Sık sık Türkiye yetkilileri belirli ezberi tekrarlar: “Dinsel eğitimden terörist çıkmaz”! Oysa, salt Ortadoğu coğrafyasını inceleyen, özde Türkiye üzerinde yoğunlaşanlar, bunun tam aksini söyler. Metreselerde veya camilerde eğitilen dinsel siyasal olgularla donatılan insanlardan Talabandan IŞİD varan birçok örgüt oluştu. Hem de bu yapılar İslam aşkına kafa keserek, inanılmaz sosyal gerici kültürleşme ile yaşam şekilendiren siyasal örgütlerdir…. Türkiye Dışişleri bakanının demeci ve AB den sorumlu Ömer beyin de tekrarladığı ikili siyaset de banbaşka pencereden bizi görmek zorunda brakıyor: “Kıbrıs görüşmeleri bitmiştir, dondurulma falan yok”! Ayni anda konusu geçen ırak Kürdistan için se “bağımsızlık çok yanlış bir referandumdur” denilmektedir. Birden aklıma “KKTC ilan” şekli ile şimdiki ırak Kürt bağımsızlık referandum olguları yan yana konuldu. Hepimiz anımsarız ki zamanında önemli sosyalistler uyarıyordu ki “KKTC” ilanı, bağımsızlık değil, Türkiyeye bağlanmak için atılacak önemli adımdı! Oysa, ırak Kürdistan olayı Barzani siyasal kart oyunu olarak gündeme geliyor. Ama, her iki olayın da tartıştırılmayan Uluslar arası koşullar ve dünya politik denklemler olmaktaydı. Nitekim, Kuzey Kıbrıs için takınılan tavırlar ve olanlar, şimdi ise ırak konusundaki değişken kaygan zeminde oynanan siyaset sonucu, konu salt Kuzey ikili coğrafyalar değil, bölgesel politikaların adeta birer atılacak seçenek politikleşme konumunda bulunmaktadırlar. Bunlar toplamda genel Emperyalist çağın unutulup, bölgesel yeni hegemonyayı görmezliğin yerel yansıma şeklindeki sonucudur.*******
Emperyalist çağla birçok kuramda gericileşme oluşup idolojikleştiği nedense hep devre dışı brakılan bilimsel gerçekliktir. Emperyalist çağla Ulusalcılığın gericileşerek, ırkçılaşması ile siyasal üst oluşum devlet biçimli faşizme dek gelişi pek de akılda tutulmuyor. Ayni şekilde, dinsel inançların siyasalaşarak, üst siyasal konuma gelip, devlet biçimi veya toplumsal hareketle gericiliğin temel kitlesel karşılığı oldular. Özellikle ırkçılaşan değerlerle faşizmin “milli” perdelenmesi olurken, dinsel inançalrın feodal yapılarla birlikte birleşip adeta gerici yapısal kurumlar oluşturduğu da görüldü.
Sosyalist hareketlerin gelişmesini engelemek veya yaşanan krizlerde özellikle ekonomik bölümlerde aşmazların oluşması ile kitlesel sol yöneliş yerine, bu dalganın gerici idolojik yapılandırılıp devlet biçimi haline getirildiği, bol yaşanmışlıklarla iyice kökleşti. Ortadoğu, dinsel inancın gericileşen feodal yapılarla birlikte bunun dinsel faşiğzme dönüştüğü önemli coğrafyadı. Yerine göre sola karşı en inanılmaz katliyuamla ezme adına, dinsel örgütler hep rollerini iyice aldıalr. Mısırdan öteki bazı arap ülkelerinde ulusal hareketleri ezinp sistem yanlısı teslimiyeti, bu tür yapılar gerçekleştirdi. İkibinlerde ise uygulamaya giren BOP ile Siyasal İslam adıyla Kültürler çatışması stratejisine uygun dini inançlar siyasalaştırılıp ikili kontrolu savaş arenasına sokuldu. Metreselerden camilere verilen dinsel eğitimle uygulanan müfredatla resmen IŞİD, Elnusra, Bokoharam gibi birçok dini İslami Sunni örgütle bölge kana boğuldu. Din adına kafa kesmenin ve feodal karanlıkla aydınlatma engeli oluşturuldu.
Ortadoğu bu karanlık koşullara girerken, buna uygun ortamlar da oluşturuldu. Dinsel yobazlıkla yaşam şekleri oluşturuldu. Krizleri mezhepsel eksene kondurtuldu. Oluşan kırılmalarda kimi kesimler de rollerini alıyordu. Bazılarına göre fırsat, bazısı da uyarak ayakta kalmaya uğraşıyorlar. Kaygan zeminde, dinsel inanç tabusuyla sorgulama olmaması sonucu, adeta inanılmazlar da gerçekleşiyor. Doğumuzdan kuzeyimize veya direk kendi içimizde bu acı geçmişin sonuçlarını yaşıyoruz. Bu konumda oluşan gelişmeleri, salt isimleriyle değil onların gerici paylaşımın da hesaplarıyla mutlaka tartışmamız gerektiğini de direk sergilemektedir. Ulusalcılık eksenle görülen olayın, aslında yeni bağımlılıkla nifus alanı mücadeleli yeni bir oluşumun mesajını da içerdiği ikilemleri bolca vardır. Bunu seksenlerde KKTC olayında ve şimdi özellikle ırak Kürdistanında yaşıyoruz. KKTC olayında konu netti! Bağımsızlık denilirken dahi Türkiyeleşmenin yeni adımı birlikte seslendiriliyordu. Ortak Kıbrıstan Türkiyeleşen Kuzey Kıbrıs siyasal adımıydı. Nitekim, haklı çıkanlar oldu da onlar yine alacakları yoktur!
K! Celal Başlangıcın incelemesini de okuduktan sonra, aslında Irak Kürdistan olayında Barzani siyasal hamlesi inceliği ile bölgesel Mezjep savaşındaki ıraktaki Şii hilalinin etkisizleştirme denkleminin karışıklığını da gördüm. Fakat, baştan beri Ortadoğu coğrafyasında Emperyalist planlar uygulanırken, nedense Kürtlere hiç devletleşme hesabı direk yoktu. İsrail arap ikileminde, Sunni Şii yarılmasında veya bölgesel merkezlerdeki kırılmalarda hep Kürt acı gerçeğinin yeniden değişken filizlenmesinde de rol aldı. Barzani aslında Kürtler arası rekabet olayında öne çıkmak ve bölgesel denklemde batı adına olası hamle yapmanın simgesidir. Nitekim, Celal Başlangıcın direk konuşarak yansıtığı gerçek de bunu işaret ediyor…..
Irak federal yapıdaki parlementoya dahi öneri sunulmadı! Kürt güçlerinin bir kısmı Barzaninin tekleşen hedefinden dem vuruyor. Herkes bağımsızlık eylimindeyken, nzamanı ve koşulları üzerinde teredütleri vardır. Barzani ise yeniden lider olma ile bölgesel mezhep kırılmasının fırsatına dayanıyor. Nitekim, Suriyeli Kürtlere dahi destek vermediğini neçabuk unutuk…..
Görüldüğü gibi Neoliberal genel yapılanışın krizlerle boğuşup, yeni üretilememe kısgacındaki gerçek, Ortadoğuda birçok hamleleri fırsatlaştırdı. Ulusal tavsiye ile yerine koyacak seçeneksizlikler ırak ve Suriyede acılarıyla yaşanıyor. Yaşaşan başka gerçek de şu: dinsel gericileşme politikası, tam bir faşist karakterislik ve otograsi yapılı bir kurumsalaşma sonucuna ulaştı. Bunlar mezhepsel ve etnik kimliklerle de donatılınca resim tamamlanmış oluyor. Bunu doğru okumak gerekir. Ne “KKTC” bağımsız devlet oldu. Nede Barzani ulusal bağımsız devlet oluşturma peşinde. Bölgesel krizlerin ve ilgili ülkelerdeki dinamiklerin aşmazında ortaya çıkan sonuçlardır. Irak Kürdistanı BOP olayındaki ırak işkali ile şekilenirken, Kuzey Kıbrıs da Türkiyenin fetihcilik ilhak siyasetinin gelinen noktasıdır. Böylesi kendi içinde de çelişkiler olunca; Çavuşoğlunun demecindeki paradoks ortaya çıkar. Kendi anlayışı ile Kuzey Kıbrıs ilhakı ile Kürt antisi tehlikesinin idolojik yansıyışıdır. Irak bilmecesi biraz daha karışık…