Rant ve üniversiteler – Yılmaz Parlan

4353

Radyoyu açtım. Sabah BRT 45 dakika programında Yrd. Doç. Dr. Murat Tüzünkan YDÜ Mütevelli Heyeti Başkan Yardımcısı konuşuyordu. Son günlerde kamuoyunun gündemine düşen sözde yeni üniversite şehri İskele’de verilecek olan 3000 dönümlük arazı için tepkiyle konuşuyordu. Verilmesi düşünülen diğer üniversite izinlerine şiddetle karşı çıkıp birçok üniversitenin daha sırada beklediğini, böyle izinlerin verilmemesi gerektiğini, üniversite kurmanın çok ciddi bir şey olduğuna dikkat çekti. Güya kalite korunmalı, verilecek izinler Meclis denetimine tabii tutulmalı ve hatta zorlaştırılmalı imiş! Gözlerden kaçırmaya çalıştığı ise şu anki üniversitelerin varlık sebebinin de rant olduğu idi. Ama şimdi bir sorun vardı ve bu rantı paylaşmak, bölüşmek istemiyorlardı. Sırada 27 üniversite daha vardı. O nedenle yollara düşmüşler ve kanal kanal geziyorlardı. Daha önce başka insanlar bu eleştiriyi kendilerine yaparken ‘’Vay hainler, bu söylemle kime hizmet ediyorsunuz’’ söylemlerini unutmuşlardı… Nereden nereye işte. Böyledir bu rant işleri; insanın başını döndürür ve konuştukça batar, mizahi konuma düşer, gerçekler de çamaşır ipinde asılan çamaşırlar gibi bir bir ortaya çıkar. Bu arada bu satırları kaleme alırken Suat Günsel beyefendi 20 Temmuz’da İskeledeki Üniversitenin temellerini atacağını müjdeliyordu…

Strateji her alanda devrede ve modern dünyada geri kalmış devletlerin içi işte böyle boşaltılıyor

Deyim yerinde ise İskele’de kurulması düşünülen üniversitelere 3000 dönüm arazi tahsis edileceği haberi gündeme bomba gibi düştü. Bir üniversiteye Rektör olmak isteyen bir abimizin ‘’ne yani oğlum bakan diye dükkan açamaycak mıyım’’ tepkisi kafalarda bir takım soru işaretleri oluşturdu ve fitili daha da ateşledi. Dile kolay; 3 değil, 30 ya da 300 değil tamı tamına 3000 bin dönümcük! Yani sizin yedi sülaleniz 100 yıl boyunca çalışsa elde edemeyeceği bir servettir bu. İş bu kadarla da kalsa neyse deyeceksiniz ama değil. Arazi tahsisinden sonra oralara dikilecek binalar için de teşvik primleri devrede. Yavrı ve anası sağolsun bu konuda turizmde olduğu gibi her ne halse çok cömertler, çok. Binacıkları diktikten sonra da rant devam ediyor. Size öğrencileri burslu gönderip yine size ihya ediyor büyüklerimiz.

‘’Ne yani siz üniversiteye karşı mısınız?’’

Bu sisteme itiraz ettiğiniz anda da ‘’vatan hainliğinden tutun, siz kime çalışıyorsunuz, KKTC’nin kalkınmasını istemiyorsunuz’’ gibisinden cümlelerle size saldırıyorlar ve ‘’ne yani siz üniversiteye karşı mısınız?’’ deyip size hemencecik susturmaya kalkıyorlar. Ardından da bölge kalkınacak masalını okuyorlar.

Strateji her alanda devrede ve modern dünyda geri kalmış devletlerin içi işte böyle boşaltılıyor…

Hep ayni nakarat ‘’Bölge kalkınacak’’

Bölge kalkınacak masalı Üniversite kurulana kadar, sonrasında ise yurtları da kendileri yapıyor, Restaurant- Cafe işini de, Marketçilik ve Kırtasiyeyi de, Hastaneciliği de, Bankacılık ve Benzinciliği de ve son olarak biliyorsunuz AVM işlerine girip mağazacılığa da kendileri yapıyorlar. İşte son örneği DAÜ, sözde bölge halkı kazanacaktı ama şimdi bir tek kendisi kazanıyor. Herşey dahil tur paketi pazarlayan ve kendilerinden başka kimseye birşey koklatmayan turizmcilerden hiçbir farkı yok.

Hep bana, hep bana!

Kentin belediye başkanı İsmail Arter DAÜ mütevelli heyeti başkanlığı yaptığı dönemde verilen izin için ‘’ahh diyor bilseydim bu izni vermezdim’’ diyor ama imzayı çakmış bir kere geri dönüş yok! Mağusa suriçi Esnafına verdiği sözleri ise hatırlamıyor, duymuyor. Kısaca rant silsilesi böyle çalışıyor. Hep bana, hep bana! Sizler de ‘’bölge kalkınacak’’ masalı ile avunup duruyor masal narkozu ile uyutuluyorsunuz! Daha yazmak gerekirse çalıştırılan insanların maaşları düşük gösterilerek sosyal sigorta primlerinden de az buz vurgun yapılmıyor. Devlet bunları biliyor, görüyor ama görmemezlikten geliyor. Üniversite yeni bir bölüm açacağında ise kıstaslarla oynayıp dışarıdan emekli insanları getirip 5 yıl çalıştırdıktan sonra gönderip başka bir emekli getirirken yeni yetişen neslin önünü tıkayıp işi bir de ucuza kapatıyorlar.

Üniversiteyi bitirdiğinizde ise mezuniyet belgeniz de fazla bir işe yaramıyor doğrusu. Çünkü uluslararası geçerliliği yok. Yerli mezunlar ise binbir güçlükle mezun olurken işe devletin belirlediği asgari ücret ile işe başlamak zorunda kalıyor.

Örneğin o bölgeden güneye bir kapı açalım deseniz ‘’olmaz güvenliğimiz söz konusu’’ denir

Ya Askeri bölgelerin bir anda boşatılıp üniversite yapılacak diye verilmesine, pardon peşkeş çekilmesine ne diyeceksiniz? Kolay değil askerden mal almak ama iş üniversite olunca akan sular durup kül suyu gibi oturuyor bizim asker. Orda da çifte standard söz konusu. Örneğin o bölgeden güneye bir kapı açalım deseniz ‘’olmaz güvenliğimiz söz konusu’’ denir.

işin ucunda rant olunca anında boşaltıyorlar askeri bölgeleri

Lefkoşa Lokmacı barikatı Uzun yoldaki tartışmayı hatırlayın: Açmamak için neler söylememişler, hatta bir köprü hikayesi bile uydurmuşlardı. Ayni şeyi Derinya için de söylüyorlar. Güvenlik bahanesiyle kapının açılışı erteleniyor da erteleniyor: ‘’Asker ordan çekilemezmiş, yoksa Rumlar hançer gibi böğrümüze saplanırmış’’. Sözde yedi düvele meydan okuyan ordunun haline bakar mısınız? Yalanın bini bir para ama söz konusu para olunca, işin ucunda rant olunca anında boşaltıyorlar askeri bölgeleri.

Üniversiteler cenneti modern bir köle pazarına çanak tutuyor

Amaç sadece para olunca Afrika ülkelerinden gelişi güzel sırf burs parasını almak için kimi bulurlarsa ülkeye getiriyorlar. Giriş gerçekleşip burs parası üniversiteye aktarılınca da kimse okuluna devam edip etmediğine bakmıyor. Afrikalı öğrencilerin çoğu karşılaştığı şartlar karşısında kaçak olarak 20 TL günde çalışmaya başlıyor ve emek sömürüsünün utancı yüzümüzde patlıyor. Daha dün medyada manşetler 10 binin üzerinde öğrencinin kaçak çalıştırıldığı söyleniyordu. Üniversiteler cenneti modern bir köle pazarına çanak tutuyor. Kaçak olduğu için sağlık kontrolleri de yapılamadığından ülkeye her çeşit parazit ve hastalıklarda onlarla birlikte geliyor. Sağlık merkezleri soruna çözüm getiremiyor, bilinmeyen hastalıklar toplumu esir alıyor.

Fuhuşta patlama yaşanıyor

Bu insanlar ayni zamanda sigorta yatırımsız ve iş güvenliği olmayan şartlarda çalıştırılıyor. Fuhuşta ise patlama yaşanıyor. Öğrenciler yaşayabilmek, okula devam edebilmek için akşamları yol kenerlarını mesken tutuyor. Bunları medyamız artık rutin bir şekilde manşetlerden veriyor.

Üniversitelerde kalite ve nitelik yerlerde sürünüyor herşey para ve daha çok para için yapılıyor.

Bu kadar üniversiteye rağmen üniversitelerimizin uluslararası bilimsel katkı oranı yok denecek düzeyde ama ironik bir şekilde çoğunun ismi ‘’uluslararası’’ diye geçiyor. Çünkü akademik personelin bilimsel yayın zorunluluğu yok ve bu personel aslında kendi sorumluluk alanı olmayan idari işler yükü altında da eziliyor.

‘’Ne yani oğlum bakan diye dükkan açamayacak mıyım’’

Ekonomik yönünü irdeledik. İsterseniz bir de siyasi yönünü irdeleyelim. Ülkeye yüzbinlerce öğrenci geliyor ve bununla birlikte ciddi kültürel trasformasyon yaşanıyor. Sizi istedikleri gibi dönüştürüp daha da türkleştirip müslümanlaştırıyor ve gençliğinizi baskı altına alıp adalı kimliğini yok ediyorlar. Bu arada üniversitelerdeki Cami yapma yarışına da dikkat çekerim. Biat kültürü hakim kılınıp gelen öğrencileri siyasi olarak kendi amaçları doğrultusunda kullanıyorlar, her öğretim dönemi bir Kürt –Türk kavgası çıkararak üniversitelerde terör estiriyorlar.

Listeyi daha da uzatabilirim ama okuyucunun moralinin daha fazla bozulmasını istemiyorum.

Devlet bu hızla arazi dağıtmaya devam ederse sanırım yakında kendisi bina inşa etmek istediğinde arazi bulamayıp üniversitelerden satın almak zorunda bırakılacak.

Evet tartışmaların tam alevlendiği bir ortamda ne demişti bir abimiz ‘’Ne yani oğlum bakan diye dükkan açamayacak mıyım’’ Yorum sizin! Üniversitelerin birer dükkan olarak algılandığı, bilimsel kaygılar taşıması gereken Üniversite yatırımcısının düzeysizliğe mahkum edildiği bir sistem yarattık ve bu sistemle en az Kakatece ile duyduğumuz gurur kadar gurur duyuyoruz!