Konuya başlamadan önce, ülkemizle alakalı iki konuda birkaç uyarı yapacam: Birincisi, Türkiyeleşmenin ilhaklaşma ile hızlanan günümüzde, yeni bir tehlike doğalaşarak yerleşiyor. Türkiyede giderek herkesin muhalif yönüne veya karşıta yayılan Fetoculuk virüsü, buraya da geldi. Son günlerde durmadan Fetoculukla alakalı tututuklamalar veya karşıtları “Fetoculukla” ispiyonlama davranışları yoğunlaşıyor. Kimse bunun hala anlamını fark etmiyor. Özellikle, Kitap bulundurmanın suç unsuru olma olayını dahi sorgulanmıyor. Birçok tartışmalı davranışa veya uygulananın yarınki anlamına dikat eden, tehlikeleri gören pek yok. Belli ki “Fetoculuk” son direk “hukuki” eksenli gelişmeler, yarınlarda çok acıtacak kötü emsaller de getirme adaylığı vardır. Bu konuda suskunluk ve hele de “kitap bulundurmanın” suç delili oluş sonucuna kimse değinmek istenmiyor. Oysa, makamlarda oturanların dahi geçmişlerine kitap okuma nedeniyle nelerin korkuyla yaşandığının kanıtlarıyla doludur! Üstelik, Türkiyede Dünün saydamlaşanlarının bugün düşmanlaşan ikilemlerinin, yarın aynen kalmayacağı gerçeği ile enazından, ülkemiz yansıyışlarında, “duyarsızlık ve ispiyonla karşıtlaırı” bildirme tutumları, gelecek için çok kötü sorgulanmalara neden olunacaktır….
İkinci durum şu: Yeni 1 Eylülü de geçirdik. 1 Eylül Dünya Barış günüydü! Geçen yıla dek enazından ilgili gün demeçlerle,açıklamalarla ve yapılan gösterilerle geçilirdi. Oysa, bu yıl ilgili gün çok cılız bazı durumlar dışında sesizsedasız geçildi. Burada önemli işaretler var: Kitlesel iyice ilgisizleşip, sosyal muhalefet ekseninden dahi ayrıldığı, Tatil bahanesiyle her şey dondurulma konumu ve artık özellikle Akıncının da ektiği tohumların sonucu, artık adada Barış inancının iyice düşmesinin sonucu olarak bu yıl 1 Eylül Barış günü yokmuşcasına geçti. İki toplumlu hikayeler de masalaşma dönemine sokuldu. Buda, Kıbrısta yanlış kulanımlar ve düşünsel değişim sonucunda önemli günlerin dahi ne hale sokulduğunun örneklemidir. Barış ve emek günleri kitlesel değişim ve tepkilerin adeta muhalif sınıfsal gösterge günleridir. Bunun kaybolması ise statik toplumların daha da gericileşmenin de dönüşünün kanıtıdır…….
Gelelim başlık konularımıza: Ortadoğuda gidrek düşman ilan edilen IŞİD yapısının yenileceği kesin gibidir. Fakat, IŞİD yenilmesi demek, eşitdir bölgemize huzur geleceğinin de tamamlayıcı sonucu değildir. Şimdiden IŞİD sonrası yeni itifaklar ve hamleler başladı bile! Unutmayın, dün Saddam denilip ırak işkal edilirken, Saddamın gidişi Bölgemize barış getirmedi. Daha kötü koşullar taşındı. Şimdi ayni senaryo daha kabuslu oynanıyor. Dün dost IŞİD sonradan düşman oldu. Şimdi de yeniliyor! Ama, yenilmesi demek, eşitdir bölgemize barış getirmesi de olmuyor! Yeni sorunlar ateşleniyor. Bunlardan birisi de genel Kürt sorunundan tutun bunun önemli bir yerel sarsıntısı Kerkük kenti olmaktadır.
Kerkük ırakın petrol zengini bir kenti. Kent üzerinde hep etnik temizliklerin yapıldığı alan oarak da tarihe geçti. Şimdi ırak Kürdistan bölgesinin bağımsızlık referandumu girişimi ile birlikte, Kerkük kenti de hem yapısı hem de özü nedeniyle hangi alana gireceği tartışması da yeni alev olarak ateşlenmeğe hazırdır.
Başka tehlikeler de şimdiden işaret edilmektedir! Özellikle insanlar anımsayacaktır ki çocukluktan beri Kerkükü bizim ahalimize hep “Türkk” yeri olarak kavratıp, yeniden fet edilecek yer olarak idolojikleştirildi. Özellikle birçok Kürt Kerkük türküsü dahi Türkçeleştirip ilgili miti beslediler. Bundandır ki birçok Türkiyeli yetkili, Kerkük konusunda hep “hakları” olduğunu ve fırsat kolandığı algısı piyasada canlı tutuldu!
Dikat edilirse, Kerkük konusu Kürdistan bağımsızlığı önüne geçiren kesimelr oldukça fazladır. Kerkük konusunda daha tehtitkar konuşuluyor! Bunun nedeni de ilgili şehre konulan imgedir. Küçüklükten beri hepimiz zaten Kürt diye bir halkı yok sayan, bunun üzerine de Kürtleri Türk deyip, onların ırak topraklarını het etme idolojisi kafalarda iyice yerleştirildi. Bu yanlışlar, şimdielrde Kerkük konusundaki bazı politikacıların “Kırmızı çizgili” açıklamalarıyla de yaşanmaktadır.
Kerkük olayını seçerken,aslında çocukluktan beri bizi nasıl eğitip yanlışlarla kafamızın doldurulduğunun güncel kanıtıyla anlatmak istemektendi!Konuyu araştırmayan önemli kesim,hala Kerkük Türk kenti olarak algılayıp, hak idiya eden mitlerle dolu düşünceleri de vardır.Yanlışların gerçeklerle yüzlenip değiştirilmemenin sonucu,Kerkük algısıyla son günelrde yaşanmaktadır. Buna ırkçılık damıtma da oldukça koşul oluşturmaktadır. Unutmayın, zamanında “Kıbrıs Türktür, Türk kalacak” denilirken, ada nifusunun çoğunluğu hiç dikate aldırtılmayan idolojik imgeydi. Şimdi de Kerkük gerçeği, ırak üzerinmdeki ulararası hesapların gölgesi yok sayılarak, “Kerkükün Türklük” kimliği ile politika yapılmaktadır.*****
Gelelim Arakana: Çoğuna sorsanız, arakanın yerini veya orada nelerin olduğunu doğrudürüs bilmez. Bilmez de politik söylemlere kapılıp algıdan düşünce geliştiren ve biraz dini ve insani duygusu olan kesim, hemen siyasal ezbere takılıp gider.ilgisizlik nedeniyle Miyanmarı, Miyanmarın önceden Burma ve Birmanya olduğunu da fazla kesimin bilgi dağarıcığında pek yok. Hat ta atmışların Utantı Birmanya devletinden olduğunu anımsayanların, bir kısmı da şimdiki Miyanmar olduğunu bilmez. Hele de Arakan konusunu sadece Müslüman boyutu dışında öğrenmek isteyen de yok….
Eksiklikleri artırmak kolaydır. Ama değişmek istemeğen durum şu: Arakan çok kötü olarak gündeme düştü. Bu madem böyle oldu. Birielri de bilsin bilmesin yazma zorunluluğa girer.Miyanmarın bir bölgesi olan Arakanın, nifus yapısının müslümandan Budise değişik etnik halk guruplarından da oluştuğunu, daha konunun başından kavrıyoruz. Kavramakta çoğunun zorlandığı öteki gerçek de şu: dünyanın her olayı, eyer gündem oluyorsa, tarafcılık yaygınsa, konusun bir de uluslar arası boyutu daa gerçektir….
Yukarda özetlenen gerçekleri aktarmak dahi kitaplara ihdiyaç vardır. Geriye kalan bölümümüm de size bazı düşündürücü noktaları sıralayacam. Enazından, Miyanmar veya Arakan bölgesini dinlerken, gözetmeniz genel gerçekleri de aklınızda tutmuş olacaksınız.
Miyanmar bir İngiltere sömürge ülkesiydi! Her sömürge stratejisi gibi burada da etnik ve dini ayrımları kulandı. Arakanlı Müslümanları da bu ülke topraklarına taşıdı! İngiltere giderken, bağımsız olan Miyanmar Cunta dönemine dek Arakan Müslümanlarını yurtaş olarak kabuleniyordu! Bu durum, Cuntanın seksenlerdeki kararıyla bu Müslümanları yurtaş kabulenmemesiyle konu yeni boyut aldı. Bilmem dikatinizi ayni tarihler çekiyor mu! Türkiye de 12 eylül Cuntası Kürtleri benzer kararla, dilerini dahi yasaklıyordu!
Miyanmar çalkalantılarla yaşadı. Fakaat, Arakandaki durum 2012 yılında dünya gündemine geldi. Ne tesadüf ki ayni dönemde ABD başkanı Obama, Ortadoğudan Pasifik stratejisine geçileceğini de açıklıyordu.Bu “tesadüf” çakışması ile Arakan da durum derinmleşti. Daha dikate alınan, Müslümanlar düzeyinde IŞİD ELnusra benzeri bir yapılanma da oluşturuldu. Tabi ki bu yapıların kimin eseri olduğunu da malumdur. Nitekim, Bangladeş “ki Miyanmarın Müslüman ülke sınırdaşıdır” Miyanmar yönetimine ortak mücadele teklifi yapıldı….
Gelelim son olaylara: ne tesadüf ki 26 Ağustos günü, dinci guruplar Miyanmar karakollarına saldırı gerçekleştirdiler. Yeniden tam dini bayram öncesi olaylar tırmandı. Karşılık olarak, zaten Müslüman azınlığına duyulan tavırla, yeniden tümden Arakan temizleme saldırıları başladı. Herkes konuşuyor da olayın özüne pek dokunan yok. Algılarla, yeni uluslar arası hesaplarla oynuyorlar. Bedel, Arandaki Müslüman azınlığa fatura ediliyor.
Taplo şu: Miyanmar otoriter devlet resmen baskılar uyguluyor. Müslümanlar adına eylem yapanlar, gerici Elkayde türevleridir. Bu ikilem öteki acı gerçeği gizleyemiyor! Arakandaki azınlık, yurtaş hakına dahi sahip değildir. Etnik temizliğe uğruyor. Sistem güçleri ise uluslar arası hesap peşinde.
Peki Miyanmaar ve Kerkük gerçeğinden ne ders alınıyor! Artık günümüz dünyasında gelişen konular, salt yöresel veya bölgesel değil, genel koşulların da karışımının etkilerinin olduğu ortaya çıkıyor. İki konu da tek boyutla açıklanamayacağı kesin. Fakat, tüm acıları hep halklar ödüyor!