Altı yedi sene önce Suriye’de iç karışıklıklar başladığında, Türkiye’nin Güney sınırları veya Suriye’nin Kuzey’i, Isid faşistlerinin eline geçmişti. Türkiye birkaç sene bu duruma ses çıkarmadı. Hatta bu terörist veya faşistler çok rahat bir şekilde sınırı da kullandılar. Geçip gittiler sınır deliklerinden. Belki de onlara saygı ve takdir de gösterildi Türkiye tarafında, kimbilir.Rojava’ya ansızın bir gece bu Isidliler tarafından Türkiye bölgesinden saldırı oldu. Türkiye bu olaya müdahale etmedi, hatta seyirci kaldı ve Rojava’nın düşmesi beklendi. Bu savaş devam ederken, Türkiye’de de gerici güçler Kürtlere karşı bir linç kampanyası sürdürdüler. Aylarca, günlerce savaşın orada bitmesi beklendi. Rojava’da, Kürt savaşçılar, kanlarının son damlasına kadar bir savaş verdiler. Yüzlerce insanın o savaşta öldüğü söylendi. Türkiye, başından beri seyirciydi. Sonra ABD de ne olmuşsa olmuş, havadan YPG güçlerini destekledi. Belli yerleri bombalayarak, pek fazla istek göstermemesine rağmen, Isid güçlerinin biraz yıpranmasını sağladı. Arkasından, Barzani’nin Kuzey Irak Bölgesi’nden de birlikler, ABD’nin de desteğiyle, Türkiye sınırını da kullanarak, uzun namlulu etkili silahlar getirdiler. İstemeden de olsa Türkiye’nin izniyle, Barzani birliklerinin ve ABD hava kuvvetlerinin katkısı ile, bu güçler Rojava’dan püskürtüldü. YPG’li gerillalar orada bir etkinlik kurdular. O bölgede bir demokratik yönetim oluşturdular ve dünya kamuoyunun takdirini ve ilgisini kazandılar. Sonra YPG’li güçler, etraflarındaki Isid’li gerici güçleri püskürttüler. Örneğin Şengal Bölgesi’ndeki katliamları durdurdular. Orada Yezidilerin Isidliler tarafından katledilmesini önlediler. Halkı katliama uğramamaları için silahlandırdılar. Birçok kadının ırzına geçilmişti, onları ve çocuklarını kurtardılar. Birçok kadın pazarlarda meta gibi satılmıştı, buna “dur” dediler. YPG ve Rojava Bölgesi aslında örgütlü bir insan topluluğuydu. Türkiye zamanla bu bölgeden korkmaya ve rahatsız olmaya başladı. Çünkü burada kurulan örgütlülük, demokratik yapı, kendi topraklarındaki kürtlere emsal teşkil edebilir ve onların da özgürlüklerine sahip çıkmalarını getirebilirdi. Hele hele Türkiye’deki gerici, bağnaz çevreler bu durumdan oldukça nem kapmışlardı. MHP ile AKP’nin bugün gerici diktatör, şeriatçı Erdoğan çevresinde toplanmasının en büyük gizemlerinden biri de aslında Afrin, Menbüç ve Rojava gibi bölgelerde Kürtlerin kurdukları bu Özyönetim sistemiydi. Erdoğanın demeçlerinden ve devamlı o bölgelere girip katliam yapma isteklerinden ve açıklamalarından bu durum açıkça sırıtmaktaydı.
Isid’in, ÖSO olarak Türkiye’nin resmi çatısı altında toplandığı söylenmektedir. Isid, şu anda Türk Bayrağı altında, kılık ve kiyafet değiştirerek, Kuzey Irak’ta Afrin Bölgesi’ne girmiş durumda. Kürt gerillalar daha tam ve sert olarak bir yanıtta bulunmadılar. Kara Ordularının da geniş ve dağlık arazilere dağılmasından sonra, gerilla taktikleri ile saldırılara geçecekleri ve esas savaşın kara savaşı olacağı bellidir. Bu arada Suriye, Türkiye’nin devamlı olarak Kuzey Suriye’ye girmesinden şikayetçidir ve bu operasyonun bir işgal hareketi olduğunu dillendirmektedir. İlerleyen günlerde Suriye’nin tavrının nasıl değişeceği de görülebilecek. Türkiye’nin saldırdığı bir bölgeye girdikten sonra çıkmadığı biliniyor. Bu arada Erdoğan’ın, Afrin sonrası Menbüç’e de saldıracağı açıklamaları var. Herşey olabilir… Fakat ilerleyen günlerde Türk Ordusu ve Özgür Suriye Ordusu da kayıplar vermeye başlayacak. Ya sonrası? Ya Türkiye halkında oluşacak tepki? Peki bu operasyonun Türkiye ekonomisine vereceği travma, kayıplar, devalüasyon ve enflasyon? Daha geçen günlerde uuslararası ekonomik örgütlerle yatırım örgütleri Türkiye’de yatırım yapma olanağını BB’ye düşürmüştü? Peki ya, kayıplar ve masraflar çoğaldık sonra ne olacak? Ya ekonomideki ve üretimdeki gerilemeler? Peki, turizm darbe yemeyecek mi? Kalkınmanın ve ekonominin motoru Türkiye’de turizm… Peki savaş yapan bir ülkeye turistler niye gelsin? Yani bir devlet adamı olacak olan kişi, bu durumu niye göremiyor? Niye bu kadar detaylı düşünmekten mahrum? Hele hele hesaplarını ve Kuzey’deki Kürtleri lokma gibi ağzına düşüreceği noktasında planını yapmış da, ya durumlar istediği gibi olmazsa? Ya bu bir tuzaksa ve bu tuzak daha da çok uzun bir süreyi kapsayacaksa?
Rojava ve Kuzey Suriye’deki Kürt halkı aslında belki de Kürtler içinde en fazla dünyayla temasta olan en entellektüel Kürt gruplarına sahip, üniversite mezunlarıyla, okumuş sayısı en fazla olan bir halk. Rojava ve diğer bölgelerde kurdukları halk konseyleri, halk meclisleri ile aslında İspanyol iç savaşındaki anarşist devrimcilerle benzer yanları var. Kadın konseylerinden tutun, bölge içindeki Ermeni, Arap, Kürt ve Süryani halklarından oluşan halk konseyleri ve meclisleri ile, en çağdaş görünümü de yansıtıyorlar. Arap modeli, şeri düzeni savunan Türkiye’deki gerici kafalarla, batı’daki ve sosyalist düzendeki çağdaşlığı savunan küçük bir toplumun karşılaşması bu. Bir bakıma bu karşılaşma, eskiye karşı yeninin, ezene karşı ezilenin, Gericiliğe karşı aydınlanmanın bir savaşı. Evet, bir 40 -50 yıl önceye göre Kürtler yalnız ama yanıbaşlarında Güney doğu Anadolu’daki insanlarla duygusal birlikleri ve Türkiye ile çevre ülkelerdeki halkların sempatisi onlarla.
Türkiye ezip geçebilir. Bir baştan bir başa tanklarıyla bölgeyi kontrol edebilir, ama insanlık onuru gene de mücadele ediyor. Bu uzun müzadelede Suriyeli Kürtlerin mücadelesini kararlı ve bilinçli örgütlülükleri ve dayanma güçleri tayin edecek. Ezilenlerin dayanma güçleri, kaybedecekleri pek fazla şeyler olmamasındadır da aslında.
Her zamanki gibi zalim, muhakkak ergeç yenilecek. Tarih hata kabul etmez…