Hafta sonu Pazar günü, istanbula uçtuk. Hem de oldukça pahalı bilet bularak…. Yapacak pek teklik tavır da yok! Geçirdiğim Biyonik göz operasyonu nedeniyle, ayda bir gitme zorunluluğu oluştu. Fiyat ne olursa olsun, sonuçta almak dayatısı vardır. Madem kontrol ve ayarlara gidiyoruz, arkadaşımla dedik ki “madem istanbula gideceğiz, birkaç gün önce gidip, yapılacak Kitap etkinliğine de katılalım” düşüncemiz de oluştu. Böylelikle “Dönünmez akşamın ufkunda” şarkısını dinleyerek yola çıkıp “Enginde yavaş yavaş” şarkısıyla da Salı akşamı adaya döndük. Hem fuara katıldık, hem de göz kontrolunu geçirdik. Bu konuda söylenecek epey söz vardır! Zamanı gelince bunları yerinde vurgulayacam. Fakat, eğer bu operasyonu bir şirket, vakıf veya medya yakınlarının tanıdığı geçirseydi, bizim basınımız bunu epey haber yapacaktı. Nitekim daha önemsiz konularda sırf reklam ve yakındaş nedeniyle bu tip haberleri medyada bolca okuyup gördük. Üstelik, Biyonik Göz olayı hem yeni hem de oldukça tartışılacak sağlık konusudur. Tabi, uluslaraası boyutu, ticari kural ile rekabet durumları da işin cabası. Yeni oluşu dahi basının hem de sağlımk bölümlerinin bunu örneklemlerle hemen ele alması gerekirdi! Ama, kimseden tıs çıkmadı. Bildiğim gerçeği yeniden kanıtıyla kendim yaşadım….
İstanbulda Fuara gidip hem gezdik, hem de bazı konferanslara katıldık. Kafamızı biraz dinlendirdik. Başka dünyalarda yaşadık.Özellikle katılımcılardan Kuba yazarının kitap tanıtımındaki eseri dikati çekti! Yeniden hem de Kübanın eldeki istihbarat belgeleri ile kitap oldukça önemli noktalara basıyordu. Birkaç konferansa katıldık. Bol bol kitap seyrettik, arkadaşım kitap da aldı….
Bizim makam katılımcılığı da vardı. Tesadüfe bakın, bazı kişiler bu sdantı ziyaret edip, kitap almak istediler. Pazartesi saat 6 . 30 sdamta kimse yoktu. Oysa, fuar yeri hala canlıydı. Bu olayı yazmasam çatlardım. Başka ülkelerdeki katılımlarda da benzer durumlara da tanık oldum….
İstanbul döneminde yine de akşamları şöylesine izlediğim bazı yerlerde haberlere de tanık oldum. Sanki, boşluğu hahaber, gelişme yarışına girme fırsatı gibi bana geldi. Dünya çapında paradoksal veya fay hat kırılmaları peşpeşe sarsıntı geçiriyordu! ABD başkanı Japonyada K. Kore ile yeni stratejik hedefine yönelik sert nutuklar çekerken, kendi ülkesinde “Teksasta” yine birisi silahla saldırı yapıp 16 kişinin canına kıydı. Sudi Arabistan ise Cuma makalemde braktığım ve Cumartesi gelişmeleri de geride brakaccak kararlarla sarsıntı geçirdi. Ama, dün Panamayken, şimdi Cenet belgeleri adıyla vergi vermemek için Vergi Cenetlerine kaçırılan para bilgileri de uçuştu. Bunlar sığ ilgime karşın, epey makale yazacak, bazı taşları yerinde oynatacak bilgilerdi……
İstanbulda şöylesine duyduğum gelişmeleri ele almak gerekir. Bunlardan bazılarını aşağda şöylesine yorumlayacam.
Birden, Panama belgeleri benzeri başka bir kırılma fayı da Cenet belgeleri adıyla piyasaya yayıldı. Bazı zengin kesimler, sırf vergi vermeme adına, orada paralarına dokunulmayacağı güvencesi ile ilgili yerlere paralarını hep aktarıyorlar. Geçenlerde yani bir yıl önce Panamada bir hukuk birosunun sızdırdıkları ile kimlerin vergi vermeme adına Cenetlere paralarını aktardığı zereciği ortaya binlerce belge ile serildi. Şimdi, Bermudada yine bir Hukuk şirketinin sızdırtığı belgelerle birçok sermayedar veya zenginin vergi vermeme adına Bermuda veya başka Cenet adalarına para sızdırtma bilgielri uçuştu.
İngiltere kıraliçesi, Perns Çals veya ABD Ticaret bakanının önemli şirketleri hemen göze çarptı. Madonadan önemli internet, telefon markalarının da isimleri eklendi. Artık tanıdık nice ismin, adı vergi vermemek için kaçırılan paralarını gözümüzün içine soktular….
Aslında bu yasa dışı değildir. Serdarın meşur sözü ile “yapılan yasaldır, etik olmayabilir” cümlesi şap diye oturuyor! Genel kapitalist sistem, hem kuralı koyuyor, hem de özellikle sermaye kesimine kaçma olasılığını da yasal olarak veriyor. Herkesi vergi vermek için zorlarken, ayni zamanda, bazı üst kesimleri de vergi vermeme adına, atresler de konuluyor! Türkiye de bunun net resmidir:Dün Erdoğan, halkı altınlarını bozmaya isterken, kendi başbakanının oğlu dahi vergi vermemek için Bermuda, Keymes adalarına paralarını yatırıyordu! Sistemin iki yüzlülüğü işte… Ayrıca, Panama belgelerinde birçok ülkenin adı geçti. Tabi bizimki de.. G. Korede başkan dahi bu rüzgarla yolsuzluk içeriği artırılıp kafası giderken, buralarda konu pek konuşulmadı. Böylesi hem net, hem de karışık bir Kapitalist gerçekle yeniden yüzleştik.******
Ben istanbula yolanmadan, Sudi Arabistanın ılımlı İslam siyasalığı üzerine makalemi yazdım. Daha makale bitip de gün Cumartesi olunca, gelişmeler devam ediyordu. Yolsuzluktan yakalanan birçok prens ve üst düzey kişi oldu. Lübnan başbakanı Riyatı ziyaret ederken, orada istifasını açıklıyordu! Mesaj, işler karışıyordu…
Nitekim, istanbulda arada duyduğum yeni haberler ise alışılan ülkeden gelecek bilgiler değildi! Düşürülen helikopterde ölen üst düzey kişiler, hedefe ısrarla iranın konulması, tutuklanan ve ölen üst düzey kişilerle birlikte, saray darbesi ismi konulması ve en önemlisi İsrail ABD eksenli politik ortak söylem kulanılması, konunun önemini bölgesel noktaya taşımasına yetiyordu….
Garip bir de simge konuluyordu: “ılımlı islama geçiş”! Bunun saçmalığını önceki yazımda açıkladım. Fakat belli ki ABD bu kuramı çok seviyor. Buna ek olarak, Sudilerin petrol şirketinin hiselerinin Nivyorkta piyasaya sunulacağı haberi de yeni pimin çekilişini işaret ediyor. Lübnan kirizini derinleştirme, irana karşı yönelme, Sudi Petrolunun piyasada şirketsel özeleştirilme hamlesi, yeni mütefik çizgisine girilmesi ve sarayda resmen prensler arasına dek tavsiye ile darbe yapılması önemlidir. Önemli ve karışık olurken, bu işlerin Amerikasız, İsrailsiz de olmadığı net açıklamalarla ortada. Belli ki Ortadoğuda yeni kağosların davetiyeleri dağıtılıyor……
Son birkaç söz de Sovyet devriminin 1 asırlık dönemine değinelim… Kimse bunu fazla konuşmuyor. Hele de solcu geçinen, sosyalistlik etiketini koyanların, 1 asırlık deneğimle yüzleşmesi gerekirdi. Peki, Sovyet devrimi olmasaydı sorusu sorulsa, sadece ilgili dönemin bölgesel etkilerine bakmak dahi yeterlidir….
Sovyetlerde devrim olmasaydı, Ortadoğu Türkiye dahil parçalanmış daha keskinleşen duruma gelecekti. Sovyet devriminde ilk yapılan hareketlerden birisi, hem Ortadoğu oynundan çekildi, hem de proje deşifre edildi. Böylelikle Türkiyenin doğusundan da çekilindi! Sovyet devrimi olmasa, Atatürk de desteksiz kalacak, üstelik doğuda savaşması gereken Rus Çarlık kuvetleri de olacaktı! Bir anlamda Türkiye Cumhuriyetinin kurulamama tehlikesi daha fazla olacaktı…Sovyet devrimi olmasa, Birinci paylaşım savaşı daha epey fazla sürecekti!
Sovyet devrimi, değişmez denilen Kapitalist yapıda yeni seçenek olarak iktidarı alabileceği de kanıtlandı. Dünyada başka seçeneklerin de olası olduğunu da kanıtladı. Sovyet devrimi ile sol artık devleti ele geçirmenin hayal olduğu koşuldan, olasıdır gerçeğine geldi. Sovyet devrimi ile yeni ikinci eksiklik olan yapılanma tartışmaları da oluştu.
Bunların toplamında ise neden Sovyetlerin hem de kolay şekilde yıkıldığının da konuşulması şart. Bunun ilk noktası da devrimle birlikte geçiş sürecinin ne olacağı sorusu vardır.
Birinci asrını dolduran Sovyetler devrimi, herkese eğer niyeti varsa alacağı ders kadar, olmazların da olası olduğunu gösteriyor. Ezilenlerin de iktidarı alabileceği gerçeğini ortaya serdi. Oysa, şimdilerde bu konuda dahi sıkıntı var. Dahası, Kapitalizmin kriz döneminde dahi, sol seçenek olamamanın sıkıntısını yaşıyor. Bunları dosça tartışmanın da zamanı, böylesi asırlık yıl dönümü oldukça tamamlayıcı günlerdir.