarı ile doğrudan Türkiye’yi ilgilendirmeyen toplantılar dışında komitelere en az katılanlar onlardı.
Kıbrıs konusu olunca da aslan kesilirler ve bizim ne düşündüğümüzü anlamak da istemezlerdi. Bizim heyetin gönüllü kulluklarını bırakırsak ciddi bir aydınlatma yapmaya gayret vardı. Sonra 1990 yılı geldi ve heyetler “biz oraya yabancılara ülkemizi şikâyet etmeye gitmeyiz” övünmesi başlandı ve turistik gezilere döndü.
Açıkça görülür ki Kılıçdaroğlu’nun AKPM’nin Türkiye için hazırladığı raporun fazlasını her gün Türkiye’de dile getirmesine karşın CHP’lilerin rapora ret oyu vermesi şaşırtıcı olmadı. Türk düşüncesinde yabancı yalnız istismar için kullanılır, konu demokrasi ise evrensel değerdir ve dünya barış ve refahı için koşuldur onun için Türkiye’de saldırı altında olması yabancıları doğrudan ilgilendirir görüşü yoktur. AK onun için kuruldu ise de onları ilgilendirmez.
CHP değişmedi, değişecek gibi de değildi.