yaklaşımlarÖzkan YıkıcıReferandumlar ve bizler – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Referandumlar ve bizler – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Doğrusunu söyleyelim: Eğer Kuzey Kıbrıs sarayında Akıncı değil veya hükümet koltuklarında şimdikiler değil de eskiden olduğu gibi Denktaş eksenli kesimler olsaydı, daha gerçeği ile sarayda Denktaş olsaydı, son günlerin Kürdistan ve Katalonya referandumları burada çok konuşulacaktı. Yanlış bilgiler veya algı operasyonu olsa da mutlaka gündemimize girecekti! Anımsayın, Denktaş dönemindeki hangi ülkede ayrılık hareketi olsa Denktaş benzesin benzemesin, hemen “KKTCLEŞTİRME” konumuna indirgerdi! Ancak, yeni saraylılarımız öylesine işbirlikci saray masallarına daldılar ki bu gelişmelerle alakalı hiç doğrudürüst laf dahi yapmıyorlar. “Aman, Türkiye ile ters düşüp de sarayı kaybetmeyelim” teslimiyetinde dolanıp duruyorlar. Hem Mehmedali Talat dönemi, hem de şimdiki Mustafa Akıncı ayni siliklik noktasında gelecek hesaplarına hapsolup duruyorlar….

Gerçekten, Denktaş ile özellikle sol adına saraya giren kişiler arasında duruş bakımından ve politik tavır anlamında epey kıyas kaldıran durumalr yaşandı. Denktaş kendi siyasetine göre tavır şekileyerek, gerektiğinde Türkiye kamuoyuna etkili olma adına politikasını net şekilde sürdürdü! Türkiyeleşme savunuculuğunu yaparken, belirli idolojik motiflerle de kendine göre rotasını çizdi. Gerektiğinde Özal la dahi çelişkilere veya Demirel le yaptığı anlaşma sonrası, TBMM başka konuşma yaptığı tavırlar akıldadır. Oysa, gerek Mehmedali, gerek se şimdi Akıncı, seseçilirken söyledikleri veya kendilerine biçtikleri siyasi gömlekleri, saraya gelince, tam bir işbirlikci teslimiyetcilik dönüşümünü yaptılar. Direk, Türkiye iktidarlarıyla ters düşmeyerek, kendi dediklerini de söylemeyerek, sarayda kalma politikalarına yöneldiler. Bundandır ki Denktaş kadar olan dünyada ki dış gelişmelerle Kuzey Kıbrısı kendi politik çıkarlrıyla kulanmıyorlar. Eğer, şimdi Denktaş olsaydı ister Iraktaki kürt Federal yapıyı, ister Katalonyayı, ister se İskoçya ayrılık hareketlerini Kuzey Kbrıslaştırıp kulanıma sürecekti! Denktaş sonrası dikat etiniz mi; bizler dünyadaki bazı ayrıcalıklı çaptırma olsa da gündemimize sokmuyoruz. Oysa Denktaş, her konuda örnek gösterip “neden” sorusuyla da “KKTCLEŞTİRME” politikasını hep yaptı…..

Son olarak Denktaş Kosova olayını veya çaptırtarak Doğu Timoru bu konuda epey kulandı. Filistin sorunu ile Kuzey Kıbrısı özdeşleştirip kamuoyunda mavzeme algısı olarak kulandı. Birçok “akademisyeni” kulandırtıp, benzer söylemler veya kitaplar yazdırtı! Oysa, şimdi, dünya ağırlıklı olarak ırak Federal Kürdistan referandumu ile sonradan gelecek olan Katalonya benzerini tartışırken, konunun önemi nedeniyle Kuzey kıbrısta bunlar hiç konuşulmuyor. Aslında, eğer Denktaş sağken Kosova Adalet divanı kararı alınsaydı, bu tekrarlı pişirilen yemek gibi, hergün önümüze sürülecekti. Böylelikle Uluslararsı konularda bilgili olan insanların da gerçek görüşleri söyleyerek adeta kamuoyu yaratma şansı da olacaktı!****

Gerçekten, Kapitalist sistemde son dönemde önemli referandum tartışmaları yoğunlaştı. İşin daha da gerçeği, konulan iki projenin işleğiş sancıalrıyla bu koşul oluştu. AB oluşumu ile ulusal devlet yetkileri uluslar arası üst yapı veya yerel yönetimlere devredilirken, oluşan ekonomik krizlerden çıkılamaması ve yeni sınıfsal hareketlerin oluşmama sıkıntısı yeni dinamikler tetikledi. Dinsel idolojikleşme makro düzeyde gericilikle birlikte faşist unsurlarla gelişirken, mikro alanda da etnik kimliklerle ayrışmalar da sistemi zorlamaya çalışma potansiyele geldi. Burada sosyalistlerin çok önemli bir dikati ele almaları şart!

Genellikle sol hareketlerin önemli kısmı nernekadar öğretilere karşın yine de eleştirdikleri Ortodoks kalıplara zaman zaman saplanıyor. Kapitalizmin belirli dönemlerinde özellikle sömürge ülkelerin kurtuluşu için savundukları “ulusların hakını tayin” ilkesini, tekleştirip, koşulları düşünmeden tabulaştırma konumuna sokanlar vardır. Tekrar edelim: Ulusların kaderlerini tayin hakkı, sömürge ülkelerin kurtuluşu için temel alınarak, Sömürgeciliğe karşı savunulan politikaydı! Böylelikle sömürgenin bağımsız ülke olarak ayrılmasının imgesi oluyordu… Bu birinci nokta…..

Doksanlarda, Emperyalist uzmanlar yeni planları çizip, birçok ülkenin parçalanması için de etnik kimlikleri kulanıp etnik ulusal ayrıştırma amaçları da vardı. Genelde dinsel olgular kulanılırken, ülke parçalanmalarında milliyetci ırkçılık da kulanıma sokuldu. Bunun ilk lapratuvarı Yugoslavya oldu…. İki önemli uluslar üstü serbes piyasa merkezli proje vardı: AB ve BOP!

Bu planlar yapılırken de özellikle Ortadoğuda devlet kuramayan Kürtler hep konuşuluyordu. Ancak; bazı kapitalist kesimler, bu uygulamanın salt Ortadoğu veya Afrikayla kalınmayıp, AB içine ve hat ta zayıflarsa ABD için de mümkün olacağı uyarısı yaplıyordu. İskoçya ve Katalonya bunlardan birkaçıydı!

Özelleikle BOP projesindeki işkallerin başarısız olması kadar, yerine konulacak yeni rejim de olmayan yörelerde dini ve etnik kıpırtılar, ayrışarak güçlendi. Hat ta, Lipyada bu aşiretlere dek uzadı. Girilen kapitalist ekonomik krizden çıkılamaması, ısrarla kemer sıkma poliytikalarının uygulanması ve sınıfsal sol bakışın cılız olmasıyla da bazı etnik temli bölgeler eldeki kaynakları kendi kulanma adına ayrışma istemeğe başladı. Buna, başarısız olan, yolsuzluğa bulaşan politik partielrin de ayakta kalma adına etnik kimlikleri ayrışmada kulanınca “Barzani veya Katalon bazı milliyetci liderler gibi” olayı ayrışmaya dek taşıdılar.

Yukarda sıraladığım bazı koşullar, karşımıza ayrışma politikaları olarak geliyor. Merkezi devletlerin çürümesi ve yolsuzlukla boğulup adeta krizleri çözememe sonucu, nasıl ki güçlü faşist hareketler yaratırken, bazı ülkelerde de etnik kimlikli ayrışma olaylarını da tetikledi. Elbet hakların ezilerek kendileri için talepleri normalken, bazı çürüyen politikacıların da bunu kulanmaları, epey sıkıntı yaratmaktadır. Nitekim, Barzani bunu “hiçbir kürt bağımsızlığa karşı olamaz” merkezine alıp, dolan başkanlığını, yaptığı yolsuzlukları ve uyguladığı yanlışları örtme adına gündeme referandumu soktu. Birçok Kürt yapısı zamanı olmadığını ve Barzani gerçeğini bilmelerine karşın, özlelen ve fırsat görülen bağımsızlığa da direk karşı çıkamıyorlar. Çünkü referandum hep basit soruyla yapılır: “evet mi, hayır mı”! Başka seçenek de braktırmıyor. Görüldüğü gibi öyle basit denecek olay değildir. Salt ulusların tayin hakkı da değildir. Yerel koşullar, siyasal yapı, bölgesel hesaplar ve sistemsel konumların hepsinin birlikte ele alınma zorunluluğu vardır. Birisi eksik braklırsa yanılma da odenli olası.

Kısaca, yaşanan genel ekonomik aşmaz, bölgesel savaşların kağos dışında başka bir üretim yapmama durumu sonucu, bölgesel kırılmalar peşpeşe geliyor. Bunların doğurduğu çocuklardan biri de hep ertelenip artık karında tutulamayan etnik kimliklerin de fırsatı kulanma bebeği olmaktadır. Her olay salt kendi veya devletini değil, bölgesel ve evrensel sonuçlara açık etkiler yaratmaya adaydır. Boşuna değil, zamanında yazdığım gibi “EMperyalizim, Kosova oyunu ile yeni bir dönemi Adalet divanı kararıyla açtı” diye yazmadım! Nitekim, Kosova olayına karşı çıkanlardnan birisi de Katalonya sorununu yaşayan ispanya oldu. Buyrun yeni dünya dediğiniz gerçeğin bir resmi de böyle!Belli ki halkların ve ezilen sınıfların birleşeceği ezilen yapılanışı olmadıkça, krizlerle böylesi koşullar yaşanmaya devam edilecektir. Emperyalizim dinsel gericiliği ve faşizmi aşmazlarda hep tetiklemektedir. Bu fırsat içinde de belirsizlikte şanslarını kulanan etnik kesimler de olacaktır. Hele de uluslaşamayan ve politikacılarının ayakta kalma oyunu oynamak isteyen yapılar da oldukça, bunlar yaşanma eflasyonuna doğru gideceklerdir.

Tam da Denktaşın iç politikada kulanacağı ilaçların olduğu günlerden geçiyoruz. Buda buranın farkı. Onun için her birinin ayrı ayrı özelliklerini bilmeden aynılaştırmamak da önemlidir.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
358AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin