Akıncı’nın da Anastasiades’in de aslında demeçlerini okursanız sadece onların haklı olduğuna karar verirsiniz. Oysa ülke 1974 yılından beri çözümsüz ve bir ateş-kes andlaşmasına bağlı. Barış uzmanlarına göre barış ikiye ayrılıyor. Bir Negatif Barış, bir de Pozitif barış. Negatif Barışta taraflar içte ve dışta birbirleri leyhinde konuşmuyorlar ve devamlı olarak da demeçlerle birbirlerine karşı laf atıyorlar. Çatışma içindeki ülkeler geleceği tayin edemiyorlar ve her gün için ulusal günlerinde bile kendi halklarına kin aşılıyorlar. Pozitif barışta ise çatışma halindeki ülkeler olumlu konuşmakta ve kendi ülkelerinde de halklarına barışı propaganda ediyorlar. Aslında baktığınızda, 1974 yılından beri Kuzey tarafı bir türlü kendini ne politik ne de ekonomik olarak bir sistemin içerisine sığdırmış. Olumsuzluklar hep bir arada. Kuzey Kıbrıs’ta bir türlü bir sistem kurulamamış, ekonomik olarak devamlı bir batağın içinde kalmış. Örneğin 1974 yılında Kıbrıslırum ekonomisinin %70’e yakın kaynakları Kuzey’de kalmasına rağmen bir türlü ayaklarını bulamamış, enflasyon, devalüasyon devamlı sorunlar haline gelmiş. Mesela Kıbrıs Gazetesi’nin 8 Mayıs Ekonomi ekine göre Enflasyon tavana vurdu. “Nisan 2017’deki yüzde 6,54’lük dört aylık enflasyon oranı, son 13 yılın en yüksek rakamı olarak dikkat çekti” ( Ekonomi, 8 Mayıs 2017, sayı 355) denmekte. Gene %9.65 oranında artışlar olduğu da söylenmekte. Konut su,elektrik, gaz ve diğer yakıtların fiyat yükselmesi yüzde 9.65 oranıyla dikkat çekiyor. Gene aynı gazetenin 15 Mayıs 2017 Pazartesi, sayı 356 tarihli Ekonomi ekinde: “KKTC Merkez Bankası’nın verilerine göre, yılın ilk çeyreğinde bankalardaki mevduat miktarı 17 milyar 652 milyon TL’ye çıktı. 2016 sonunda bankalardaki mevduat miktarı 16 milyar 635 milyon 187 bin TL idi” denmektedir. Tabi hoş, bankalardaki paranın veya sermayenin artması sokaktaki vatandaşın cebine bir olumlu kaynak getirmiyor. Banka sahipleri ve sermayedarların sermayesi güçleniyor. Zavallı vatandaş ise borç para aldığı için verdiği borç daha da fazla artarak onu daha da fakirleştiriyor. Bakın Ahmet An’ın aktardığı bir makalede şunlar yazıyor:
“Ülkemizde 6 adet çok uluslu Şube Bankası ve 14 adet yerel banka var… Kıbrıs Türkü ülkeden çıkan her kuruşun hesabını sormak zorunda. Çünkü kapalı bir ekonomide ülkeden çıkan paranın dönüşü yok!
Şube Bankaları Kıbrıs Türkü’nün mevduatlarını toplarken çok düşük mevduat faizi ödüyor. Buna karşın kredi verirken Yerel Bankalardan hiçbir farkları yok! Bu yolla Şube Bankaları her sene 100 Milyon TL’yi KKTC dışına çıkarmakta!
Bu rakamın karşılığı çalışan başına senede 1,000TL! Her sene Kıbrıs Türkü çok uluslu bankalara kendi devletinin de desteği ile “Yardım’’ ediyor! Adı ‘’Yardım’’ çünkü karşılığında Kıbrıs Türkü’nün aldığı hiçbir şey yok… Zavallı dev bankalar eminiz çok mutlular” (Bankalardan kaybolan 100 Milyon TL,
Görkem Çelebioğlu,21 Şubat 2017, halkinsesikibris.com)
Türk parasının, son iki senede Türkiye’deki dirayetsiz politikalardan ve Avro karşısında değer yitirmesinden dolayı gelinen sonuç ortada. TL olarak ödenen Kıbrıslı Türklerin şu anda maaş olarak aldıkları para Avro karşısında hemen hemen %50 değer yitirdi. Kıbrıs Cumhuriyeti ise birkaç sene önce içine girdiği ekonomik çıkmazdan yavaş yavaş kurtulmaya doğru gidiyor. Statistikler paranın gene Güney Kıbrıs’a geldiğini ve turizmdeki gelirlerinden dolayı bir istikrarın da olduğu söylenmekte. Bu sene üç buçuk milyon turistin Güney Kıbrıs’ı ziyaret edeceği söylenmekte. Pek tabi ki çözümsüzlükten ve de doğal gazın çıkmamasından dolayı oradan gelecek para da bütçeye gelseydi belki de Güney Kıbrıs daha da erken ekonomik zorluklarını çözecekti. Anastasiades’e göre pek tabi ki Türk tarafı yapılan önerileri kaale almamış, hatta yazılı bir öneri de sunmamıştır. Yazılı bir öneri sunmadığından ötürü de, Türk tarafı pek güven vermemiştir. AKEL gibi, Kıbrıslırum muhalif partileri hiç olmazsa Türkiye’nin önerdiği 650 askerin kalması yönündeki önerinin kalmasını istemiştir ama Anastasides ise, Türkiye’nin yazılı bir öneri vermediği için güvenilir bir tutum içinde olmadığını iddia etmiştir. Belli ki gerek Maraş ve gerekse Maronitlerin köylerine dönmeleri üzerinde de yapılan spekülasyonlar havada kalacak. Aslında hem Kıbrıslırum tarafı, hem de Türkiye tarafı birbirlerine güven vermedi. Akıncı ise son görüşmelerde pek bir ses çıkaramadı veya ses vermedi. Görüşmeler sonrasında ise sahibinin sesi öyle istediği için ayrı bir devletten dem vurmaya başladı. Dışardan Kıbrıs Sorununu bilen gözlemciler aslında Akıncı’nın değil de Türkiye dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun dominant olduğunu biliyorlar. Kıbrıslıtürklerin siyasal iradelerine sahip olmadıklarını ve masada da aslında Kıbrıslıtürklerin değil Türkiye ile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin görüştüğü bilinmekte. Her iki taraftaki paramiliterlerin ortadan kalması üzerinde ciddi bir öneri ve tartışma hiç olmadı, hele Güney’de kalan Kıbrıslıtürk malları için hiç öneri olmadı. Yani açıkçası Kıbrıslıtürkler dışında herşey masaya getirildi ama Kıbrıslıtürk mevcudiyeti masada olmadı. Kendi iradelerine sahip çıkamayan Kıbrıslıtrürkler aslında bir kere daha yenildiler. Zaman daha fazla Kıbrıslıtürklerin aleyhine çalışıyor. Ne zaman bunun farkına varılacak, bu da pek bilinmiyor…
Kördüğümü çözecek olan, gerçek sol gurpların ve sol partilerin tahlil yaparak Kıbrıs üzerinde somut koşulların somut gerçekleri ile hareket ederek örgütlenmeleri ve Kıbrıslıtürkleri özgürleştirmeleri. Bu konuda tek bir emare görülmüyor. İnşallah yanılırım…