Daha geçen yazım ile Kuzey Kıbrıs Kudüs yörüngesinde dolaştım. Sanki yazdıklarımın tekrarı ile süreç devam edecek yarışına girdi. Gezi Anketi ile garip “romantik” Kıbrıslılık Tak ajans gerçeğini yerleştirdim. Beraberinde öteki gelişmeleri ekledim. Bütünsel değil de ekletik, tarafcıl yaklaşım sığlığının travmasını yazdım. Dedik ya: süreç daha yazı kurumadan devam ivmesine girdi. Afrika gazetesinde yayınlanan ve başka yayınlanan gazeteden alınan karikatür konusu gündemleşti. Normal ülke olsa, bu konu dahi olmaz. Hele de aktarılan karikatür konusu da olunca, hedef eğer sorun ise bu olayın kaynağına yönelinirdi. Ama, burası Kuzey Kıbrıs olup kendine has kurallar da işlemektedir.
Normal olmayıp normaleşen ilkeler işleme yoluna sokuldu. Başka ülkeerde anormal yapı olması gereken düşünce örgütleri, sanki bir el değmiş gibi Afrika gazetesinin kapısına yönelti. Spontanel değil de gayet normal işleğiş olması sonucu da konunun öteki tamamlahyıcı olgusu oldu. Peşpeşe, bildik ve merkez destekli yönlendirilen yapılar “linç” sloganlarla tehtitler yağdırtılar. Fakat konu burada da kalmasdı!
Bakın, anlatığımız olaylar öyle uzayda değil, “Kuzey Kıbrıs” denilen coğrafyada geçiyor! Seçim koşullarına karşın, böylesi acayip ve gerici ırkçı linç sloganlı gösterilere nedense “karşı olduğunu” söyleyen partiler dahi tepki koymadı. Susarak ve dokunmayarak, oy kaybetme korkusu olmadan normal zaman gibi bunlar görmezlikten gelindi.
Derken, madalyonun gerçek yüzü de çıktı! Türkiyeden Devlet bakanı Recep Akdağ daha keskin öfkeyle Afrika gazetesiyle başlayan ve bazı kesimlere tehtitlerle sözler yağdırtı. Alışılan Türkiye yeni uslubu ile de sanki bir TC kasabasındaki yargı ve savcıya direktif verir gibi emrini de verdi. “Bunlar, sorgulanmalı ve gereken yapılmalıdır”! Daha ilerisi de dendi… Akabinde TC elçisi de hemen suç duyurusunda bulundu. “Gereken yapılsın”! Bunlar o denli doğal ve hızla yapıldı ki artık herkese “burasının” gerçeğini yeniden haykırıyordu. Haykırıyordu da Kuzey Kıbrıs meclis havari partileri ve örgütleri buna ses dahi çıkarmadı. Sanki, bu direktifler olmamışcasına sığ seçim dönemi devam ediyordu. Sadece, daha işbirlikci kesit konuyu “Rumculuk” saldırganlığı ile başlatıp, bu konuyu da damıtılar. Bunu özellikle adı “başakan” olan kişiler de yaptı. Nede olsa kaybedecek çok yaşamsalıkları vardır….
TAK ajansı, Gezi anket şirketinin yayınını vermezken, Afrika önünde küfür yağdıranların ve tehtit salayanların haberlerini gayet münasip biçimde yayınladı! Nedense, Denktaşlı romantik yaklaşan örgütler bu duruma ses çıkarmadılar. Oysa onlara TAK olayı konusunda uyarımı yaparken, gelecek gerçeği de net şekilde işaret yaptım. Gerçekten sesleri çıkmadı.Peki, Karikatüristlerin örgütleri veya Basın kuruluşlardamı yok! Sadece Basın Sen demeçle olayı kınadı. Aydın olmanın, sanatcılık özün birden kaybolduğu gerçekle gazete karikatür yayınlama saldırganlığı Kuzey Kıbrıs semalarında sisli bulut gibi çöktü.
Elbet, Türkiye medya kesimi de ses çıkarmadı. Haydi, Havuzu veya Ana akımı anladık! Demokrat kırıntılardamiyok? İşte; Kıbrıs Türkiye sorgulanması burada yeniden karşımıza dikildi.işin garibi, Türkiye merkezi eksen Kudüs konusunda nerede ise bütünleşirken, ayni sırıtmalı Kıbrısta aksi yönde buluşulunuyor. Derler ya: “B.M. kararlarına aykırılık” Kudüs için haykırılırken, peki Kıbrısla alakalı ayni kararlara ne oldu? Ne acıdır,Kudüs tartışması sürecinde, Hocam Emre KOngar İsrail tutumunu yerden yere vurup, Güvenlik KOnseği kararlarını vurgularken, aniden tam aksi Kıbrıs için “iki devletli” söyleyip, nedense ayni kurumun kararlarının tam aksine sarıldı. Nedemeli; Kuzey Kıbrıs bunları yutar, Türkiye başka amaçlı resmileştirip tabulaştırırken, kimin ne diyeceği kalır? Ama, gerçekten seçim dönemine rağmen partilerin sesizleşme veya “Rumlaştırarak konuşma” paranoyası, nedenli etkin olduğunu yeniden anladık.
Sonradan raya sıkıştırılan abartı sözlere ne demeli: “Burası için çok önemli planlar var”! Peki ama bu denli dirensiz ve teslim olan yer için, uzun uzun plan hazırlanmasına gerekçe varmı? Son karikatur olayı ile yeniden kendimizi aynada bulduk. Şimdi, AKp fırsatı bulunca veya iç politikada dış meze ihdiyacı olunca Kıbrısa yeniden baş vuracağını yaşanarak kanıtladı……..
Geçen yazımda Kudüse de şöylesine değindik. Bazı ön bilgileri de yazdım. Hala birileri “arap dünyası, İslam uleması” gibi tepkilerden söz etmeğe devam ediyorlar. Bazı konulardan uzak kesimler ise “neden İslam dünyası bu denli cılız tepki veriyor” diye de sorguluyor! Kralın çoktan çıplak olduğunu hala görmiyorlar… isterseniz şu basit örnekle, konumuzu Sudilere taşıyalım… israile karşı en sert tepkiler Lübnandan geldi. Gözteren kesin, başta arap aleminin Terörist dediği Hizbulahtan geldi! Dahası, Bu Hizbulahı etkisiz kılmak için Hareri krizinin de yaşandığını anımsatalım. Atres, Sudi Arabistann oluyor. Arapların merkezi, aBD Ortadoğu eksenli yer. Trump yarım trilyon dolarlık silah satıp, kılıç dansı yapılan ülke!****
Dahası var; Sudi Arabistan İslam falan birliği için değil, irana karşı İsrail ile kutsal yakınlık yapıyor. İlk düşman iran… irana saldırmak için Sudiler İsrail ile ortaklaştı. Sudiler için Filistin değil Müslüman iran hedefte!
Kısa zaman akışında, Riyat sarayındaki darbelerle tasfiyeler, Amerikanın önemli yeni silahların alınması, Yemen katliyamları ile ABD Britanya desteği birlikte yaşanıyordu. Kimse, Sudilere neden Yemen hastanelerini, pazarlarını vurup çocukları katletmesine ses çıkarmadı! Nede olsa iranın gelişlemesini durdurma hedefi konuldu!
Tüm baskılara ve tehtitlere karşın Lübnanda iç savaşa dönüşme sağlanamadı. Sudi sarayı en son başbakan Hareriği rehin alıp istifa yaptırdı. Yine de Lübnan pimi çekilip patlamadı! Ama, Sudi hazretleri ile İsrail makamcıları yatlarda buluşuyor, Riyat saraylarında ağırlanıyorlardı! Hedef, irana karşı “kutsal itifak”! Peki, Filistindeki yeri yerleşimler kurulması veya Gazle ablukası da konu ediliyormuydu! Tam aksi, teslim olup hiçeleşen ve liderilik koruma dışında işi kalmayan Elabas Sudi makamına çağrılıp, Kudüsün doğusundan vazgeçip, Kudüs yakınındaki bir kasabayı Filistinin baş kenti olarak kabulenmesi de tehtitle sağlandı. Bunalrın da pek dikate alındığı yok!
ABD başkanı Trumpun resmen Mısır ve Sudi Arabistan yetkililerine Kudüsün baş kent olacağını kabul etiğini de söylemesine ses çıkmadı. Bunlar durmadan sızan bilgiler. Üstelik Kudüs ABD tarafından merkez ilan edilirken, hem Trump hem de İsrail başbakanı için iç politik ihdiyaç da çok vardı. Şu İsrail hafta sonu görüntüsüne bakın: bir yanda kurşunlarla yağmura tutulan Filistinlilerle Metenyahu “kahramanlık liderlik” gösterisi yaparken, Telalivde 30 bin kişi onu yolsuzluk nedeniyle istifaya çağrıyorlardı. Gerçekten, burada veya yakın başka Müslüman ülkede tam da hamaset politikasıyla saldırganlık yaparken, binler onun yolsuzluğu için, istifa gösterileri şansı varmı?
İşte size günlerin Ortadoğu karmaşasından yerel ve genele uzan yaşamla tekrarlanan gerçekler. Dilekler ve algılar size kaldı.