Kıbrısın Güney kesiminde başkanlık seçiminin ikinci bölümü yapılıyor. Belki de Kuzey tarafında en sığ ve silik izlenen Güney seçimleri dönemi yaşanıyor! Kuzeyde ise ikili bir girdap cendere kaynayışı vardır. Hükümet kurma aşamasının sonuna gelinirken, Türkiyeden Yükselen Bursadaki AKP parti sesiyle başlanıp, Meclis tepesine bayrak salamasına varan gelişmelerin, şimdi tortuları ile siyasal denklemleştirme bunalımlar sıkıntısı gerçekleşiyor! Pek Gözden kaçırılan yığılan nifus, kökleşen uyuşturucudan kumar ekonomisi ve bolca kurdurtulup eflasyon üstü noktaya gelen ünüversite gerçekleri, kriminal suç ve sosyal patlamalarla zaman zaman istenmese de kaçınılsa da gündeme gelmek zorunda kalınıyor. Böylesi yanlışlar dizisinde de elbet, yaşanılan gerçeklerin özü değil, kavram fetişizim sıkıştırması ile tarafcıl tutsaklık çabasında konular gündemden savuşturulmaya çalışılınıyor. Bunlar ada içinde gündemleşen güncel akışkanlıkta yaşanırken, doğu komşumuz Suriyede adeta dünya savaşının yerel sıkıştırılması yaşanmaktadır. Adını bilmesek dahi başlatılan Afrin olayının dalgası ta Kuzey Kıbrıs Afrika gazetesi ile Meclise dek sarsıntısı sokak şidetiyle yaşandı. Ama, tarafcıl eksen ile kavramsal fetişizim kulanımı ile olay daraltılıp, çıkara göre günü kurtarmaya çalışılınıyor….
Biz birilerinin istediği veya çıkarımıza dokundurtmama paydası ile birçok yanlışı afiyetle yutuyoruz. Türkiye gerçeklerini dokundurtmadan yapplan habercilikten, tarafcıl tuhaflık tutkusuyla da algılama düşünce arasında kısgaç mengeensinde sıkıldıkça sıkılıyoruz. Oysa, eğer denildiği gibi ilim irfan yuvası ünüversitelerimz olsaydı, şimdilerde hem habercilik gerçeği, bağımsız düşünme noktası ile bilgilerle yorum yapma siyasal düşünceler oluşacaktı. Oysa, daha baştan, yaşansa da konuşturtmama ile ilgisiz durup kendini kurtarma değerleri temel nokta oldu. Bu yanlış zinciri ise zaman zaman artık gizlenemeyip bedel ödeten gerçeklerde de bunu savuşturma noktalarına baş vurmaktadır. Kavramların dahi kendisi değil, ötekeliştirme ve otoriteleşme yönlü kulanım pazarlığı yapılmaktadır. Bazı kavramlara yaşanıp kanıtlansa dahi konuşturtmama veya karşıta anlamı bilmeden damgalayarak suçlandırıp ötekileştirme tutumlar hep yaygınlaşan davranış haline geldi.
Özellikle israilin Filistin hareketini aşağlatılıp hiçleştirmek için piyasaya sürdüğü Terörist veya terör örgüt imgesi günümüzde kendinden olmayana damgalaştırılıp hiçseleştirme politikası izlenmektedir. Artık, başta Türkiye ve yeri geldiğinde bizde de Terör kelimesi yönetimlerin kendinden olmayana vurulan damga haline gelindi. Gerçi, terör veya terörist örgüt anlamları dahi netleştirilmezken, konulan siyasal damga ile “kendinden olmayan herkese” dek geliştirildi. Tabi bilmem yetmiş atmış kuşakları anısarmı: Terörist örgüt diye pek de kulanılan kavram yoktur. Bunu israilin piskolojik hareket amaçlı kulanım için Filistin hareketini zayıflatırma algısı amaçlı olarak başlanan önemli bir probaganda kelimesidir. Nitekim: Güvenlik konseği dahi bunun tanımını direk yapamadı. Çünkü, bazı ülkelerin Terörist içerik açıklandıkça devletlerin de olma gerçeği veya tarafcıların da içine alınma tehlikesi sonucu, anlaşılamayıp soyutsal şekilde brakıldı. İsrail sonrası ABD ikinci BUş döneminde yeni strateji için, kendinden olmayan herkese yapıştırılıp korku ile yanında durma politikası olarak daha bir dünyalaştırıldı. Irak veya afkanistan işkaline karşı olan herkes, Terörist veya teröre destek veren kesim olarak dünyaya medya probaganda operasyonlarla beyinlere yerleştirildi. Barışın dahi “terörle” damgalandığı devlet politikaları kutsandı….
Bu konuda önemli medyalar özellikle merkeze konumlanmayan yayınlar, hep şuna dikat ediyordu: Eylemlere terör eylemi imgesi belirli tanımlarla konulurken, Örgütsel ifade kolayca konulmamaya çalışılınıyordu! Örnek, BBC yayınlarında İRA veya benzeri ülkelerdeki silahlı muhalif örgütlere isimleri ile ifade edilip terörist imgesi konulunmamaya dikat ediliyordu. Çünkü, dünya özellikle Filistin ve Viyetnamla şunu öğrendi. Dün terör örgütü denilirken, birden siyasal değişmelerle bunlar Ulusal Kurtuluş örgütü olarak kabulendi. Hat ta, ayni yapı kimine göre terör denilirken, bazıları da kurtuluş örgütü olarak kabulenme ikilemlenmesi nedeniyle, bu ifade kolay kolay belirli koşullar olmadan konulamazdı. Şimdi, Afrin veya PYD olayında aynen yaşanıyor. Hat ta; ÖSO hareketi çoğu kesimce terör yapısı kabulenirken, Türkiye gibi nadir ülkeler bunu değişik anlamda savunmaktadır….
Yukarda kavram fetişizmine Terör imgesini verdim. Buna medya sayesinde insanın bağımsız düşünceyle, eldeki bilgielrle düşünce oluşturması gereksimi de yine tarafcıl ana akım medya yoluyla da buda silikleştirilmektedir. Çok basit yaşanmışlıklarla bunu açıklayalım! Köy yerinde veya çevrede konuşurken,konuya yabamcı olup konuşan birçok kişi “gazeteler böyle yazdı, televizyon böyle gösterdi” gibi destekli örnekler vermektedir. Buda bize bilgi edinme araçlarının tarafcıl olması ile kitlesel yanıltma kültürünün yerleşmesinin basit sonucuna ulaştırılmaktadır. Zamanında hat ta bonbaların atılışı dahi ekrandan gösterilerek Amerikan ırak işkali kolayca evimize taşınıp, haklı bulma düşüncesi sağlandı. Şimdi, dün Suriye işkal hareketleri ile iktidarı alacak yapının demokratik algısı da yerleştirildi. Oysa, gördük ki demokrat dneilen yapıdan IŞİD denilen vahşi cihatcı örgüt çıktı!Yine, olmayan olayları açıklayarak savaş hali yaratılan bölgemiz, bolca örnekle doludur. Şimdilerde barışın dahi terörist anlamlı suç olduğu noktaya dek geldik…. İşkal, istila veya ilhak gibi kavramların anlamı net olurken, bunların yaşanda yaşanmışlıklarının dahi söylenmesinin tehlikeli ve suç olma aşamasında bulunuyoruz. Hem de dibimizdeki Suriyede sıcak savaşlarla yaşanırken, Türkiyede ayrışma bunun üzerinden yapıldığı günlerden geçmekteğiz…..
Burada basit iki ölçek kulanılıyor. Soyut kavram Terör abartılarak içeleştirilip, kültürleşip karşıtlara konulup, içeriğin konulmadığı fetiştirilen kuramla algılaştırılıyor. Ötekisi ise medya tarafcılıkla bilgi vermenin dahi suç haline geldiği, bağımsız düşüncenin oluşmaması sonucuyla da kamuoylar yerleştiriliyor. Oysa, daha önceleri de kulanılan kavramlar vardır. Şunu ayırmamak gerekir: Faşizmin, Kapitalizmin ve gericiliğin kuramsal anlamı ve düşünsel şekli vardır. Birine Faşist veya ırkçı derken, karşılığı da vardır. Genelikle eskiden egemen güçler karşıtlarına en azından kavram konulurken tartışılclacak içerik vardır. Komonizim veya Anarşizim denilirdi. Gerçi, komonist, Sosyalist veya anarşistliğin düşünce değerleri vardır. Bunlar dahi anlamlarıyla değil de cihaleti kulanarak kendilerinde karşıt suçlama ile konuluyordu. Ama yine de şu gerçek yaşanıyordu: Komonist komonistliğini, sosyalist sosyalistliğini savunuyordu. Ama, devlet biçimi haline dahi gerektiğinde seçenek konulan faşizim uygulayanlarca savunulamıyor! Buda öteki fark. Cihalet ve tarafcılık ekseni böylesi yanlış yalanların yerleşmesine hep yer teşkil etmektedir. Hele de ucuz hayinlik ifadesi ve şimdilerde Terörist imgesi çok kolay konulmaktadır. Tek amaç, “benden değilsin* Ozaman da düşmansın” kültürünün ayrışma kriteri olarak vurgulanmaktadır. Düşünün ki barışın, demokrasinin ve yeni değişim talebin terör damgasıyla suçlandığı günlerden geçiyoruz! Bu var olan koşulların nedenli krizle ödeşleşip tehlike haline geldiğinin işaretidir.
****
Son bir önemli karşılaştığım noktayı da belirtecem! Çarşanba sabahı internet ağında dolaştım. Ayni sitede çarpıcı iki makale okudum. T24 sitesinde Hasan Cemal ile Suhanın Türkiyenin son müdahale konusundaki analizlerini okudum. Hasan Cemalı şu yönüyle gerçekten okumak gerekir. Salt Afrin veya Anti Kürt gözle değil, Türkiyenin merkezi politik duruşundan Kıbrıs 74 dönemiyle birlikte yazdı! Dikat edin: genellikle merkezi kesimler yaşanan olayları hiç birbiriyle kıyaslamaz. Hele de Kıbrıs hareketi, kovulan azınlıklar ve Kürt varlığı konusunda hala tabular vardır. Oysa Hasan Cemal “kimileri ona hep liberal sol olmakla suçluyor” konuyu daha bütünsel ele alıp Kıbrıstan Suriyeye dek geldi ve ko konunun iç Kürt boyutundan çevreye yayılma noktasıyla birlikte inceledi. Oysa kendine başka sol gözle yorumlayan Suha, nedense anti kürt eksenli noktadan başlayıp daha bir merkezi devlet refleksi ile inceledi. Galiba, Türkiye solunun da hastalığı hala burada devam ediyor. Oysa acıdır: Liberal solun birçok yanlışı ile benim de onların AKP çizgili gelgitlerini de sert şekilde eleştiriken, Kıbrısa yaklaşım ile Kürt bakışları ne yazık kendine daha sol diyen kesimden daha somut haldedir. Siz hiç Afrin veya öteki bölgesel sorunlarda CHP veya benzer yapılardan eleştirisel olarak bakışlarının devlet yaklaşımı dışına çıktıklarına tanık oldunuz mu? Hele de Kıbrısla birlikte kıyaslayıp oluşan birikim veya kürt gerçeğinin bölgeseleştirilme birliktelikle Yeni Osmanlı işdahlı buluşma analizlerine karşılaştınızmı? Sanırım, solun ulusal çizgiden devletleşen resmiye duruşunun hala etkinliğinin sonuçları ile karşılaşıyoruz.