Sosyalist hareket gerilemesi birçok alanda da kısırlaşma oluşturdu. Gerçi, Marksis iktisatcılar oldukça başarılı eser verseler de önemli öngörülerde haklı çıksalar da en başta solcular bu tip bilimsel araştırmalara nedense fazla önem vermiyorlar. Oysa, klasik sol ezber le “alt yapı üst yapıyı belirler” kuramı sıkışıldığı zaman akla geliyor. Geliyor da iş pratikteki sorunlara indirgeme olunca da tam bir Neoliebral tutsaklık düşüncelerle konulara yaklaşılır. Öylesine unutkanlık ve bellek kaybı olur ki zaman gelir de “özeleştirme ve piyasa modelinin” demokrasi getireceği veya Piyasalaşma ile demokratikleşmenin yan yana yürüyerek başarılı olunacağı ezberine takılınır. Oysa, son Türkiye örneği de gösterdi ki olağanüstü koşulalrla yönetilen ve anti demokatikleşen ülkelerde de ekonomik büyüme olma olasılığı her zaman vardır. Öyle olmasa, Hitler döneminde Almanya ekonomik devasa güç olurmuydu! Buradaki ince nokta, devlet gerçeği ve sermayenin sınıfsal hegemonyasının nedense pratikte fazla bağdaştırıp yoruma katılmamasından dolayıdır.
En genelden başlayacak olursak; Kapitalist Neoliebral süreç, zaten Asya Kaplanları ve peşinden gelen Latin Amerika krizleriyle sürecini doldurdu. Doldurdu da ne alternatif seçenek oluştu, nede sermaye kesimi krizi yönetip ortak tavır konulabilindi! Nitekim, son 2008 Finansman krizi ve peşinden Borçlar olayı da eklenince, Kapitalizim yeniden duranlığa geçti. Artık, yeni koşulalrın da gerçeklerine uygun dalgalar halinde krizler belirli yerleri vurarak yayıldı. Öteki krizlerden fark, toplanan G.7 İMF ve Dünya Bankası dahil ne krizi yönetebiliyor, nede yeni seçenek oluşturuabiliyorlar! Bu zayıflıklar da giderek krizlerin devamlılığı ve bazen çeşitlenmesini de yaratıyor. Fakat, sınıfsal yoksulaşma ile önemli göç dalgalarına karşın, alternatif sınıfsal siyasal eksen oluşmadığı için de Kapitalizim, olayı daha da hırçınlaşan bölgesel savaşlarla nefes almaya çalışıyorlar.
Örneğin, son Trump Sudilere yaklaşık 335 milyarlık silah satarken, ne Sudilerin böyle bir ihdiyacı vardı, nede toptan ayni miktarda Sudilere silah gideceği de kuşkuludur. Ama, Trump önemli bir para alıyor ve dönüp bunu Amerika iç yapısına yatırım olarak yatırıp, resmen istihtam yaratma gibi de kulanıyor. Böylelikle Amerikan halkı ne olduğuna değil de gelen parayla gerçekleşen işin faydasına bakıyor. Ayni politika muhtemeldir ki Katardan da bekleniyor. Hem askeri sanayi için kar alanı olacak, hem de çaktırmadan “kendilerini koruma adına da” nemalanacaklardır. Çoğu unutuyor ki Son bOP projesindeki tüm kulanılan masrafları Amerika bölge ülkelerinden geri alıyor. Irak bundandır ki belini düzeltemiyor.
Genel politika ekonomik krizle şidete yönelip bölgesel savaşlarla kendini yeniden üretmekle meşkuldur. Fakat, yeni reçete bulamadığı için de aynen Seksenlerin klasik ilaçlarını halklara içirmeğe devam ediliyor. Eldekileri yabancı sermayeye peşpkeş çekmesi ve hakların daraltılarak adeta sosyal çöküşün de eşiğine geldi. Buna ek olarak, sermaye lehine vergi indirimi ve yatırımları için kamusal kaynakları hibe veya destek adıyla verme dönemine çoktan girdik. Bunları öyle kanıtsadık ki bazen aklımıza getirmez, bazen de savunur halde kendimizi buluruz.
Bir yanda sertleşen ve rekabetle savaş arasına gelgitleşen sermaye geçişleri yaşanırken, öte tarafta halkın elinde kalan haklar da yerlebir ediliyor. Hala emeklilik yaşı yükseltiliyor, örgütlü olma esnekleştirilerek örgütsüz tek tip sermaye yönetim şekli oluşturuluyor. Sosyaldemorkat partiler Neoliebral sağ eksene otururken, sol seçenekler de adeta duyulmaz oldu. Bundandır ki ABD içi kırılan sosyal denge sonucu Demokrat partide Sandersin nerede ise başkan adayı olacak duruma geldi. Savunduğu bazı kamusal hak görüşleri, birden aBD demokrat partide karşılık buldu. Hat ta, kimine göre Sandersin kazanacağı ve bazı durumların yaşandığı öngörüler dahi vardır.
Ayni şekilde İngiltere işçi partisinde Kormın ile birlikte kendi partisindeki belirli kesimin de karşı olmasına rağmen, ilk defa senelrdir sol prokramla işçi partisinin oyları artı. Benzer muhalif haretketlerde ispanya ve Yunanistanda sol içerikli kesimlere de oy kayışı oldu. Son olarak, yapılacak Almanya seçimlerinde de sol parti alışılmış dışında sol prokramla seçime giriyor. Senelerdir sistemin dokunulmaz ve tek doğru olan yapıları eleştirilip seçenek bulma dönemine girilir gibi oldu.
Madalyonun öteki yüzü de şöyle: Ortadoğu ile taşlandıralım! Herkese Amerikanın demokrasi ve özgürlük istediği anlayışı yaygınlaştırılarak kabulendirmek isteniliyordu. Doğrusu, başarıldı da. Piyasa modeliyle demokrasi geleceği, Ortadoğu projesinin de bölgeği piyasalaştırıp demokratikleştireceği probagandası epey yerleşti. Birçok işkal ve müdahale gerçeklerine rağmen, bu ezber epey tutu!Oysa, son Trump hamlesiyle de gördük ki sermaye çıkarlı, enrji hesaplı sınıfsal geliştirmede sadece kar değeri belirleyici oluyordu. Demokratik kesimlerle değil de en gerici Sudiler le öteki Körfez arap rejimleriyle itifak yapıldı. Bunların demokratikleşmesi değil, resmen eldeki kaynaklara el koyarak, sermaye lehine işletmek için bölge yeniden yapılanılıyor. Ama, hala ayni ezberi hem de sol adına tekrarlayanlar vardır! Piyasa gelişmesi ile demokratikleşme de gelişip, ekonomilerde refah yaratılacaktır deniliyor. Belki de en net karşı yanıtı da Türkiye verdi.
Türkiye brakın demokratikleşme yönünü, daha otoriteleşerek ve olağanüstü yönetim geçişiyle siyasal resmen baskılanma dönemine geçti. Ama, denilen şekliyle ekonomi daha derinleşen krizle duranlığa değil de büyüdüğü ortaya çıktı. Hem de bu olağanüstü rejimin aldığı kararlar ve yaptığı müdahalelerle bu büyüme gerçekleşti. Hemen bazı itirazları duyar gibiyim! Doğrusu, Umut Akçay ve Mustafa Sönmez bu konuyu gayet güzel açıkladılar. İnsanların kandırılmaması yönünde uyarılarla bu sermaye eksenli koşulu da anlatılar. Gerçi değişen ölçünmlrin de etkisi vardı. Ama, kriz veya başka olguları konuşurken, sermaye gerçeği ile ele almak şart. Borçlanma artırılarak veya sıcak para girişlerinin geri dönüşü gibi uygulamalar yanında, kamusal alanların rantlaştırılıp peşkeşleştirme gibi uygulamalar sermaye büyümesini de gerçekleştirdi. Türkiyenin dış sermaye haretket gerçeğini ve yönetimin müdahaleleriyle oluşturtuğu kamusal harcamalar sonucu, ekonomi büyüme mümkündür. Ayni şekilde, AB içinde krizler yaşanıp, ispanya ve Yunanistan batarken, aLman ekonomisinin de büyüdüğü ikilemini de akıldan çıkarmayalım. Hat ta, savaşlar veya otoriter yönetimlerin uygulamalarıyla, ekonomide büyüme veya nefes alma da sağlanma kısa vadeli sonuçlar da alınması mümkündür. Bu demokratikleşme ile direk bağımlılığı da yoktur. Büyüme ve kalkınma ayni değildir. İnsani kalkınma ve sermaye ölçekli büyüme de ayni değildir. Bunları karıştırmayalım. Hele Kıbrısta aynılaştırmayalım. Çünkü, özellikle kuzey Kıbrıs işkal gerçeği,ganimet tipi paylaşım, işbirlikcilikten dış sermaye el koyma hareketleriyle çarpık gelişen bizim yörede genel gerçeklerle direk alakası yoktur. Hele, peşkeşleşme ile devir yapma özeleştirme uygulamalarını da karıştırmayalım. Zaten, Ercan hava alanı özelleştirilmesi ta baştan yaşananlarla girişilen süreç, şimdilerde karşımıza gelen gerçeklerle, nasıl bir dönüşümün de yanıtı. Bakanlara rüşvet verme açıklamaları, gerekenlerin yerine getirilmeme adına yapılan hamleler ve denetim krizleri ile trilyonların uçuştuğu tuhaf Kıbrıslaşmadan Türkiyeleşme gerçeğinin aynası olarak tarihe girdi.
Yine, daralan ganimetcilik le hanedan tipi paylaşıma dek gerileyen bir işbirlikci politika ekonomik elitimizle de kendine has uygulamaları da devam ediyor. Ama, tüm sektörler tıpkı öteki alanlar gibi de Türkiyeleşti. Dayrelerin yetkileri dahi yasalarla direk Türkiye yapılarına teslim ediliyor. Böylesi tuhaf ama işkal ürünü yapımızla da bizler sıkılmadan herkesten avanta isteyip, kendisi de hanedanlaştıran garip cenderemizde debeleniyoruz. Boşuna değil son yağmalamalarda Denktaşların ardı ardına arsa el koyuşu, Eroğlu ekseninin acayip yatırımlı yine arsa alışı veya Süt olayında dahi tankelerler konusunda makamcılarımızın çıkması, hepsi hanedan tipi, işbirlikci olmanın el koyma dönemini yaşıyoruz.
Peki, böyle bir ekonomik yapıdan, nasıl bir siyaset çıkar! Kumarhane, kerhane, ticarileşip sektörleşen ünvüersiteler, bunlara kalan ganimeti de hanedan tipi paylaşımların uçuştuğu ülkeden sadece farklılıkların ve kayranların elitsel yaşmlarını görürüz. Boşuna değil, hizmet veren yandaş son anında müdür yapılıp, gereken imzaları da çakarak emekli çıkıyor! Emeklilerein elitsel kesimine yetmezmiş gibi tahsisat verme lüksü! Herkes müşavir konusunu eleştirirken, ayni atamalara devam ediliyor. Bol destekler ve hiberel varken, üretimin sıfırlanma gerçeği de yaşanıyor. Peki Sonrası! Kuzey Kıbrıs modeli karşımıza gelir.