Tam da tüm “Kırmızı çizgilerin” suratına vurulacak tokat günü de geldi. Tabi ki gerçeklerle karşılaşmak isteyenler için…. Gazeteci Kutlu Adalının katledilişinin 21 yıl geçti. Derler ya, “garantörlük, Türkiyenin varlığı” sakızı çiğnenir ya; peki, Kutlu Adalının katileri kimler. Neden öldürüldü! Bunu, Rumlar mı katleti. Gerçei, Denktaş Adalı katletdilişini de “Rumlara” havale etmek istedi de tutmadı! Peki soralım; isviçrede sıraya girip Kırmızı çizgielriyle “Türkiyesiz olmaz” diyen partielr bize Adalının da öldürülmesini açıklasınlar. Kim vurdu* Neden yüce yargımız bunu çözmedi! Uluslar arası hukuk denilirken, garantörlük övgüelri yağdırılıp devamı istenirken, bu gazeteci kimler tarafından katledildi. Bulgulara rağmen soruşturulamayan, AİHm gidilip alınan karara rağmen, neden hukuk yolu yürünmedi! Peki, sözkonusu olan ve Adalının da yazdığı kaybolan incilin sonradan nerde çıktığını da söylemiyorsunuz! Sizin adasal tarihinizin önemli incili Türkiyede çıkarken ve Adalı bunun alındığını yazarken, hiçbiriniz acaba “bu garantörlükte neden bunlar oluyor” demiyor! Demek ki sihirli kutsal önemli bir bağ vardır. Ama, isviçrede Serdar beyin huzurunda 4 parti kendi görüşlerinin kabulu için Güvenlik Konsey genel sekreterini görüşme eyrine çağırdılar. Tam da peşinden Kutlu Adalının katledilişinin yıldönümü de gelirken……
Konuya böyle başladık madem, devamına da hız verelim! İsviçreye hesapta çözüme gidiliyordu! Halkın önemli kısmı, hat ta barış isteyenler ağırlıkta olmak üzere, orada bir şey olmaz deyip, adeta sesizliğe büründüler. Zaten işin daha başlangıcında işlerin gerçeği ortaya serildi. Kırılan camın yayılan cam parçacıkları gibi, gerçekler yayıldı. Öneriler Türkiye Dışişleri bakanı tarafından sunulup, kamuoyuna da açıklandı. Bir farkla, içerik söylenmeyerek, probaganda operasyonu yapıldı! “Biz gerekeni yapıp, önemli öenriler sunduk* Sıra Rumlarda” denildi. Hemen, oraya getirilen partielrimiz de sıraya girip en başta Tufan hazretleri okunu Rumlara gönderdi! “Çözüm istiyorsanız, bunları kabul edin”dedi. Taşınan gazeteciler de mahşetlere çektiler: Önemli açılımlar yapan öneriler sunulup, Rumların çözüm isteyip istemedikleri test ediliyor yazıldı. Ama, nekadar sır olursa olsun, masada iki taraf vardı ve siz öneri sunarken de alan da karşısı vardı. Tabi arada bunların içeriğini alan bağımsız medya kesimi de olur. Sonuç mu; onca şaşa sonrası aslında içeriğin aynen “Kırmızı çizgi” sınırında kalınarak yapıldığı anlaşıldı. Ama, sadece kendi basınını okuyan ve hele dört partiyi birden gören daha tarafcıl ve ilgisiz yurtaşlar kolayca bu diplomatik yanılsamaya kapıldılar. Hemen “rumu gavur yapıp” adeta nefretin kendisi de saçıldı: “Gavur her şeyi istiyor” dendi….. Ama, son ortaklaşan 4 partiye sorarsanız, kimisi çözümcü, kimisi de uzak olan ikili görüşe sahipti! Ama, nedense gerçeğin kendisinde nasıl ortaklaşıp Kırmızı çizgilerde,Mevlut Çavuşoğlunun ipleri eline alıp belirleyici olduğunu da net olarak yaşadık……
Kıbrısın kuzeyinde ise sanki kaçırılacak yangından mal varmış gibi de durmadan yurtaşlıklar dağıtılıyor. Kural, ilke falan, hepsi berhava edildi. Mülkler ise peşkeşleme yarışında koltukcu kapuşari pazarlığında dağıtılıyor. Ama, birielri de isviçreden gelecek haberle belki bu yanlışlar önlenir beklentisinde olmaya devam ediyorlar. Kırmızı Çizgilerin kuşatılmışlığında “Türkiyesiz olmaz” ezberinde dönüp duruluyor. Ne ısrarla savundukları Türkiyede olanlarla ilgileniliyor, nede doğu komşu Suriyede yeni fırtınaları izliyorlar. Öyle duyarsızca saplantı olundu ki Türkiyedeki Adalet yürüyüşü dahi Kuzey Kıbrıs medya ekrnanına veya gazete mahşetlerine gelmiyor….
Türkiyede ise banbaşka bir ironi yaşanıyor. Adalet Yürüyüşü gibi bir anormal hareket dahi yapılırken, AKP karşıtı resmen baskı feryatı olurken dahi yine kutsal devletcilik idolojisi kırılması olamıyor. Öyle olamıyor ki içte eleştirip baskılarını ayuka çıkaran kesimler dahi, Kıbrıs konusunda Çavuşoğlunun Kırmızı çizgilerine taklıp Kıbrısa barış getirldiği söyleniyor. Kıbrıs için Türkiyesiz olmaz idolojisini aynen savunuyorlar. Boşuna değil, hala Kılıçtaroğlu Adalet yürüyüşü yaparken dahi dış politikada en büyük desteği verme sözü açıklıyordu.
Kıbrıs Türkiye ekseninde kalıcı ilhaklaşma politikası savunulurken, resmi partiler tüm karşılıklı suçlamalar sonrası, Kıbrıs konusunda saydamlaşırken, bunun tesadüf olmadığını doğu komşumuz Suriye politikasında da yansıtıyorlar. Türkiye şimdi de Afrin bölgesine girmek için fırsat arıyor! Belirli kesim AKP suçlaması yaparken, artık adaletin bitiğini söyleyip, yürüyüşe geçerken, nedense tıpkı Kıbrıs oynunda olduğu gibi, başlayan Afrin topcu atışlarına da ses çıkarmıyorlar. Devletcilik esirleşmesinin, gerçekleri engeleyen önemli durumu yeniden yaşamış oluyoruz. Türkiye içinde Adalet yürüyüşü, Kıbrısta ısrarla ilhak politik açılım için Kırmızı çizgilerde dolaşılırken, Afrin işkali için fırsat beklenip anti kürt politikasına oynanırken, bu karmaşanın, aslında idolojik olarak kitlesel ayrışamamanın önemine işaret ediliyor.Kıbrıslılar en azından garantörlük derken, zaten adanın bugüne gelmesindeki garantörler gerçeğini konuşmamanın eksikliğini yaşıyor. Garantörler ise yazılan şekliyle adanın bütünlüğünü değil, sistemsel Kıbrısın sola kaymama özünü hep unuturuluyorlar. Yazılmayan ama beyinde olup, alınan onayla uygulanan adanın ilhaklaştırma idolojisinin sonuçlarını yaşıyoruz. Hele de Adalı cinayeti veya dört partinin dahi farklılık sınırlarının yeniden ortaya serilmesinin de anlamı yoktur. Kimse ne garantörler metnini okuyor nede masaya sunulan önerileri. Hat ta kimi Türklerin özellikle son dört özgürlük konusunda “Rumların hayırına” kaldıklarını dahi söylüyorlar.
Suriyede olanlar, Kıbrısta yaşananlar ve bunlara rağmen politikayı yalanla kırmızı çizgileştirme esrumanları adeta ada halkının yüzleşmeme ve örgütlenip tavır koymamanın sonuçları olarak gelindi. Yazması kolay ama yaşamda oldukça güç olgulardan söz etiğimi de biliyorum. Halbuki, doğu komşumuz Suriye, Kuzey komşumuz olup bizde içeleşen Türkiye resmine baktığımızda her şey net. Hele geçmişi iyi öğrenip, yazılanları da okursak, bir adım alırız. Ama, Kırmızı çizgilerle şimdilerde direk Türkiyenin öneri sunarak net oynarken, herkes AKP eleştirisi yaparken, iş Kıbrısa veya Suriyedeki Kürtlere gelince nasıl resmileştiği duruş da çok şey anlatır. Gerisi artık yaşayanların kendisine kaldı. Kaldı da görüldüğü gibi Çaavuşoğlu isviçrede net oynuyor. Partiler de teslim olup yarının koltuklarında yağma sırası bekleyince, resim yanlış çizilse de tamamlanıyor.Çünkü, suçlu ötekidir. Bu kolay suçlama gayet güzel yerleşti.