Sen tüccar değilsin. Herhangi bir ticari faaliyetle ilgili bir durumun bile yok. Buna karşın, öyle laflar ediyorsun ki, sanki Dünya Bankası yetkilisi var bedeninde. Ne çok biliyorsun. En azından büyük bir petrol platformunun genel direktörü süsü veriyorsun kendine. Seni dinlediğim zaman, kafamda oluşan imaj bu. Yani görüntün bu…
İnanmayacaksın, konuşmalar şöyle:
‘Şimdi ben enayi miyim? Deniz hukuku var, kara hukuku var. Hem de uluslararası. Bunlara göre, denizden şu kadar içeriye… Doğu batı yönünde değerlendirecek olursak, kıtta saha hukukunu göz önüne aldığımızda… Sonuç olarak, deniz seviyesinin şu kadar derinliğine kadar çıkarılacak herhangi sıvı, katı veya gaz nitelikli enerji kaynakları paylaşımında, çevre ülkelerin hakları ve paylarını gözetmeden, herhangi bir sondaj veya rafine işlemine geçilmesi konusunda kendi haklarımı korumakla ilgili…’
Oğlum, deli misin divane mi? adama sordum, kendisi uzun süredir işsizmiş, sonradan bir yolunu bulmuş, geçici işçi olarak bir devlet kurumunda işe başlamış. İyi olmuş. Ama sanırsın petrolcü. Gerçi şimdi çalıştığı iş de, bir yerde enerji sektörü fakat herhangi bir söz sahipliği veya hisse durumu da yok. Olsa bile, kim takar senin kurumunun hissedarlığını…
Lafların büyüklüğüne bak;
Yok, adam ‘Kardeşim’ dese ‘Ben evimin dibindeki doğanın mahvedilmesine müsaade etmem. Kuralını muralını da tanımam.’ Dese anlarım. Derim ki, ‘Hah ‘ derim ‘Bu laf, bu adama ait. Mahallesini, çocuklarının sağlığını korumak için adamın gözü kararmış.’ Derim… Doğaya, yeşile ve temiz atmosfere sahip çıkıyor…
Yok. Adam bunu yapmıyor da resmen uluslararası enerji devleri ile hisse konusunda paylaşma konumunda görüyor kendisini… Çok enteresan bir pisikoloji… Bu rahatsızlığın adı ne? Araştırmam lazım…
Şundan farkı var mı?
Adam geliyor, senin evin damına, iletişim sistemleri ile ilgili bir cihaz yerleştirmek istiyor. Bu durumda pazarlığa oturursunuz ve belli bir para karşılığında, uzlaşırsınız. Şanslı mı hissedersin kendini? Eğer öyleyse ne ala. Değilse, bu konuyu, öyle ballandıra ballandıra, çokbilmiş havalarla süsleyerek, kahve köşelerinde veya başka köşelerde anlatmamalısın. Susup oturmalısın… Kabahatinle oturmalısın… Ya da alayına karşı olmalı, itaat etmemelisin…
Aklını başına topla:
- Kendini uluslararası sermayenin ortağı sanma. Seni öyle bir ortak yaparlar ki feleğin şaşar, adını söyleyemezsin.
- Her şeyden önce çevrenin yaşanabilir atmosferde kalması ve olması için çabala. Yoksa burnundan nefes alamadığında artık çok geç olacaktır…
- Dünyanın neresinde olursa olsun, bana uzak demeden, bütün petrol savaşlarına hayır de, yoksa zenginlik dediğin enerji kaynaklarını, kafana geçirdiklerinde, ‘Hani pazarlık yapacaktık, benim de kendi söz haklarım…’ falan dersen, hiç itibar görmeyeceksin…
İstersen uçağın en önünde otur. Uçak düştükten sonra, öbür tarafta ‘Biz de mi öldük? Business’deydik biz.’(CMYLMZ) dersen seni kimse takmaz… Düşecek uçağın en önünde oturmayı, bir iş sanma…