Kıbrıs işlerini tedvir ile görevli bakan geldi ve yaptıkları manidar bulundu. Dip Karpaz ziyareti, Hz. Ömer türbesi ve çevresi, Atlılar-Muratağa- Sandallar ziyareti, skandal Çanakkale gezisine çıkan öğrenciler ve velileriyle buluşma ve AKP’nn Kıbrıs temsilciliği denilen derneğin açılış töreni bir taraftan ve diğer şeyler…
Kıbrıs bakanı “KKTC” yönetiminin üç yıllık yapacağı her şeyi içeren programının uygulanma hikâyesini ele alan toplantıya katıldı ve bürokrasisi dahil hükümetinin başarısızlığını eleştirdi. Hükümet adına bir tepki veya açıklama yapılmadı. Bu arada başarısızlığı teşhir edilen hükümetin başbakanı böbürlenerek tek kuruşluk borcu olmayan hükümetiz ve ekonomik sorunumuz kalmadı, hepsini çözdük dedi. Halka da eğlence çıktı.
Bazıları böbürlenen başbakanı ciddiye alıp yalan söylemekle suçladılar, bazıları da ödenek olmadığı için pencereleri camsız okulları açmak zorunda kalan hükümetin borçları dolaysıyla ödenemeyen müteahhitlerin tepkilerini dile getirdiler. Ancak Başbakan aslında maliye ile ekonomiyi ayırt edemediği için ve bütçe ile ülke muhasebesinin farkını anmadığı ve umursamadığı için borcumuz yok dedi.
Seçenler utansın. Memurların da çoğunun oyunu alabilenler memurları ödeyememekten başka bir şeyden korkmuyor. Hesabını da ona göre yapıyor. Amma Kıbrıs bakanı Türkiye’den geldi ve seçim şampiyonlarımızı da onu denetlemekten uzak muhalefeti de aşağıladı. “Size para ayırıyoruz ama proje bile yapamıyorsunuz ve para elimizde kalıyor” dedi. Bu arada da kendi yerini de pekiştirdi. Meclis onaylamamış veya onayına yollanamamış demeden işlemeye başlattığı ajansın çabalarını da onurlandırdı ve Kıbrıslı DPÖ’nün programını da bir kenara attı ve vaatlerde bulundu. Artık gelişip Rumları da kıskandıracak refaha ulaşmanın zamanı, onlardan “Gelin de ekonomik iş birliği yapalım demeye mecbur olacaklar” iddiaları yaptı.
Böylece Rum tarafına da çözüm artık iki ayrı devlet olacak, siz de onaylayacaksınız mesajı verdi.
Açıkça milli tutum federal çözümün gündemden kalktığını göstermek oldu. Akıncı da halka BM’nin Güney seçimlerinden önce ciddi görüşme yapmayacağına inanmamızı sağlamaya çalışıyor. Umut yok deyip sıfır asker, sıfır garanti ve güvenlik önkoşulunu asla kabul etmeyiz diyor.
Halka ekonomik refah ve daha iyi bir idare vaadi verirken, kendi nüfusunu da artırıp daha adil bir temsil vaadiyle Kıbrıslıların ülkem deyip kendi iradesini koruma umudunu yok etmeye çalışıyorlar. Arkasında öteki dünyada cennet vaat ediyor. Daha koyu Müslüman olun, bu dünyaya fazla önem vermeyen kültürü aşılamaya çalışıyorlar.
Rum tarafını da Kıbrıslı Türkler çözüm yanlısı olmadığı inancına saha sıkı sarılmaları için tahrik olsun diye Maraş’ı açacağız, Rum ve Maronit’lere yardımlardan vergi almaya kalkmanın başka anlamı olur mu?
Dışişleri bakanının gerekirse ABD şirketlerini de vururuz dedirmenin anlamı ne ola ki? Karpaz açıklarında kaçak balıkçılara bile müdahale edemeyen bir yönetimden, kendine bağlı ne polis ne de asker olmadığı halde vururuz dedirten ne olabilir?
Milli görüş yeni politikasını açıkladı. Gerginlik artırılacak ve hayali devletin olan varlığı da eritilecek. Demokrasi var gibi göstermek artık önemini yitirdi, yedeğe alınacak. Göbeğinden bağlandı, su, elektrik ve yabancı nüfus etmenleri gerisini sağlayacak. Tek engel BM raporları, ABD Senatosu kararları, AB Kıbrıs politikası ve Kıbrıs’ın AB üyeliği yani dünya kaldı.
BM Güvenlik Konseyi’ne sunulacak olan Kıbrıs raporu örneğinde olduğu gibi… Hala yayımlanmadı ama haberlerde yer aldığına göre Maraş’ın Türk askerinin sorumluluğunda olduğu ve Akyar (Strovilya) kapısının statüsünü bile yineleyen karar rapor yürürlükteki tüm BM kararlarını anımsattı. Statükoda bir değişiklik ihlal demek olacak ve dünyayı etkileyecek.
Göze alırlar mı bilinmez ve hukuken son görüşmelerde bile BM’nin geçerli ve yürürlükte bir uluslararası anlaşma diye anımsatılan Kıbrıs Kuruluş anlaşmalarının parçası garanti anlaşmasını feda etmek Türkiye’nin işine gelecek mi, yoksa Kuzey Kıbrıs’taki fiili egemenliğini artırmakla mı kalacak yaşayıp göreceğiz.
Anlaşma mücadelesi verdiğini söyleyen muhalefet partilerinin dahi açıkça güvenlik ve garantiler deyip görüşmelerdeki Guterres sözlü görüşlerini suskunlukla geçiştirmeleri çok anlamlıdır. Halka Guterres’in ne istediğini ve ne beklediğini anlatıp BM’nin çabalarına destek olmaya çağırmamaları normal değildir. Çözüm isteyip de tek dayanağımız kalan dünyaya haksızlık yapıyor, yaptı nakaratlarına devam etmeleri çözüm isteyenleri oylarını almaktan başka kaale almadıkları anlamındadır.
Çözüm yanlılarının bir cephe oluşturamamaları ve mecliste olanların oy kaygısı ile ses edememeleri yüzünden mecliste olmayanların da çözüm yanlılarına onların varlığı yüzünden muhalefeti zayıflatıyorlar veya umut vermiyorlar görüşleri yüzünden seçimlerde seçenekler yaratamamalarının arkasında bu suiceneris durum vardır, aşka etmenler yanında…
Türkiye bizimle oynuyor. Parasıyla, açık gizli kuruluşlarıyla, nüfusuyla ve kurumlarımızı elinde tutarak oynuyor.
BM, AB, AK ve diğer uluslararası güçlerin desteği olmasa ne seçeneğimiz kaldı bir bakmakta yarar var.