Bir yanda yaşam devam ediyor. Öylesi bir yaşam ki “sistem ekonomik olarak krizlelerle boğuşuyor, savaşlar seçki politikasına takılıyor, teknoloji gelişirken kültürel değerler de gericileşiyor, kuramlar silikleşip herkesin ağzı ve çıkarına göre şekilenme kolaylığına düşüyor, eğitim denilen olay, artık resmen metalaşıp içi boşaltılan değre geldi” ve nicesi yan yana konulup, yaşananların nasıl birbirine ters düşülen örneklerle dolu dolu günlerimiz geçiyor. Sermaye kesimi ve onların işbirlikcileri ile bundan nemalanıp çıkarlaşanların da bu sisteme dokunmadan ayakta kalma esrumanlarını kulanması da doğalaştı. Asıl ters düşen, sistemi değiştirme amaçlı olanların neleri hedeflediğinin net olmadığı ve hat ta, tam tersine, sistemin içinde kalarak uyumlaşıp etiketi kulanma noktasına gelme tehlikesinin, artık sırıtılmasıdır. Uzun cümleler oldu; ancak, kısa köşede böylesi geniş anlamlı koşulları, böylesi uzun cümle ile özetleme şansım da vardır. Birini eksik braksak, ötekisi sırıtacak, denklemsizlikler hep yaşanıyor. Öyle bir hale gelindi ki onca teknoloji ve iletişim ağına karşın, çoğu bilimsel kavram ya içi boşaltıldı veya anlamsızlıştarılıp “çarenin” korunma zırhı haline sokuldu. Artık kelimesel fetişizim ile dileğen çıkarına göre atma serbesiyeti oluştu. Artık, kulanılan kelimenin anlamının dahi anlamsızca popilistlik veya kendini savunma adına kulanıldığı bir bilimsel daraltıya dek geldik. Çünkü, Neoliebral süreçle birlikte her kuram metalaştırılıp sermaye karına endekslendirildi. Kişiler artık öğrenimi dahi sistemin içinde en iyisi olma hedefi ile resmen sistemleşti. Yetmişler döneminin “değişim devrimcilik” seçeneği yerine, bireysel rekabet ederek, arkadaşını dahi aşağlayarak, yenerek geçip sistemin istediği birey olup, kendince yükselmenin bireyciliği rövança sokuldu. Bunu her tarafta yaşıyoruz. Hat ta, uzağa gitmeyelim, Kapitalistleri eleştirdiğimiz bu değerleri aslında sistemleşen sol etiketlerin, kendini ifade ediğp başka sola yer vermeyerek ahbaplaşan ilişki ağında da görüyoruz. Böylelikle hem sistemleşme hem de ahbaplaşma tarikatlaşma birlikteliği sonucu, bu yanlışlar dağınık solda da oluyor. Nitekim, burada da sık sık görüldüğü gibi, sol adına önemli konularda konuşma yapma veya yazılan eserlerin olan değil de yandaşın yerine göre konumlanma hızına girdiğini de görüyoruz.
Hemen örneğini çakalım: Kıbrıs sorununda başta Marksis yorumlarla, sistemi de sorgulayarak yazılan bazı eserlerin yazarları, zaman la kanıtlarla kanıtlanan nice gerçeği, sırf girilen yeni ilişkilerle birlikte uzaklaşıp, konuyu salt “Kıbrıslılar” veya sistemin istediği eksene çeken yeni eserler veya konuşmalar yaptıklarını da acı yaşamımızla karşılaşıyoruz. Daha acısı; bu dönüşüme düşenlerin sanki eski görüşlerini savunurcasına tekrardan ayni etiketlerle karşımıza dikiyorlar. Örnek; 20 Temuz Türkiyenin Kıbrısa karşı yaptığı müdahaleleri, onca zamanından beri direk belgelerle ABD onaylı ve hat ta, planlanmış şekliyle gerçekleştiği artık imkar edilmezken! Birden nedense bazı “solcu akademisyenler” giderek ABBD onayını imkar edip çeşitli bahaneler üretmeğe başladılar. Sovyetler gibi tuhaf esrumanı abartılar. Başka durumlar da aynen yaşandı. Ayni durum Rumlar için de geçerli! İlk kitapları epey belgelerle dolu ABD etkileri ve oyunları yazan yazarlar, birden ansızın ABD eksenini silerek daha Kıbrıslılaştırma ve Sovyet abartılaşmalara yöneldiler. Bunlar aslında Kıbrıs adasındaki solda görülen siyasal gerilemelerin ve onların da bundan dolayı sistemleşerek ünlerini sürdürtme ikileminde hep bu gerçekler yaşanmaktadır.
Böylesi ikilemle sol gerilerken, Emperyalist ilhaklaşmadan tutun, sömürgeciliği yeniden dizayin etmeler de önemli politik koşulları da kolayca yutma durumu da gerçekleşiyor. Elbet örgütsel etkisizlik gerçeği vardır. Ama etkisiz olmak ve hele bilimsel adına konuşma olunca, bilim ile gerçekleri birbirinden de koparmamak gerekir. Dikat edin, Emperyalist çağın günümüz sürecinde, yaşanan krizlerin de etkielri ile yukarda belirtiğim gibi “hem teknoloji gelişiyor, hem de kültürel olarak gericilik yoğunlaşıyor”! Türkiyedeki gericiliğin artık Atatürkcülüğü dahi simgesel olarak ret etme aşamasına gelmesi, dini düşünce şeklinin metalaşarak kültürleşmesi bunun en yakınımızda ki önemli aynadır. Ayni şekilde, metalaşan sağlık olayı ile onca gelişen teknoloji ve buluşlara karşın, urefalara, üfürükcülere ve eskiden başka anormal tedavi yöntemlerin gidrek yayıldığını da hep yaşıyoruz. Ayni şekilde Kıbrısda hepemiz Laiklik ilkesini tekrarlar, giyim dahi çağa uygunken, birden tarikatların türediği, türban olayının yayıldığı, dini senbollerin kulanıldığı ve bunların gayet münasip şekilde yerleştiğine de ses dahi çıkarılmıyor. Zamanında Şeh Nazımı ülkeden kovan yapımız, şimdi “iananç turizm” adına kar yapma düşüncesi gerçekleşti!
Solun sınıfsal özden kopuşu, sistem alternatifi olma yolundan sistemleşmesi nedeniyle, artık tıkanış gerçekleşti. Sistem ise zaten krizleri aşamaması ve yeni bir seçenek oluşturmaması sonucu, gidrek gericiliği idolojikleştirme veya kültürleştirerek kitleleri kontorl altına almaya yöneldi. Oluşan krizler ve seçeneksizlikler olmazları veya “bitmiştir” denilenleri metalaştırılmış şekliyle yine karşımıza taşıdı. Boşuna değil, faşizim birçok ülkede parlemento yoluyla iktidarlara doğru yürüyor. Olmaz denilen dini otoriteleşmeler salt yönetici değil, insan ilişkilerinden eğitime varan her alana girdi. Bunlar da beraberinde daha kolay sıcak savaşlra veya kitleleri ezerek iman veya etnik kimlikelrle kitlesel destek bulmaya dek getirdi. Bunlar solda değerlendirme dahi pek yapılmıyor. Örneğin Kıbrısda yapılsaydı, hala direk Türkiye tezlerini savunan ve adanın sistemin enerji hatlarının merkezine koyan Akıncıya “kayıtsız şartsız” cesaretlendirme nutukları denilmezdi!
Sistemi doğru okumak önemlidir. Elbet okurken de eldeki olanaklarla nelerin yapılabileceğini de örgütler örgütsel güçleri oranında düşünmelidir. Çünkü birde şu tuhaf sıtmalaşan hastalığımız da vardır: biz doğruları söyleyince, hemen “devrim mi yapalım* Yapamayız” denip hem devrim kuramına hakaret, hem de gerçekler karşısındaki bilgisizliklerini örtme çaresi olarak kulanmaktadırlar. Anlayacağınız, kavramları yerinde kulanma, olanları tartışmak dahi bazen sırf seçenek oluşmama adına hep biryerlerin kesimi teslimiyetlerini örtme adına sol değerleri de alaycı şekilde küçümsemektedir. Solun düştüğü ve yeri geldiğinde “güne uyarlama” adına teslimiyete düşenler bu silahları kulanmaktadır. Sonuç mu: Türkiyedeki CHP, Fransadaki Sosyalist parti ve nice Sosyaldemokrat veya sosyalist partinin geldiği teslimieyte karşın, hala anlaşılmama sonucunu yaratıyor. Kıbrısda ise ahbapçavuş veya proje parasına uyma, yandaşlama tatmin adına yapılan birçok sol etiketli etkinlikte de çekinmeden doğru olan kuramları saptırarak sitemi aklama veya Neolierbaleşme ile çıkarsama sonucu kendini aklama hamleleri yapılmaktadır. Gerçekten, örgütsel olarak durum ortadayken, solun durmadan hayat tarafından kanıtlanan gerçekli bilimseliğini dahi ret edip neolirbal kafada bilimselik yapan solcu aydınlarla Türkiye değimli “liberal solculuk” buraya da çok acıtıcı şekliyle yansıdı. Bunun da devamı, yazılan bazı sol adıyla eserlerin, aslında yeni Kıbrıs sömürgeleşmedeki sistemin ilacı olarak kulanılmaya başlanmasıdır.
Emperyalizim kuramına pek raslamazsınız* Marksislerin epey önceden öngörüp krizi yazdıkları ekonomi yerine, Neoliebral reçetelerin hala çıkış yolu olarak savunanlar da oluştu.Trump döneminin zaten kriz yönetilemediği için iktidara geldiği ve kaçınılmaz olarak taşların da oynanacağı kesinken, yine bazı sol “bilimcilerimiz” temelinde bir şey değişmeyeceğini, çünkü, kurumsal olarak ABD nin oturduğunu” söylediler. Oysa Trump gelişi dahi bize ABD yapısında da gerileyen hegemonya durumu nedeniyle oluşan koşulların, devlet içi çelişkilerin de tırmanmasıyla oluştuğu koşuluna nedense kimse bakmak istemedi. Ezber kuram la kalıp aynen devam denildi. Oysa Trump sarsıntılarla ve hem de ABD devlet içi istihbarat yapısına varan çelişki çatışmalarla Beyazsarayda çelişkili hamelerle hamlelerini yapıyor. En net konumu da bölgemizde görüyoruz. Ama “Ortadoğu uzmanlı” efendili sol kimi tanıdık dahi bunu nedense söylememe adına dolaşım kaçış kelimelerine sarılıyor. Oysa hepimizin elinde durmadan değişen hamlelerle genelden özele uzanan çalkantılarla birlikte yaşıyoruz.
Türkiye referandumunda ki buraya yansıyış şekli, içsel olarak yoğunlaşan sosyolojik patlamaları sanki “bizde tutmaz” lafıyla geçileceğine inanış ruhiyemiz le hala nerede durma kuşkulara saplanıp kalındı. Hala Türkiyede olanları görmezden gelip “Türkiyenin garantörlüğü için” bilgi üretmeğe, düşünce yerleştirme çabalı tanıdıklarımız vardır. ABD Trump hamleleri ortadayken, adaya çözüm getirme sığıntısı devam ediliyor. En kötüsü, ne içimizde nede etrafımızda olanlar artık burayı ırgalamıyor! Herkes yolunu bulup bu sistemden iktidarcı veya muhalif olarak payını alıyor. Bir de “halkımız” denilip çoktan sisteme teslim olup çıkar sağlayan kesimlerin de sanki sisteme karşı oluyormuş gibi de tartışma yapılır. Solun ortak mücadelesi derken de birbirine demediğini brakmayan sözler de uçuşup gidiyor. Herkes tekesini kurdu. Kendi içinde yanlışı konuşanı da nasıl ötelediği de ortada. Sonuç mu: olmayacağını bile biel de ezberlerle “Akıncıya destek” deniliyor. Yanlışı konuşurken kabulense de hemen “Neyapalım” der! “Başka çare yok” der. İşte tıkanışın ve kuşatılmışlığın sonucudur. Sonra sokaktaki birileri de çıkıp eskiden sol adına atanların nasıl teslim olup sistemi savunduğunu değince de, bu insanlara kızmak gerekir mi?
Dünyamızın durumu ortada. Ama başlıktaki gibi, burada brakın dünyayı, burayı dahi konuşmadan, nemalanarak geçinmenin düşüncesi çoktan yerleşti.Üretmeden tüketmek ve bunu işbirlikcilik ve yandaşcılıkla yapmak, dışarıdan taşınan nifusun bir kısmını sömürerek müşterileştirerek faydalanma ikilemleri kurumsalaştı. Kaçakcılık adına nevarsa yerleşen ve Kumarından uyuşturuculuğuna varan gayrınizami ekonomimizle çıkara dokunmadan Kıbrıs çözüm isteme romantizmi ile oyanalalım. Yalanın tatlılaştığı, yasaların adamına göre uygulandığı, yağma ve peşkesin ayuka çıktığı kurumsalıkta çürümüşlüğe karşın eyer başka seçenek oluşmuyorsa, herhalde bunun kabahati de bunların yanlışlığını söyleyenlerde değildir. Hep yanlışları sıralıyorum. Keşke, seçeneklerin de filizlendiğini de yazsam. Bunu demek isterdim. Ama olmuyor. Bir şey olmuyor diye de gerçekleri de yazmayacam demek değildir. Bedel ödeyip bu cenderede kirlenmeyen insanların da elbet enayi veya marjinal denilip damgalanmasının da elbet karşıtı olması gerekir. Dikat edin, yağmalama ve teknolojik tüketim ile geriçileşme birlikte kültürleşti. Bunun da sonuçlarını yaşıyoruz.