Haziran ayını da yolcu yaptık. Temuz ayında merhabayla birlikte, sıcaklıklar da daha bir yakıcı oluyor. Ayrıca, Temuz ayı ile birlikte, bir yıl daha yaşlandım. Yaşlılık ağırlığı ile havanın sıcaklığında da gelişmeleri kovalayıp, beynimi zorlayıp birkimlrini saçarak, okuyucuma birkaç kelime yazma peşindeğim. Doğrusu, yaşlılığıma rağmen, birçok arızaya rağmen, belleğim hala epey canlı. Birileri de “nazardan saklanmamı” da diyecektir. Sıcağın, beyini epey zorlayıp, bulandırırken dahi, aklıma “Binbirgece masalaı kadar” zengin konular dolaşıyor. Artık zengin deryadan biraz da bizi de anlatacak konu seçmeği de uygun gördüm.Bizden de değince, isviçrenin dağlarında tatil mi görüşme mi yaptıkları belli olmayan bizimkilerin de olduğu serüvene şöylesine bir dokunacam.
Montenero İsviçre yerleşimi bugünlerde epey kıyaklı turizleri ağırlıyor. Birielri diyecek ki “bizim politikacılarımızıdamı ayni kefeye koyuyorsun” sorusuna galiba evet diyecem. Zaten başlangıçta kimimiz sorguladı: “Burası varken, neden ta isviçreye gidilip, orada önemli masraflar da yapıyorlar eleştirileri oldu. Hat ta, şimdiki heyetin içinde olan birielri ve kimi gazetecielr de İsviçre gidişlerinin anlamsız olup, Lefkoşada görüşülmesini de seslendirmilerdi! Neyse, adet yerini bulsun mu yoksa bunun altında önemli tılsımlar mı var, ben okadarına karışmam! Belli olan İsviçre kasabasında, turistlik zenginlikler diyarında epey insan orada görüşme ve tatil yapıyor. Boşuna değil, Akıncı, biz burada sıcaktan yanarken, kendisinin hanımıyla birlikte sabah gezintisinin serinliğini habrleştiriyordu!****
Gerçekten sistem İsviçre ülkesine gayet önemli rol verdi. Öyle bir rol ki adı tarafsız konularak birçok olayın merkezine konuldu. Önemli toplantılar İsviçre damgalı. Yapılan Uluslar arası konferans veya anlaşmaların da başında İsviçre kentlerinin veya kasabalarının adı vardır. Cenevre, Lozan, Dalos bunların birkaçıdır. Her birinin içeriğinde direk bizim de bilmemiz gereken sonuçlar vardır. Kıbrıs anlaşmasında Zurih, Türkiyenin Türkiye oluşunda Lozan, Uluslar arası savaş ilkelerini belirleyen protokol Cenevre adıyla başlayıp, anılır. Yine, birçok sorunun da toplanma yeri İsviçre oluyor.Tabi, “Çapanoğlunu” arayan da bu ülkeği aklına getirir! Bankacılıkla gizli hesaplar gibi….. Şimdilerde İsviçre dağ kasabalrı da Kıbrıs politikacıları ile onlara eşlik eden kocaman ordulu çeşitli kesimlerin ziyaretine uğruyor.Montomeri bu kasabalardan biri. Hani, Kıbrıs görüşmeleri olmasa ve çok yönlü ponplalama gerçekleşmese, bu kasabanın adını dahi duymayacağız.
****
İsviçreden esen serin yeller, buraya gelirken ısınır. Isındıkça da sıcaklıkla hedefini de şaşırması kolaydır. Nitekim, orada olan bazı durumlar öylesine yansıtılır ki sanki banbaşka gerçekler yaşanmış gibi olunuyor. Hemen örneğini çakalım: Daha ilk gün, Türkiye Dışişleri bakanı Çavuşoğlu “Rumlara önemli bir açılım önerisi yaptığı” Kıbrıslama haberi oluştu. Öyle oluştu ki cümleleri okuyanlar önemli değişiklklerle Türkiyenin çözüme yönelik adımlar atığına hemen inandı! Metni okumadan, verilen önerileri dinlerken se yeni neyin olduğunu anlamadan, probaganda hemen başladı! “Türkiye, Rumlara önemli öneriler sundu* Rumlar eyer çözüm istiyorlarsa, bunları dikate alsınlar! Bu kaçırılmayacak fırsat tı”! Devamı bonbardıman gibi geldi. Rumların karşı açıklamaları ise verilmeyerek, onların şaşkınlığını vurgulayan öteki algı operasyonu hemen gerçekleştirildi. Diiplomasinin algı operasyonunun yeni bir tekrarlı versyonu yaşandı….
Oysa, basit bir inceleme, sunulan öneri denilen ve abartıyla probagandalaaştırılan durum, eskisinden farksız değildi! Ama, tarafcılık ve düşünmeden algılanmanın yeni bir aldatmacasının politik oyunu oynandı. Buna “Hopacıkla” Tufan da katıldı. Öyle katıldı ki hızını alamadan “Rumların çözüm niyetini göreceğize” dek yolandı. Oysa gerek önerilen garantörlük, gerek askeri ve nedense bizimn resmi politikacıların hiç değinmediği Türkiyenin Dört özgürlük talepleri eskinin aynisi oluyordu. Üstelik, garip olan, Türkiyelilerin istenen Dört özgürlüğünü Kıbrıslılaara da verilmeme ikilemi vardı. İşte yeni İsviçre kazanı böylesi yeniden üretilen, ama üstüne konulan kendine has beklentilerle başladı….
Gariplenmesi gereken, fakat doğal gibi yaşanan gazetecilerin tutumuydu! Herhalde İsviçre dağları ve oraya gitmenin sarhoşluğundan olacak ki demeç yanında önerilerdeki farklı olmama ikilemini nedense birlikte haberleştirmediler. Tam bir tarafcıl yandaş gazeteciliğin de dersini alıyorduk….
Konuyu izleyenler için zaten baştan malumun ilanıydı. Derken, B.M. yeni genel sekreteri de Montomeriğe gidince, işin gizlenen yönü daha bir ortaya çıktı. Resmen tıkanma vardı. Ama Guteleres hiç kusura bakmasın, Dünyanın onca hem de faciyalarla yükselen feryatları, çığlıkları varken, neden Kıbrıs işdahına kapıldı! Yemeni dıştan işkale yönelen, oradaki Pazar, okul, hastane demeden vurup yakan gerçekler varken, neden böylesi Kıbrıs aşkı yüceliğine kapıldı!Üstelik Güvenlik Konseğini suçlayan kesimler de seslerini yükseltiyor! Yemende olan savaş yıkımları yanında, kolera gibi hastalık da tehlikeli şekilde yayılıyor du! Ama, Güvenlik Konsseği bu konuda ne karar alıyor, nede insan katliyamlarına ses veriyordu!
Mülteciler konusu gibi birçok başka sorunlar veya Suriye ırak cepesindeki gelişmeler de ortada. İsrail daha bir sıkılmadan Suriye üzerinde saldırılar yaparken, ABD artık ayuka çıkan Kimyasal yalanalrını Suriye üzerinde politikleştirip hamle arıyorken, Guteleres İsviçre semalarında Kıbrıs görüşmeleri şovu yapıyordu. Buda başka bir sorgu konusu….Guteres Kıbrıs konusunda işin içine giriyor da kendi örgütünün kararlarına bağlı bir gelişmenin olmasını isteyip istemedikleri de net değildir. Hele AB gözlem heyeti, yarın Montomeride bazı onay veya sorun yok dedikleri konuda ülkelerine gidip,olay kamuoyuna gelince nelerin olacağı da belli. Meyerlim sayın AB gözlemcileri için Türkiyenin Dört özgürlüğü AB üyesi olan Kıbrısta gerçekleşmesi sorun değilmiş! Ozaman, AB içine giren nifusun hareket etme gerçekliğini mi unutular? İsviçre şarabı onları sarhoş mu yaptı!*****
Kıbrısın sıcağına dönüp de buraya da hem uyarı hem de yüzleşme ikilemli birkaç cümle edelim! Gerçekten, çözüm isteyen Türkler, Türkiyenin Dörrt özgürlüğünün adamızda gerçekleşmesini veya garantörlüğün devamını istiyormusunuz! Ama, düşünün! Oraya gönderdiğiniz “temsilcileriniz, ister saraycılar ister parti liderlri buna evet” dediklerini de kafanıza yerleştirerek yanıt arayın. Bazı mahsun ve Kıbrısta olanlardan bihabermiş gibi olanlar, hala adaya bu güçlerin getireceği barışla, yağmacıların cezalandırılacağını umuyorlar! Kendielrinin seslendirmedikelrini, dış güçler ve bu kaynağı yiyenlerin elerinin tersiyle teslim edecekleri saf inanışı da hala vardır. Ama, nedemiştik, “Gerçekler acıdır* Ertelendikçe de bu acı daha bir keskin geri gelip vurur”!
Çavuşoğlu adada kalıcı kalmanın probagandasını buradakilerin işbirliği ile yaparken, Türkiyedeki adalet yürüyüşünü, açlık grevindeki iki akademisyenin hapsedilme durumunu, yeni şehler emirler krizi Katar ve yeniden anti Kürt oyunu ile Suriye krizinin tırmandığı anda, Türkiye adada barış istiyor ve Tufan bey de “ilerde ben de koltuk seçeneğiğim” demek için de bunu alkışlıyor! Ötesine gitmeyecem. Bunlar dahi bize geleceğin eyer bu kesimin elinde kalırsa nasıl bir Kıbrısın itirafıdır. Zaten, binlerce yeni vatandaşlık, bolca hala yağmalanan mülkler gerçeği yaşanırken, içsel olarak yeni yurtaşlıklar ve mülk sorunu katmerleşip dağlaşırken,yokmuşcasına sahte sözlere nedenli inanç olacak!