Yanlışa düşmemek için, sadece söyleneni değil, yapılanı da bakarak sonuca ulaşmanız şart. Günümüz kriz koşullarında, dış politika ile yetinmeyerek, onun ayni zamanda içe yönelik yönünü de birlikte yakalama tamamlayıcılığını yapmalısınız. Günümüzde yaşanan gelişmeleri, salt güncel bilgielrle değil, onu birikip patlamaya getiren geçmiş nicel bulguları da öğrenerek yorumlamak gerekir. Tek tip medya ile algı operasyon tarafcılığına takınmamanız şart. Takılırsanız, sonradan en azından söyleyip de yanlış çıkan geçmişinize bakarak, “bu yanlışı nasıl yaptım” sorgulanmanıza düşersiniz. Özetlenen basit ilkeler, aslında konuları anlamakta önemli kurallar olmaktadır. Üstelik, bilmeden öğrenmiş halinizle bildiğinizi zanetme noktasına gelince, yanlışları veya çirkefleri savunan kulanıcı aptal olmaktan kendinizi kurtaramazsınız……
Kısa dikate getirilen bazı ilkeleri tekrardan özetledikten sonra, şimdi dalalım konumuz başlığındaki yörüngemize….
Aralık ayının sonuna geliyoruz. Yeni yıla artık günler kaldı. Kuzey Kıbrıs yörüngesinde değişken iklim koşullarında da seçim döneminin artık sonuna yaklaştık. Defalarca yazdığım gibi de seçim dönemi politik bakımdan düşünsel eksenli oldukça sığ geçiyor. Bu sığlık daha baştan genel gerçeklerin konuşulmamasını, konuşulur gibi olunan sorunların da nedenlerini hiç sorgulamadan, sanki benzerli imajlı bir süreç yaşanmaktadır. Bu koşul, olmaması gereken dedikoduların yapılmasını, düşünülmeden şov algıların da önemli gündem olmasını da getiriyor. Bu konuda son dönemdeki politik sığlaşma nedeniyle Serdarın gündem olma hızını yine alamadığını gördük. Özellikle Gezici Anketin yaptığı araştırmanın sonuçlarına hemen tepki koydu. Tuhaf anket tartışması beraberinde garip romantik Kıbrıslılık duygularını da taşıdı. Konu olmayınca da bu gündeme iyice yerleşti. Suçlamalara sonuçta TAK da katıldı. Burada da suçlamalar bir yana, zamanında kendi haberlerini ve açıklamalarını yayınlamadığı için TAK suçlaması yapanlar, şimdi Serdarın yanında Gezicinin anketini açıklamadığı için de destek sırasına girdiler.
Anketler konusuna fazla girmeyecem. Zamanında yeri geldiğinde yazdım. Kamuoyunda gerçekten karşılığı artarsa, ufak bir anımsatma yaparım. Yalnız, bir çok anket yayınlandı. Nedense Serdarın da tetiklemesiyle, sonuçları beyenmeyenlerin de fırsat beklediği ortamda, konu günlerdir konuşuluyor. Böylelikle, kimisinin imaj yenilemesine, kimisinin de Kıbrıslılık ruhunun rahatlamasına neden oldu. Eskiden ayni yanlışı Derviş Eroğlunun Kıbrıslılık tahminleri ile rahatlama duyguları damıtılırdı. Fakat, gerçekten Serdarın son seçim süreçlerinde açıklamaları ve seçim rüşvet ilişki sözleri seçim süreçlerinde oldukça yaşanır hale geldi. Bakalım, şimdi bu çıkışlar Serdara ne derecede yardımcı olacak! Ayrıca, düne dek TAK ajansına sansür diyenlerin, Gezici olayındaki değişik duruşları, kaç gün daha ayni eksende kalacak?…..
Kuzey Kıbrıs seçimlerinden söz ediyoruz. Temel denilen Kıbrıs sorunu da nasibini aldı. Sanki, dün görüşmeler kesilmemiş gibi, ilerisinde ne oalcak sorular yokmuşcasına,konu gündemde yok. Tıpkı seçim öncesi konuşulan öteki sorunlar gibi… Bu arada garip başka ironi de yaşandı. Türkiye Cumhur Başkanının Yunanistan ziyaretiyle, özellikle adada “çözümcüler” yapılacak açıklama ile mavzeme beklediler! “Erdoğanın da dediği gibi, görüşmelerle çözüm isteniyor” ezberine çok ihdiyaçları vardı. Akıncının dahi bu kelimelerden kopması onlara gereken dersi vermedi. Nitekim, Erdoğan Atinaya giderken, yandaş bazı parti gazeteleri, arada bu beklentiyi yazdı. Fakat, Yunanistanda Lozan sorgusu ve Kıbrısla alakalı burasının beklemediği sözler gelince, bu ziyaret de Kuzey Kıbrısta duyulmadan gelip geçti.
Halbuki ne güzel olacaktı: Baharda Kıbrısta görüşmeler başlama olasılığı var cümlesi birielri için sığ koşulda iyi ilaç olacaktı! Buda imdada yetişmedi.Yunanistan gezisi ile tartışılanlara pek dokunmak istemediler. Hele şu Lozan konusu veya müftülük yapısı burası için önemli esrumandı. Sahi; Kıbrısta da hem müftülük adıyla yapılanış ve güneyde de kilse var. Şu sorguyu yapalım: hangi Müslüman ülkede müftülük seçimle yapılıyor! Oysa, hristiyanlarda kilise için ve özellikle patrikler için seçimler yapılır. Yunanistan gezisinde hem müftülük hem de Lozan iyice ısıtılıp probagandalaştırıldı. Tabi, Lozan anlaşmasının salt Türkiye Yunanistan değil, bir çok dönemin devletleri tarafından onaylanıp, uluslar arası anlaşma halinde, Türkiye cumhuriyetinin kuruluşunun belgesi olduğu nedense son dönemde iyice silikleştirilip, basit iki ülke anlaşması gibi sunularak, bunun üzerinden gelecek hesaplarının yapıldığına tanık oluyoruz.
Bunlar Kuzey Kıbrıs semalarından geçmedi. Güneyde de seçim rüzgarları esmesine rağmen Yunanistan ziyareti ve bazı acıtıcı tartışmalr da sesizce geçirildi. Kendi, teslimiyet Kıbrıslılık sığ döngüsünde seçim sürecini yaşamaya devam ediyoruz. Sağ olsun Serdar Denktaş arada bir şeyler söylüyor ve çatışıyor da günlerce gündem yaratılıyor! Bu koşuldan çözücü politikalar çıkarmı?*******
Fazla uzağa gitmeden, Kudüse dek uzanalım. Şu Kudüs halkı gerçekten oldukça şansız. Şehirlerinde rahat yaşayamıyor. Dünyanın Kutsal kenti olarak tüm dini ağırlıklar oraya çöküyor. Kimse sormuyor, “Kudüs halkı nasıl yaşamalı”! Başka konular gündeme geliyor: şehir kimin kutsal merkezi olup, ötekinin tüketilmesi gerekiyor! Dinsel evrenseleşmenin kardeşlik değil de kin ile kan taşıdığının en canlı kanıtı Kudüstür. Tabi başkalarına da “uyanın” dendi. Ortadoğuda temel sorunalrdan birisi Filistinlilerdir dendi. Ama, dinin kabusunda, insanlık katliyamının yeniden yaşanacağının doğalığında….
ABD Trump döneminde taşların onayacağı ve politik sarsıntılar yaşacağını nadir yazanlardan birisiydim. Trump geçenlerde tam da bölgede gerilemekte olan hegemonyasına ek olarak daha önceden kararı alınan Kudüsün israilin baş şehri olma kararını pratiğe koydu. Bu bir anda bonba gibi gündem oldu. Ama, gündem olması kadar, bazı soruların da yanıtları sırıtıyordu. Bir çok yerde bu örtülmek için, sert sözler ve öfkeli tepkilerle örtülmek de istendi.
Bazı destekleyici yorum yapma bilgisini şimdilik yazalım. Anlaşıldı ki denildiği gibi Trump bu kararı ansızın almadı. 1995 Yılında zaten ABD meclisleri israilin baş şehri Kudüs diye bir karar aldılar. Yine, Türkiye zamanın başbakanı Erdoğanı 2005 yılında İsrail başkanı Kudüste karşılarken “Baş kentimize hoş geldiniz” diyordu. Türkiye ile yapılan yazılı anlaşmalarda “Ankara Kudüs” cümleleri de vardır. Bunalrı artırmak mümkün….
Açıklama yapılmadan önce Trumpun Sudilerden Mısıra varan arap ülkelerine de haber verdiği de öğrenildi. Hat ta, anımsarmısınız, Sudi prensi ile İsrail başbakanı yatda görüşme yaptılar. Bazı İsrail yetkilileri Sudi saraylarında misafir edildi. Demek ki Trump bu işe koyulurken arap şehlerinin haberi vardı. Daha ilerisine gidecek olursak, Sudi İsrail iran karşıtı itifak da yaşama geçiyordu! Anlayacağınız, Filistin hareketi solun gerilemesi ile dünyadan dda konu olarak soyutlanıyordu. Buna kendi içlerindeki çelişkileri de eklersek, resim daha da netleşiyor.
Gelelim önemli ince politik denkleme: Hem Trump hem de İsrail başbakanının yargıyla başı belada. İç politikada yolsuzluktan yalana varan önemli konularda suçlanıyorlar. İleriye giden adımlar oldu. Onları kurtaracak dış politikaya ihdiyaçları vardı.Ayni durum Erdoğan için de geçerlidir.
Bu basit bilgiler dahi Kudüs üzerinde özellikle İslam veya arap denilen dünyanın ortak tavır alamayacakları ortada. Laf ola protestolar elbet olacak. Filistin halkı ise resmen yalnız kalacaktır. Rusya resmen israilin baş kenti olarak Batı Kudüsü kabul etme eylimi ile Çinin belgeelrindeki öteki gerçeklikler. Trumpun da siyasal çıkışını eklersek, ortadoğuda yeni kağoslarla kanın akmasına devam edielcektir. Filistini en çok destekleyen iranın bölgeden uzak oluşu, israile karşı en dirençli Suriyenin yaşadığı koşullar ortadayken, Filistin yalnızlaşıp üzerinde birilerine mavzeme olan halk halinde çaresizce tepki koyacaktır.
Burada acı başka gerçek, Kuzey Kıbrıs için de uarıcıdır! Güvenlik Konsey kararlarına rağmen İsrail bir çok uygulama yaptı. Yerleşimler kurdu ve şimdi de Kudüs hamlesini yaptı. Oysa kararlarda sadece işkal altı Filistin değil sürülen mülteci Filistinliler için de kararlar vardı. Dikat edin Filistinli mülteciler tamamen unutulurken, Filistin geriye kalan konu da israilin çizdiği çenberde daralıyor. Oslo anlaşmasının da pratikte yırtıldığının resmi olarak ABD bu hamleyi yaparak bölgede yeni bir fitil çekti. Tam da tüm Arap ülkelerini teslim aldığı süreçte ve Trumpun iç politikada iyice sıkıştığı ikili koşulda bu hamle geldi. Yorumlar artık size brakıp yazımı da sonlandıracam.