yaklaşımlarÖzkan YıkıcıÖngörmekten günümüze geliş – Özkan Yıkıcı
yazarın tüm yazıları:

Öngörmekten günümüze geliş – Özkan Yıkıcı

Yeniçağ podcastını dinleyin

Dünya ekonomik krizi devam ediyor. Belli ki ne sistem bunu idare edemeiyor, gelecek için de çıkış reçetesi hazırlayamadı…. Genelin aynasından yerele doğru kayınca da Katalonya krizinden Kürt coğrafyası kağosları peşpeşe gelen çelişkili çalkantılar da yaşıyor. Bunlar ekonomik ve yerel alanda dünyada etki yaparken giderek faşist partiler veya Bonapartis tipi politikacılar da liderlik mertebesine seçimlerle geliyor. En net örneği, ABD başkanı Trump veya son Avusturya seçimlerinde faşist partinin artık dıştalan değil de hükümet ortağı olarak kabulenir noktaya gelmesidir. Bunlar gerçekten önümüzü görmekte zorlaştılan basit denecek , fakat, aslında oldukça karmaşalı yaşamsal önemli koşullardır…..

Şüpesiz bunlar tesadüfen ve hemen oluşmadı. Dahası; çok eskiden beri yapılan bazı “ön görülerin” gerçekleşmesinin de acı sonuçları olarak “göstere göstere geldi”! Zamanında bu oluşumları geleceğin “parlak günleri” olarak sunanlar vardı. Birielri de tam aksi, şimdi yaşanmışların olacağını ön görüyordu. ÖYle ki milyonluk dolarlı Akademisyenler ve önemli politikacılar bunları savunup sistemin artık kalıcılaştığını haykırırken, birielri de “yakında olacak felaketin” uyarısını yapıyordu. Bir farkla; övenler milyonluk dolarlı kesimelr veya sistemin güçleri olurken, karşıt görüş söyleyenlerin de salt aydın olma, ön görü ile geleceği okuyan “önemsiz” kesimlerdi! Oysa Seksenlerde başlayan, Doksanlarda alevlendirilen yapılanma ile “Neoliberal” süreç, baştan beri “yakında patlayacağı” önemli kesimelr tarafından hep uyarılırdı. Şimdi, Katalonyadan Iraka veya ABD semalarından Çin yörüngesine hep belirsizlik ile gelecek kağosları arasına sıkışıp kaldık…..

Son dönemde, özellikle Irak Federal Kürdistan referandumu ile Katalonyanın bağımsızlık oylaması sonrası, işler iyice karıştı. Aslında, bazı kağosların gündemleşmesi ile önemli biriken yanlışların ve yaşanan önemli krizlerin de örtülmesinde garnatür oluşturuyor. Dikat edin, Dünya artık genel krizlerle öylesine yaşama alışkanlığına geldi ki bunu dahi direk yaşamasına karşın, konuşmuyor! Bu dahi, bir çok konuyu anlatmaya yetiyor….

Basit olguyu da ekleyelim: Karıştırmamak gerekir! Özellikle de aydın ve demokrat kesimler bu aldatılmışlığa düşmemek gerekir. Ön görmek ile siyasal karar alma erki ayni değildir. Aydın ve bilimciler yaşamla oluşanı kavrayıp, koşulalrla da bunun gelecek sonuçlarını “Ön görmeğe” çalışırlar. Ön görmek ile siyasal karar alıp müdahil olmak ayni değildir. Siz, görüşlerinizle tahminler yaparsınız. Fakat, karar alma yeri olmadığınız için de bunu yönlendirme gücünüz yoktur… Bu farkı iyi bilelim….

Seksenler dönemi önemlidir. Sistem, girilen ekonomik krizden çıkışı, Neoliberal etiketli yapılanışla reçetelendirdi. Buna o günlerde önemli Aydın ve bilimci, önemli uyarılar yaptılar. Neoliebrbalizmin kısa dönemli olacağını, rahatlama getiremeyeceğini eldeki olanaklarla yazıp çizdiler. Gerçi, Sovyetlerin dağılması ile beklenen Neoliebral tıkanış biraz uzadı. Doksanların başında değil de sonundaki “Asya Kaplanları” kriziyle bu yapılanış miyadını doldurdu. 2007 yılındaki yeni Finansman kriziyle de hala debelenme kağosundan çıkılamıyor. Sihir denilen Piyasa kendini yenileyemedi. Sistemi kurtaramadı.

Yine ufak bir dikat! Çoğunluk şu algıyla hep yanıltılır: “Kriz odlumu, sanki herkes iflas eder” imajı oluştu. Oysa, Krizler döneminin de ilkeleri vardır. Bunu fırsata çevirenler de korkunç karlar sağlar. Almanya ve Çin bunun en net örnekleri. Kriz dönemiyle de ABD artık hegemonya gerileme dönemine girmesi, oluşan siyasal boşluğu da başka güçlerin dolduramaması sonucu da krizler yeni kırılganlıklarla adeta kağoslu karanlıklar üretme noktasına geldi…..

Doksanlar dönemi ise daha önemli tetiklemeler oluşturdu. Sovyetlerin yıkılması ile yeni pazarlar kazanıldı. Bu Neoliebralizmin krizlere girme dönemini kısa zaman olsa da Erteledi. Fakat, tek kutup kalma olayı, daha net piyasal oyunların da tetiklemesini artırdı. Stratejiler çizilip, bölgesel yeniden yapılanmalar tartışıldı. Siyasal adını “Kültürler tartışması, Siyasal İslam” gibi yeni kurumsalaşma politikaları gündeme sürüldü. Avrasya Stratejili Çin Kuşatmalı yeni hegemonist hesaplar planlandı. Ulusal devletlerin tasfiye edilerek, önemli güçler Uluslar arası yapılara devredilirken, hep “Ulus devletin piyasayı düzenleyici” rolundan dem vuruldu. Hem Uluslaraasılaşma, hem de yereleşme ikilemleri ile yeni piyasa modelinin çatısı çakılmak istendi. Yeniden yapılanma ile hem evrensel dinseleşme idolojikleşme ile Mikro düzeyde etnik kimlikler siyasal öncelikle uygulamalara konuldu. İlk deneğim de Yugoslavyada yapıldı.

Sadece Marksis veya aydınlar değil, önemli Kapitalist bazı akademisyenler de bunun tehlikeli olduğunu uyardılar. BOP ile oynanırken, Batı Avrupanın da sarsılacağını ve Katalonya gibi yörelerde ayrılıkların tırmanacağını hep belirtiler. Çoğuna hayal gelen yakın zaman öncesi bu tartışmalar, gelinen aşamada, sistemin milyonluk akademisyenleri veya güçlü politikacılar değil, karar yeri olmayıp, bilimsel ön görüyle uyarı yapan kesimler yeniden haklı çıktı. Bir farkla, hala bunları dikate alan sistem dahi yoktur…

İroniğe bakın; geçenlerde İMF ilginç bazı uyarılar yaptı: eşitsizlikten veya vergi olaylarını eleştirdi. Sanki, bunları senelerdir devletlere dayatan kendisi değilmiş gibi de işin içinden sıyrılmak istedi. Oysa, herkes biraz düşününce, tüm bu yanlışların, göstere göstere, salt birilerin gücüne güç katmak için uygulatan en baştaki yapı İMF oluyordu!

Şu resme bakın: Ortadoğu dinin kabuslu politikasında inanılmaz vahşetleri yaşıyor. Bunlar dün “bahar” diye kolayca yuturuldu. Artık dün Yugoslavyayı parçalamak için etnik kimlikleri kulananlar, şimdi kendi ülkelerinde krizin de tetiklediği eşitsizliklerle beslenen ayrışma olayları yaşanma sürecine girdi. İtalyadaki bazı yerlerin daha fazla özerklik, Katalonya bağımsızlık krizi, iskoçyanın tetikte beklemesi ve nicesi artık tıpkı 2007 krizi gibi, sömürge ülkelerde değil, sistemin göbeğinde yaşanmaktadır. Bunlar aşmazlar nedeniyle de bir çok ülkedeki seçimelrde dahi ırkçı partilerin yükselerek hükümet olma aşamasına geldiğine de tanık oluyoruz. Öyle oluyoruz ki doğalaşan bu koşul, artık anormal karşılanıp endişe dahi vurgulanmıyor….

Ayni rüzgar Kıbrısı da çoktan sarmaladı. Son seçimler “ister güney ister kuzey fark etmez” dönem etnik kimlik boşaltılan tuhaf milliyetcilik noktasına geldi.Bu resim acı ama çelişkili sonucu da haykırıyor. Seksenlerden beri uyaranlar haklı çıktı. Çoğu ön görüsü doğru oldu. Fakat, alacak da yok. Yine, bu krizi yaratanlar, göstere göstere bu yapıyı oluşturanlar çözüm bulma yolunda da kayboldular. Kriz ve belirsizlik ise faşizmin yükselip daha ırkçılaşan yeni kitlesel tehlikeleri de güçlendirimektedir. Artık, Ortadoğu veya başka sömürge ülke koşullarından değil, Batı Avrupada yükselen faşizim ile ayrışmaları birlikte yaşıyoruz. Sanırım, dünyanın merkezi ABD Trump liderliği ile kendi devlet içi çelişkilerin yansımaları bunun somut resmi oldu. Yöneten kesim ile kar sağlayan sınıfı yan yana koyun, Ortadoğunun merkez çekimli Sudili olayını da eklersiniz, nasıl bir dünyada yaşadığımızın direk fotoğrafıdır. ÖN GÖRMEKTEN GÜNÜMÜZE GELİŞ

Dünya ekonomik krizi devam ediyor. Belli ki ne sistem bunu idare edemeiyor, gelecek için de çıkış reçetesi hazırlayamadı…. Genelin aynasından yerele doğru kayınca da Katalonya krizinden Kürt coğrafyası kağosları peşpeşe gelen çelişkili çalkantılar da yaşıyor. Bunlar ekonomik ve yerel alanda dünyada etki yaparken giderek faşist partiler veya Bonapartis tipi politikacılar da liderlik mertebesine seçimlerle geliyor. En net örneği, ABD başkanı Trump veya son Avusturya seçimlerinde faşist partinin artık dıştalan değil de hükümet ortağı olarak kabulenir noktaya gelmesidir. Bunlar gerçekten önümüzü görmekte zorlaştılan basit denecek , fakat, aslında oldukça karmaşalı yaşamsal önemli koşullardır…..

Şüpesiz bunlar tesadüfen ve hemen oluşmadı. Dahası; çok eskiden beri yapılan bazı “ön görülerin” gerçekleşmesinin de acı sonuçları olarak “göstere göstere geldi”! Zamanında bu oluşumları geleceğin “parlak günleri” olarak sunanlar vardı. Birielri de tam aksi, şimdi yaşanmışların olacağını ön görüyordu. ÖYle ki milyonluk dolarlı Akademisyenler ve önemli politikacılar bunları savunup sistemin artık kalıcılaştığını haykırırken, birielri de “yakında olacak felaketin” uyarısını yapıyordu. Bir farkla; övenler milyonluk dolarlı kesimelr veya sistemin güçleri olurken, karşıt görüş söyleyenlerin de salt aydın olma, ön görü ile geleceği okuyan “önemsiz” kesimlerdi! Oysa Seksenlerde başlayan, Doksanlarda alevlendirilen yapılanma ile “Neoliberal” süreç, baştan beri “yakında patlayacağı” önemli kesimelr tarafından hep uyarılırdı. Şimdi, Katalonyadan Iraka veya ABD semalarından Çin yörüngesine hep belirsizlik ile gelecek kağosları arasına sıkışıp kaldık…..

Son dönemde, özellikle Irak Federal Kürdistan referandumu ile Katalonyanın bağımsızlık oylaması sonrası, işler iyice karıştı. Aslında, bazı kağosların gündemleşmesi ile önemli biriken yanlışların ve yaşanan önemli krizlerin de örtülmesinde garnatür oluşturuyor. Dikat edin, Dünya artık genel krizlerle öylesine yaşama alışkanlığına geldi ki bunu dahi direk yaşamasına karşın, konuşmuyor! Bu dahi, bir çok konuyu anlatmaya yetiyor….

Basit olguyu da ekleyelim: Karıştırmamak gerekir! Özellikle de aydın ve demokrat kesimler bu aldatılmışlığa düşmemek gerekir. Ön görmek ile siyasal karar alma erki ayni değildir. Aydın ve bilimciler yaşamla oluşanı kavrayıp, koşulalrla da bunun gelecek sonuçlarını “Ön görmeğe” çalışırlar. Ön görmek ile siyasal karar alıp müdahil olmak ayni değildir. Siz, görüşlerinizle tahminler yaparsınız. Fakat, karar alma yeri olmadığınız için de bunu yönlendirme gücünüz yoktur… Bu farkı iyi bilelim….

Seksenler dönemi önemlidir. Sistem, girilen ekonomik krizden çıkışı, Neoliberal etiketli yapılanışla reçetelendirdi. Buna o günlerde önemli Aydın ve bilimci, önemli uyarılar yaptılar. Neoliebrbalizmin kısa dönemli olacağını, rahatlama getiremeyeceğini eldeki olanaklarla yazıp çizdiler. Gerçi, Sovyetlerin dağılması ile beklenen Neoliebral tıkanış biraz uzadı. Doksanların başında değil de sonundaki “Asya Kaplanları” kriziyle bu yapılanış miyadını doldurdu. 2007 yılındaki yeni Finansman kriziyle de hala debelenme kağosundan çıkılamıyor. Sihir denilen Piyasa kendini yenileyemedi. Sistemi kurtaramadı.

Yine ufak bir dikat! Çoğunluk şu algıyla hep yanıltılır: “Kriz odlumu, sanki herkes iflas eder” imajı oluştu. Oysa, Krizler döneminin de ilkeleri vardır. Bunu fırsata çevirenler de korkunç karlar sağlar. Almanya ve Çin bunun en net örnekleri. Kriz dönemiyle de ABD artık hegemonya gerileme dönemine girmesi, oluşan siyasal boşluğu da başka güçlerin dolduramaması sonucu da krizler yeni kırılganlıklarla adeta kağoslu karanlıklar üretme noktasına geldi…..

Doksanlar dönemi ise daha önemli tetiklemeler oluşturdu. Sovyetlerin yıkılması ile yeni pazarlar kazanıldı. Bu Neoliebralizmin krizlere girme dönemini kısa zaman olsa da Erteledi. Fakat, tek kutup kalma olayı, daha net piyasal oyunların da tetiklemesini artırdı. Stratejiler çizilip, bölgesel yeniden yapılanmalar tartışıldı. Siyasal adını “Kültürler tartışması, Siyasal İslam” gibi yeni kurumsalaşma politikaları gündeme sürüldü. Avrasya Stratejili Çin Kuşatmalı yeni hegemonist hesaplar planlandı. Ulusal devletlerin tasfiye edilerek, önemli güçler Uluslar arası yapılara devredilirken, hep “Ulus devletin piyasayı düzenleyici” rolundan dem vuruldu. Hem Uluslaraasılaşma, hem de yereleşme ikilemleri ile yeni piyasa modelinin çatısı çakılmak istendi. Yeniden yapılanma ile hem evrensel dinseleşme idolojikleşme ile Mikro düzeyde etnik kimlikler siyasal öncelikle uygulamalara konuldu. İlk deneğim de Yugoslavyada yapıldı.

Sadece Marksis veya aydınlar değil, önemli Kapitalist bazı akademisyenler de bunun tehlikeli olduğunu uyardılar. BOP ile oynanırken, Batı Avrupanın da sarsılacağını ve Katalonya gibi yörelerde ayrılıkların tırmanacağını hep belirtiler. Çoğuna hayal gelen yakın zaman öncesi bu tartışmalar, gelinen aşamada, sistemin milyonluk akademisyenleri veya güçlü politikacılar değil, karar yeri olmayıp, bilimsel ön görüyle uyarı yapan kesimler yeniden haklı çıktı. Bir farkla, hala bunları dikate alan sistem dahi yoktur…..

İroniğe bakın; geçenlerde İMF ilginç bazı uyarılar yaptı: eşitsizlikten veya vergi olaylarını eleştirdi. Sanki, bunları senelerdir devletlere dayatan kendisi değilmiş gibi de işin içinden sıyrılmak istedi. Oysa, herkes biraz düşününce, tüm bu yanlışların, göstere göstere, salt birilerin gücüne güç katmak için uygulatan en baştaki yapı İMF oluyordu!

Şu resme bakın: Ortadoğu dinin kabuslu politikasında inanılmaz vahşetleri yaşıyor. Bunlar dün “bahar” diye kolayca yuturuldu. Artık dün Yugoslavyayı parçalamak için etnik kimlikleri kulananlar, şimdi kendi ülkelerinde krizin de tetiklediği eşitsizliklerle beslenen ayrışma olayları yaşanma sürecine girdi. İtalyadaki bazı yerlerin daha fazla özerklik, Katalonya bağımsızlık krizi, iskoçyanın tetikte beklemesi ve nicesi artık tıpkı 2007 krizi gibi, sömürge ülkelerde değil, sistemin göbeğinde yaşanmaktadır. Bunlar aşmazlar nedeniyle de bir çok ülkedeki seçimelrde dahi ırkçı partilerin yükselerek hükümet olma aşamasına geldiğine de tanık oluyoruz. Öyle oluyoruz ki doğalaşan bu koşul, artık anormal karşılanıp endişe dahi vurgulanmıyor….

Ayni rüzgar Kıbrısı da çoktan sarmaladı. Son seçimler “ister güney ister kuzey fark etmez” dönem etnik kimlik boşaltılan tuhaf milliyetcilik noktasına geldi.Bu resim acı ama çelişkili sonucu da haykırıyor. Seksenlerden beri uyaranlar haklı çıktı. Çoğu ön görüsü doğru oldu. Fakat, alacak da yok. Yine, bu krizi yaratanlar, göstere göstere bu yapıyı oluşturanlar çözüm bulma yolunda da kayboldular. Kriz ve belirsizlik ise faşizmin yükselip daha ırkçılaşan yeni kitlesel tehlikeleri de güçlendirimektedir. Artık, Ortadoğu veya başka sömürge ülke koşullarından değil, Batı Avrupada yükselen faşizim ile ayrışmaları birlikte yaşıyoruz. Sanırım, dünyanın merkezi ABD Trump liderliği ile kendi devlet içi çelişkilerin yansımaları bunun somut resmi oldu. Yöneten kesim ile kar sağlayan sınıfı yan yana koyun, Ortadoğunun merkez çekimli Sudili olayını da eklersiniz, nasıl bir dünyada yaşadığımızın direk fotoğrafıdır.

- Advertisement -spot_img
- Advertisement -spot_img
5,999BeğenenlerBeğen
796TakipçilerTakip Et
1,253TakipçilerTakip Et
358AboneAbone Ol

yazılar

Yeniçağ Podcastını dinleyin