Farkındayım; peşpeşe iki yazı yazıyorum. Son süret olan ve direk hem şimdi, hem de geleceğimizi etkileyecek olaylar yaşanıyor. Burada işler tam aksi yörüngede oluşup, bunlarla ilgilenen de yok. Kimisi çıkardan, kimisi de ilgisizlikten, direk çenberinde olduğumuz gelişmelere şu veya bu nedenle dokunmuyor. Medya görevini yapmayarak, adeta resmi onaylı bir çok isimlendirmenin içeriğini dolduruyor. Akıl tutulması, yüzleşmeden kaçma, cihaletle davranmanın prim yaptığı koşulalrla savrulmaya devam ediyoruz. Değişim kelimesi ile “bana da verin” kısgacına sıkılıp kalındı. Halbuki, değişim önce yaşanan yanlışı seslendirmekle başlanıp, bunu değiştirmek için örgütlenip kitleseleşme hamleleri ile başlar. Bizde artan “değişim” kelimesi ile hiçeleşrek ayni çenberde dönmenin koşulları oluştu. Seçim döneminde dahi bu kırılma yerine, ayni eksende buluşmayla noktalanıyor….
Ayni cümleleri tekrardan yazmak sıkıcıdır. Fakat, yaşanan bu olduğuna göre de uyarıları tekrarlamak da galiba şansız kaderimize kalıyor. Öyle bir sığlaşıp kalındı ki dünyada dahi bizi direk ilgilendiren ve konuşulup yazılan konuları da burada pek raslamak mümkün olmuyor. Birkaç kesimi dışta brakırsak, Sarraf olayı, Man adası, bölgesel yeniden ayarlar ve ekonomik krizin vurup dövizle yakan bölümleri dahi temel nedenleriyle hiç tartışılmıyor. Palyatif bilim tipli garip akademisyenlerimizin de sayısı bu cihalet sıkışmasında, bol medya aynalarında da çoğalıyor. Neyse; konumuz ayni gerçekleri uzun uzun yazmak değildir. Son ABD merkezli olan gelişmelerle eksik kalan ABD ayağından söz edecem….
ABD sistemin süper gücü olduğu, hegemonyacı merkezi halinde konumlandığını en cahil kişiler dahi kabulenir. Öyle kabulenir ki Kıbrıs sorununda dahi onca Türkiyeleşme hamasetlerine sarılanlar dahi “Amerikanın ne diyeceği önemlidir” itirafını dahi yaparlar. İşte bu ABD, son günelrde oluşan yargı eksenli gelişmeler oldukça sarsıtıcı sonuçlara da gebedir. Orada olan yargılanma süreçleri, sadece yargısal değil sistemsel etkileri de olacağı malumdur.
Özetleyelim: Türkiyeden bölgesel ülkelerin sarsıtıcı ekonomik trafikli Sarraf tanıklı Atila yargılanması yapılıyor! Eski başkan danışmanlarından Flint itirafla yeni Uluslar arası ilişkileri sarsacak ve Türkiye hakında itirafların da olacağı dönem de hızlandı. Bukadarla kalınmıyor: sadece Türkiye eksenli veya itiraflı yargılamalar değil, ABD başkanı Trump da bu yargıdan nasibini alıyor. Nitekim, Trump başkan olduktan sonra, önemli bir çok kabine veya danışman arkadaşını bu yolda kaybetmiştir! Bu bilgielr dahi ABD merkezli yargıda sadece Türkiye veya Rusya alakalı sorgulamalar değil, başkana uzayan önemli hukuksal hamleler sürmektedir….
Bunun basit çıkarsaması şu: ABD devlet içi çelişkielr yargı ile hükümet arasında dahi yoğunlaştı. Uluslar arası ilişkielrde resmen devlet içi çelişkilerin yanına eklenen önemli siyasal hukuk sayfası haline gelindi. Devlet içi ortak politik kırılmalar, siyaset hukuk ikilemleri yönetme şeklini olumsuz etkilerken, uluslararasına yansıyış ile hegemonyadaki alınan siyasal yenilgi yanına önemli müdahale edememe esrümanını da koymaktadır. Ortadoğuda özellikle Suriyede girilen başarısızlıkla Rusyaya kaptırılan diplomasi alanına, devlet içi çelişkili açıklamalarla Pentagon başkan ikilemlri de eklendi. Trump baştan beri Suriyedeki Obama politikasını eleştirirken, Rusya ile yakınlaşma savunusuna girerken, Pentagon özellikle Suriyede tam aksi kararlar alıp uyguluyor. Trumpun aldığı ve yargıyla taşlandırılan ekibini kaybetme süresi ile birlikte, askeri kökenli karşıtların çevresinde konumlanmasını da getirdi. Öyle bir ABD politik eksen oluştu ki Trumpun önemli demeçlerinin dahi tam aksinin olma ikilemleri artık normal hal aldı. Buda Trumpun bir takım açıklamalrının dikate alınmamasını da getirdi. Buna, gerileyen ABD hegemonyasının dünyada yaratığı boşlukların sorunlardaki kağoslama ile genel ekonomik krizde hala çıkılamazken, yönetememe sonucunu da karşımıza getiriyor…..
Bu çelişkili yönetim ağında bir de yargısal hamleler ters yönde etki yapmaya hız verdi. Türkiye ABD yelpazesi Sarraf tanıklı dava ile resmen yeni gelecek kırılmalarına adaydır. Buna Flintin de itirafa katılması ile aslında bazılarını bildiğimiz, bazıları da yeni bilgielrle resmen sistemin kirli çirkin yüzünü de yeniden yakalayacağız. Dikatli olunması gereken duruş ise bunların itiraf olduğu, bir çok gerçeğin tekrarı yaınında güçler dengesine göre de yeni itifaklarla,politik hamlelerin de amaçlanacağını gözden kaçırmayalım. Bir anlamda hem kirli idiyalar peşpeşe vurgulanacak ken, bazı yeni politik dengelere ve tasfiyelere yönelik de öne çıkarılacak olgular da olacaktır. Nitekim, Trump konusunda Rusya ile yakınlaşma politikasına savaş, daha seçilir seçilmez başlandı….
Demek ki, bildik hegemonist ve tek güç aBD gerçeği artık karşımızda yok. Ancak, Sarraf olayı gibi Türkiyenin çözmeyip bunu fırsata çevirme devlet içi çatışma dönemi gibi olaylar, şimdi ABD merkezinde, yargı kurumunda yeniden masaya yatırıldı. Tabi ki gelişmeleri yapılan hatalarla tekrardan ele almamak da gerekir. ABD kendi çıkarına ve son gelişmelerde iç çelişkilerinin de etkileriyle adım adım yol alacaktır. Biz, ABD gerçeği ile yaşanan olayların gerçekliğini iyice ayrışarak ele almamız şart.Buda oldukça önemli ayrıntıdır. Gerileyen hegemonya ile yönetim içi çatışmalı ABD yargısında elbet kuvetler ayrımlı gerçeği de vardır. Bunları tıpkı basit bizlik olaylar gibi, en çirkin uyuşturucu veya öteki kirli ilişkileri “Rumculukla” örtmemek de önemlidir. Şimdi, aynen Türkiye ABD ilişkisi ile yargısal itirafları direk birbirine karıştırmama ve her birini kendi yerine doğru koymak önemlidir. Türkiyenin iran politikası ile ortaya çıkan Sarraf olayı ile simgeleşen konuda mutlaka ayrıştırılması gerekecek olgular da oalcaktır.
Şu yanlışa baştan düşmeyelim: ABD dış politikasına dayalı uygulamalrın doğruluğu her zaman sorgulanmalıdır. Küba, iran gibi anbargolar yanlıştır. Yalnız: siz hem yanlıştır deyip şakşak yapacaksınız, hem de gizlice ama herkesin bildiği ilişkielrle kirli rüşvet ağı da oluşturursanız, burada ayrışma olur. Başka noktaya geçmeden şu anımsatmayı da yapalım: ırak iran savaşında da batının önemli ülkeleri irana anbargo koydular. O zaman Türkiye irana karşı koyulan anbargoya katılmlayacağını direk olarak açıkladı. Halbuki son iran anbargosuna karşı çıkmadı. Sadece “mütakabatla” bazı ilişkiler sürdürüldü. aBD de ses çıkarmadı!
Gelelim öteki önemli ince unuturulan noktaya: ABD kendinin koyduğu anbargolarla B.M. kararlı anbargo kararları ayni değildir. Amerikanın koyduğu anbargolara uymak zorunlu değildir. Bunlar genellikle karıştırılır. Ayrıca, ilgili ülke koyduğu anbargoya uymayan kuruluşlarla da sorunları yaşanır. Fakat önemli hukuki bir ilke vardır! Siz eğer “tıpkı Türkiyenin de ceza yasasına eklediği fıkra gibi” yaptığınız devletler arası protokol ile ilgili ülkede yapılacak yargı kararını aynen kabulenirseniz, o zaman ilgili ülkedeki yargı kararı da sizi hukuken bağlar. İşte Türkiye ABD ile böylesi anlaşması da mevcutdur…..
Gördüğünüz gibi bilgielr çıktıkca, işler karışıyor. Sistemin adı ve yaşanan genel ekonomik krizi, gerileyen hegemonya ile oluşan boşlukların da etkilerini yan yana koyunca ne mi olur! Kuzey kıbrıstaki gibi ilgisiz kalıp, Amerikancılık oynayarak, Türkiyesiz olmazlıklarla örülerek yaşama devam edilmesi mi öncelikli!Bunları mutlaka düşünmek gerekir. Ama, önemli olan, gerçekten dünya hem kriz hem savaşlar bir tarafımızı sarmalarken, bu koşulların kirli çirkin kazançlı fırsat pencereleri de peşpeşe açılıyor. Hatırlayanlar bilir: kıbrısta savaş dönemi duvarlar örülüp en keskin Rumculuk karşıtları suçlamaya dek uygulanırken, kaçakcılık ve öteki kirli ilişkiler de alıp başını birilerinin ceplerini doldurtu. Bunalrla hala yüzleşemedik.