Tekrardan anımsatalım: sadece bölgemiz değil, genel hangi konu olursa olsun, tek boyut veya tekil alanla sınırlı kalınmaması gerektiğini daha işin başından bilerek hareket edilmelidir. Özellikle günümüz medya tarafıl yandaş haberciliğinden başlayan yanlışlar, kirli bilgi ile devam etmektedir. Çıkarlar adına oluşan algı operasyonları ile çok yönlü oyuncu katılımcılar da sorunları hep karmaşalı hal içine sokmaktadır. Sonuçta, yine çıkan başarı veya kayıp, yerine ve tarafına göre de hep değişmektedir. Unutmayın, en korkunç kriz veya savaşlarda dahi, kazanıp güçlenen kesimler de hep gerçekleşmektedir. İş Ortadoğu olunca, salt devletler veya dar tarafsal ayrışma değil, fırsatı kolayan yerel guruplardan devletlere, genel süper güçlerden değişik sermaye kesimelrine dek her taraf kendine has fırsat kulanma konumunda mevzilenmektedir. Yine, her kesim bizim düşündüğümüz gerçeklerle değil,kendi dünyasına göre bakıp, ona göre fırsatları da değerlendirme peşindedir. SonBOP olayında bunları tekrar tekrar hep yaşadık. Demokratik denilenin Cihatcı çıktığı, işkalin özgürlük adına oluş politik esiri haline sokulduk, en güçlünün nasıl tıkandığını veya başarısızlık karşısında kutsal itifak kırılmalarını hep yaşadık. En yalın olan gerçek ise; sistemin ABD merkezinin çizdiği projenin tek doğru olduğunu ve gerçekleşeceğini savunurken, bunun nasıl Suriye bataklığında savrulduğuna da tanık olduk. Fakat acıdır, gereken ne ders alındı, nede en azından bilgiler doğru sulnulma aşamasına gelindi! İşte, Afrin ve Tunus ayni resmin daha parlatıcı ama eskiyen fırçalarla renklendirilmeğe çalıştırılmasına şayit oluyoruz….
Afrin, Suriyenin ufak bir yöresi. Düne dek adını dahi bilen birilerine pek raslamazdık. Hat ta; Ortadoğu olaylarında ve Suriye iç savaşlarında da bu ismi pek duymadık. Ancak, şimdi Afrin, kükrenilen bir yer, işkal edilip adına “güvenlik” imgesi konulan korkunç yerleşim faciyasına taşındı. Aslında, bu korkunç probagandanın da altında, eğer biraz sadece söylenenlere dahi bakılsa, hep çelişkielrle dolu algıların altında ezilirsiniz. Erdoğan Afrine girecem diyor* Öteki parmağı ile de aBD işaretiyle tehtitler yağdırıyor! Yetmiyor, sınırdaki güvenlikle Kürt antiliğine sert gönderme yapılıyor. Bu basit açıklamalarla gürleyen sesler dahi paradoksal içeriklere sahiptir. Öyle ki suçlanan Amerikanın itifakcısı kürt bölgesi ile alakası yok. Afrinda kürt nifus olsa da bölge Rus etkinlik alanında. Amerika bu rahatlıkla ve ardından NATo Türkiyeye “Afrina gir” diyerek adeta kendi hegemonya dışı alanının da taktimini yapıyorlar! Sanki Türkiye medya ekseni de bunları bilmiyormuşcasına hem Afrin tehtidi deniliyor, hem ABD nin kuracağı PYD ağırlıklı Türkiye sınırının güvenlik konulu açıklamalarını birlikte ayniymiş gibi sunuyorlar. Türkiye ABD kontrolu ve ayrışma merkezli Kobaniyi değil,Rus etkisi altındaki Afrine saldıracağını söylüyor! Bu net farkı dahi kolay kolay söyleyen yok! Olayın elbet Türkiyenin ANTİ KÜRT politikasına bağlı olması kadar, iç politik eylimlere yönelik hesapların da oluşu dikate alınmadığı için de CHP hem TSK tesgerelerini “vatan aşkına” kabuleniyor hem de böylesi net çelişkilerle dolu Afrin konusunda hem de kendine kaybetireceği koşuluna rağmen sesi çıkmıyor. Devlet ekseninde ortaklaşan parti kuramının net iflasının da tekrarı oluyor….
Türkiye, BOP projesinde Lider olacağı politik hamlesi ile girdi. Suriye olayına Şamda Emevi camisinde namaz kılma girişimiyle politikleştirdi. İdlipe müdahale ederken de Suriyenin bütünlüğünü değil cihatcı politikası ile Afrindeki Kürtlere en azından zarar verme hedefi içeriyordu. Şimdi, hem ANTİ Kürt politikasıyla Suriye müdahale şansı ararken, Kürtlerin örgütlenip ABD destekli kurdukları temel alanlara değil, ABD dışındaki Rus etkin alanı olan Afrine girmekten söz ediyor. Bu denli çelişkilere de diyecek elbet çok söz de vardır.
Belli ki Afrin olayı içinde Türkiyenin ANTi Kürt politikası kadar iç hesaplarla kitlesel destek milliyetciliği de temel unsur halindedir. Fakat, Afrin salt Türkiye Kürt meselesi değil, Suriye toprağına girip işkal olduğu için de Suriye alakalı da temel sorundur. Yetmiyor; fazla söylenmese de Suriye politikasında temel unsur ABD Rus çelişkileri de yerini alıyor. Ayrıca, eğer Suriye bir ülke ise gelecek Suriye denkleminin de rakamları olarak tüm güçlerin sayısal siyasal çabalarını da gözden kaçırmayalım. En acısı, Afrinden Türkiyeye güvenlik sorunu olarak olay gelmezken, hep saldırma tehtidi yapan Türkiyenin, başka ülke toprağına girip güvenlik probaganda ajandasını kulanmasıdır. Burada Afrin yanıtı ABD değil, Rusyanın alacağı karar önemlidir. Kürtlere mesaj verme adına Türkiyenin müdahalesine belirli noktada izin verip bunu kulanması da olasıdır. Sorun, biraz önce yazdığım gibi, gelecek Suriye hesabıdır….. Türkiye ise fırsatla toprak alma ve önemlisi iç alanda başkanlık seçimine yatırım yapıp kendi yapısal yerleşmesini gerçekleştirmektir. Bedeli ise Afrindeki Kürtlere fatura edilecektir. Sonrası ise tufan!*******
Ben son olaylar nedeniyle değinemediğim Tunusa yönelik birkaç kelime de yazmak zorunda hisediyorum! Tunusun ister 7 yıl öncesi halk ayaklanmaları* Sonradan yerleştirilmeğe çalışılan siyasi İslam deneğimine* Yine, sol partilerin birleşemeyerek iktidarı ılımlı İslamcılara teslim etmelerine rağmen* Yine ahali sokaktan çekilmeyerek, katliyamlara karşın direnmelerine* Son olarak, seçtikleri sol ve ulusalcı partielrin uygulamaya koydukları Neoliebral piyasalaşma politikalaraına karşın hep direnerek yeni bir tarihsel ders sayfaları yazdılar.
Tunusu izlerken kafamdaki şu örneklem arayışının da yanıtını buluyordum! Biz ne diyorduk: Kıbrısta dış dinamikler belirleyicidir! İç dinamikler oldukça cılızdır. Onun için sorunları çözemiyoruz! Eskiden bu görüşe doğru diyenler kadar, yanlış diyen de vardı. Fakat, tarih hep dış dinamiklerin belirleyici oluşunu kanıtladı. Önemli bir kesim de bu dinamik ifadelerinin anlamını dahi bilmeden bize saldırıyordu! İşte, Tunusta tam da unutulan bir gerçeğin teorik pratikleşen örneklemi oldu! Tunusta, iç dinamiklerin güçlü olması nedeniyle, halk hem devirdi, hem engeledi ve hem de seçti…. Fakat eksiklik, siyasal tamamlayıcı prokram ile örgütlenme karşılığının olmamasıydı!
Tunusta neden mi güçlü iç dinamik var! Bu soru basitce açıklanır. Sadece şu ayrım konularak; ilgili örgütler devlet merkezli resmi idolojik kısgacında yörüngesel bağımlı değil, tabanları olup muhalif rolde ve değişimi de talep edecek anlayışların sosyal muhalefet olarak bütünleşmesi ile gerçekleşiyor. Sendikalardan tutun diğer örgütlerin olduğu ve yeri geldiğinde sokakta direnmeği yaparak bedel ödeyen yapılar vardır. Bunalrın kitlesel destek karşılığı da oluştu. Kolay değil, diktatör devirmek, din kulanan yapılanışa karşı mücadele etmek, katletmelere karşın devam edip, kendi seçtiğinizin sapmasına karşın da karşı ayni tepkiyi vererek, bu başarılarla Tunusta iç dinamikler güçlendi! Bir şey anladınız mı?Anlamadıysanız, haftalardır süren ve medyaların pek haberleştirmediği Tunustaki son protestoları internet ağı ile araştırıp kavrarsınız! Yok, bizdeki gibi normal insanın ahlaksızlığını veya suçlanmasını yaparken, siyasiye ayni şekilde tersini yapma lüksü vermenin de sonucuyla, gerçekleri hiç konuşmayarak, teslimiyete ulaşarak nasıl iç dinamikler olacağını da sorgulayın!