İhtiyacımız olan Seçim değil Çözüm ama egemenler bunu gözden kaçırmak için bir kez daha Seçim gongunu çaldılar. Gözlerden kaçırılan ise, Kıbrıs sorunundaki Çözümsüzlük! Parası ödendiği halde açılamayan Derinya Kapısı, Ekonomik Yangın ve Ocak’tan itibaren derinleşecek olan Ekonomik Kriz.
Seçime katılmakla, rejimi ve yapılan hukuksuz işleri de onaylamış oluyorsun
Bazıları seçimlere katılarak bazı şeyleri değiştirebilecekleri; yolsuzluklardan, hırsızlıklardan hesap sorulacağı ve hukuksuzlığa son verileceği iddiasındalar. Bir defa seçime katılmakla hukuksuzluğa ortak oluyor, Rejimi ve yapılan hukuksuz işleri onaylamış oluyor ve de ona legalite kazandırıyorsun…
43 yıldır denenmiş bir şeyi denemekte ısrar etmek ve farklı bir sonuç beklemek sanırım biz Kıbrıslılara has bir davranış biçimi..
Siyaset sorgulama ve sorun çözme sanatı değil de nedir?
Demek yapılan yolsuzluklardan hepinizde hesap soracaksınız? Serdar Denktaş Meclis kürsüsünden ‘’seçimde oy satın alındı’’ derken hangi siyasi parti bunu soruşturdu? Ejder Aslanbaba Meclis kürsüsünden binlerce doları fırlatıp “bunlar rüşvetin simgesi” derken hangi soruşturma açıldı? Dahası AB, Bankaların şeffaflığını test etmek için 3 milyon euro parayı hibe edeceğini söylediğinde Merkez Bankası, Bankalar ve Hükümet bu talebi reddederken siyaset erbabı siyasi partilermizin tümü bu durumu niye sorgulamıyorlar peki? Siyaset sorgulama ve sorun çözme sanatı değil de nedir?
“Müşavirlik”sistemini bile kaldıramıyorlar sen ye, ben yeyim durumcukları
Hep ayni nakarat: ‘’Sistemin içine gireceksin ki onu değiştirebilesin’’. Bu öyle bir şey ki sizi içinde dönüştürmekle kalmıyor, sıkı bir rejim fanatiği ve savunucusu da yapıyor. Örneği çok; son örnek Sn. Mustafa Akıncı. Seçilmeden önce neler söylüyordu, şimdi neler söylüyor. ‘’Aylar içinde çözüm’’ derken, şimdiyse “KKTC’nin sonsuza kadar yaşatılmasından” bahsediyor. Seçilmeden önce Derinya Kapısını dilinden düşürmüyordu şimdi ise adını bile anmıyor. Her ne hikmetse sistemle dans etmeye kalkanlar öğütülmüş buğday tanesinden beter olup Gramofon gibi hep ayni şarkıyı çalıyor ‘’Çözüm olmazsa yolumuza devam ederiz’’ Bırakın sistemi değiştirmeyi, herhangi bir yolsuzlığun üzerine bile gidemiyorsunuz. On yıllardır duyuyoruz ‘’Hesap soracağız’’ lafını. Bırakın hesap sormayı, birlikte hükümetler kurup birlikte suçlara ortak olup rantlar yaratıyorlar ve gazetelerimiz haliyle yolsuzluk manşetlerinden geçilmiyor.Daha dün koalisyon kurduklarını çok çabuk unutup birbirlerini hırsızlıkla suçluyorlar Bunları geçtim, toplumun kanayan yarası olan rejimin sunduğu rüşvet olarak bilinen bir “Müşavirlik”sistemini bile kaldıramıyor ve ittifak halinde yeni müşavirler atıyorlar. Sen ye, ben yeyim durumcukları! Sarayın tepesinde de durum farklı değil. Örneğin Sn. Akıncı örtülü ödeneğin kaldırılacağını söylüyordu.Şimdi tepe tepe kendisi kullanıyor. Sistem bunların kaldırılmasına izin vermiyor ve hiçbir konuda irade duhul olmuyor ama onlar ‘’sistem değişecek’’ ‘’hesap soracağız’’ ‘’hep birlikte yapacağız’’ gibi klişeleşmiş sözlerle insanlarımızı kandırmak için yollara düşüyorlar.
Boykotçulara saldıranların bu ülkede faize faiz ve İTEM yasasını çıkardığını unutmamak lazım
İnanan var mı bilinmez ama sokaktan ‘’Boykot’’ sesleri geldikçe çıldırıp politikalarını anlatmak yerine
Boykotçulara saldırıyorlar. Hatta o kadar ileri gidiyorlarki Ana muhalefet partisinin genç çocuğu Armağan Candan Mecliste ‘’Halkın bu seçimleri boykot etme hakkı yoktur’’ diyecek kadar kendini kaybediyor. Eski Genel Sekreter Kutlay Erk de saldırmakta geri kalmıyor ve sistemin adamı olarak durdukları çizgiyi de açıkça gösteriyor.
Erk ve Candan’ın Boykotçulara saldırması ayni zamanda gizli bir korkunun da ifadesidir.Ülkeyi Boykotçular yönetmiyor ki de onlara saldırıyorsunuz? Kaldı ki sandığa gitseler bile size oy vereceğini nereden biliyorsunuz? Onların korkusu rejimin ifşası ve yıkılacak olmasıdır. Bu yüzden rejim adına herkesi sandığa götürmek istemekte, kendilerini orada tutan statükoya diyet borçlarını ödemektedirler.
Boykotçulara saldıranların bu ülkede faize faiz yasasını çıkarıp emekçinin defterini dürenler olduğu gibi çıkardıkları İTEM yasası ile bu ülkede Barışı dinamitleyenler olduğunu da unutmayınız.
Boykot siyasi bir tercih, bir duruş, siyasetçiyi de tımar etme aracıdır
Boykot sesleri sokaktan daha gür geldikçe akla ve Gerçeğe daha çok değindikçe düşmanlarınız da doğal olarak artıyor. İşte bu yüzden anti Boykotçular hep bir araya gelmiş ve Boykota öcü muamelesi yapmaktadılar.En çok kullandıkları argüman ‘’Sandığa gitmezsen o kazanacak!’’ İyi de sandığa gitmekle ne kazandık bugüne kadar? Yeni yüzlerin de eski kafaların ve sistemin uzantısı olduğunu deneyimlemedik mi? Yoksa aday patlaması yaşanan ve halkla organik bağı çoktan kopmuş Akademisyenler ordusu mu bizi bu bataklıktan kurtaracak?
Boykot siyasi bir tercihtir. Dünyada çok yaygın olarak kullanılan bir yöntem olmakla birlikte siyasetçiyi de tımar etme aracıdır. Son örnek Polis emeklilerinin tutumu ‘’Polis sandığa gitmeyecek’’ söylemi bile yetti ve hemen akbinde Bakanlar Kurulu yasayı Meclise gönderdi bile.
Boykot politikası işte böyle siyasetçiye sopa göstermekle kalmaz sınır ötesine ve dünyaya da küresel bir mesaj verir:‘’Biz bu rejimi Kabul etmiyor, reddediyoruz’’.
Parası ödenmiş bir Derinya Kapısını açamıyorlar ama yenilen pehlivanlar misali seçimde ısrar ediyorlar.
Boykotun yıllardır savunucusu Yeni Kıbrıs Partisine her fırsatta saldırıp onu sürekli karalıyorlar. Halbuki YKP seçimlere karşı olan bir parti değil. Boykot etmesinin sebebi, ülkedeki seçim koşullarının normal olmadığını söylüyor.
ABD, Almanya ve Japonya’yı işgal ettiğinde oraya Conileri taşımadı ama
YKP dış ilişkiler sekreteri Kıbrıs’ın kilometre taşlarından Alpay Durduran; ABD ikinci dünya savaşın da, Japonya ve Almanya’yı işgal ettiğinde orada da seçimler olduğunu, ama demokratik bir şekilde yapılıp demokratik kriterlere dikkat edildiğini ve nüfus taşınmadığını böylece demokrasinin tekrar yeşerdiğini, günümüzdeyse Filistin’in İsrail işgali altında olmasına rağmen nüfus taşınmadığını, demokratik kriterlere azami dikkat gösterildiğini söylüyor. Dahası YSK seçmen sayısında 14,000 kişilik bir artıştan bahsediyor.Yani bir önceki seçime göre % 8’lik bir artış söz konusu. İstatistiklere göre küresel nüfusun artış hızı yılda %1.14, Türkiye de % 1.69 ve güney Kıbrıs da 1.09.Bizde ise %2 civarındaki oranla çarpıklık ayan beyan ortada. Böylesi bir ortamda seçim koşullarının var olduğundan bahsediyoruz. Ama partilerimiz bu gerçekle yüzleşmek yerine populizm yaparak sisteme dört elle sarılıyor ve bu konuda tıs yok.Egemen Bağış’ın vatandaşlığını “iptal edeceklerini’’ seslendirirken onbinlerce gayrı yasal vatandaşı bağışlamış oluyorlar. E Egemen’i de bağışlayın!
‘’Yapılacak olan seçimle irade tamamen devrediliyor’’
14 bin oy artışı ayni zamanda seçilmiş Mağusa ve Lefkoşa belediye başkanlarının toplam oyuna eşit bir rakamdır. Bu rakamlar herkesi dehşete düşürmesi gerekirken siyasi partilerimizin gözlerini kapayıp sidik yarışına girmesi, rejimle nasıl içli dışlı olduklarını da gösteriyor. Yapılacak olan bir seçim değildir aslında; bir Acentalık yarışıdır.İşte YKP bunu reddediyor, seçimleri değil… YKP Genel Sekreteri Murat Kanatlı ise yapılacak olan seçimlerin seçimden çok bir Acentalık yarışı olduğuna dikkat çekip,bu yapılacak olan seçimle iradenin tamamen devredileceğinin altını çizip,mücadelenin Sokakta kazanılacağına vurgu yapıyor. Nitekim Ekonomi Bakanı Sunat Atun’un ‘’Milli varlıklarımızın Türkiye’ye devredilmesi gerektiğini’’ söylemesi, Kanatlı’nın yaptığı uyarının ne kadar yerinde olduğunu gösteriyor.
Kıbrıs sorunu çözülse EURO’ya geçilse 43 yıldır çözülemeyen döviz krizi de son bulacak
Seçimler 43 yıldır yapılıyor ama halkın iradesi sandığa bir türlü yansımıyor.Herkesin şikayetçi olduğu bir Müşavirlik kurumunu iptal edip rüşvete son vermedikleri gibi, Derinya Kapısının eyleminde ise iradesizlik örneği sergiliyorlar. Düşünün; siyasi partilerin tümü ikibuçuk yıl evvel ilk kez bir eylemde birlikte hareket ediyor. Sivil toplumun tamamının katılımı ve halkın desteğiyle müthiş bir eylem yapılıyor. Parası da AB tarafından sağlanıp, iki liderin açılması için ortak karar üretmesine ve gazetelerin konuyu sürekli işlemesine rağmen ortada hala daha açılacağına dair bir tarih yok ve tarihi veren de yok! Ama seçim gongu çaldığı için 3 yıl görevde olup da bir şey yapmadıkları halde, toplum baskısından dolayı hep bir ağızdan haykırıyorlar: ‘’Derinya Kapısını açacağız’’.Tablo bu kadar vahim yani!
Pekala, vatandaşın erimesine sebeb olan döviz krizine karşı siyasi partilerimizin bir çözümü varmıdır? Kocaman bir Hayır! Halbuki Derinya kapısı açılsa güneyden gelecek yüzbinlerce turistle bölgesel bir rahatlama olacak. Kıbrıs sorununu çözme durumunda ise Euro’ya geçeceğimizden, 43 yıldır çözülemeyen döviz krizi de son bulacak. Denklem bu kadar basit yani. Dövizde ve ekonomide kriz, yemeyen keriz. Biz bunların hepsini yeriz!
Boykot siyasetçiyi tımar etme aracıdır
Gelelim seçim vaatlerine. Tam gaz arsa dağıtımı yapılırken Kıbrıs sorununu çözmek mümkün mü?
Bilinsin ki bunu ister UBP, ister CTP, ister herhangi bir başka bir parti yapsın Kıbrıs Sorunun çözümüne yardımcı olmaz. Aksine düşmanlığı ve bölünmüşlüğün şartlarını kalıcılaştırır.
Kemal Dürüst seçim rüşveti olarak Güzelyurt da ‘’Daha binlerce arsa dağıtacaklarını’’ söylerken insanımızın her gün telef olduğu yollarda daha güzel, daha güvenli yollar yapacağını söyleyemiyordu ama. Meclisteki siyasi partilerimizin güvenlik politikalarında da birlikte hareket etmeleri, hem güdümlü olduklarını gösterir hem de bizi ilelebet çözümden uzak tutar. Unutulmasın ki ‘’ne pahasına olursa olsun güvende olmayı istemek kadar güvenliği tehdit eden başka hiçbir şey yoktur’’
Seçim vaatlerine dönersek, uzun süredir çözülmeyen saatleri geri alma konusu seçim gongunun çalınması ile birlikte bir anda çözülüyor. Yılbaşında verilen 13’üncü maaşlar ilk kez tartışma konusu yapılmıyor. 1 ay önceden ödeneceği müjdeleniyor. Girne’de okulsuz kalan çocukların sorununa hemen çözüm getiriliyor. Polis emeklilerinin erken emeklilik için ‘’Boykot’’ kararı alacağı söylemi yasayı daha ertesi günden Bakanlar Kurulu’ndan Meclise taşımaya yetiyor. Tabii Polis arkadaşlar burada bir tek kendilerini düşünmüşler ve maalesef boykotun toplumsal boyutunu göz ardı ederek rejjimin sigortası konumunu kullanarak taleplerine karşılık görmüşler.
Sandığa gidenler dövizden şikayetçi olmasın
İradenin olmadığı yerde müdahaleleri de unutmamak lazım. TC Başbakan Yardımcısı Akdağ’ın ‘’KKTC’de seçim arifesinde milli gelirin 25 bin dolara çıkartılacağını ve şehir hastanesi yapılacağını” söylemesi bir müdahaledir. Finale doğru başka müdahalelerin olacağından kimsenin ama kimsenin şüphesi olmasın. Lafı fazla uzatmayacağım: Son söz olarak Sandığa gidenler, dövizden şikayetçi olmasın. İşgücümüzün % 75’inin yabancı kökenli olmasından ve çocuklarının iş bulamamasından da şikayetçi olmasın. Geleceği görememekten ve ilkel sorunlarla içiçe yaşamaktan hiç ama hiç şikayetçi olmasın.
Çünkü hem Sandık, hem Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi hem de bu şikayetlerden uzak durmak yanyana olacak şeyler değil!