Adanın kuzeyinde sağın her zaman için % 50 civarında bir oyu vardır.
Sol olduğunu söyleyen partilerin ise yıllardır oyu % 35’i geçmez.
Aradaki iniş-çıkışları da anın esen siyasi rüzgarı tespit eder.
Annan Planı dönemi olarak da anılan ve Kıbrıs’ta çözüm ve barış rüzgarlarının en çok arttığı 2003 ve 2005 seçimlerinde CTP-BDH-TKP oyları % 50’nin üzerine kadar çıkmıştı.
Bundan 13 yıl sonra yapılan bu son seçimde, Kıbrıs Sorunu, çözüm ve barış pek konuşulup tartışılmadı. Statükoyu değiştirmek ya da yıkmak için, heyecan katsayısı yüksek seçim tartışmalarının ortamı yaratılmadı. Bu seçimlerden en çok hatırda kalacak olan, sağ ya da sol olsun tüm partilerin, “iyi”, “güvenilir”, “hırsız olmayan”, “akıllı”, “mesleğinde başarılı” vb. adaylarla seçmenin oyuna talip olmalarıydı. Bu ise seçmende “yok birbirlerinden farkı” mealinde bir siyasi algıyı da oluşturmadı değil.. Böylece ateşli tartışmaların değil, sloganların öne çıktığı siyasi atmosferde beklenen seçim sonucu tecelli etti ve UBP-DP-YDP bildik % 50’nin biraz üzerine çıkarak, sağ oyları aralarında paylaştı. CTP-TDP-TKP ise % 35’i aşamayarak taraftarlarının oylarıyla yetindi. Siyasilere güvenmeyen ama statükoya karşı bir şeyler yapacağını uman kesimin oyunu ise %17 ile HP aldı.
Bu seçimde çözüm-barış-statüko ve değişimle ilgili her türlü heyecan solun değirmenine oy taşıyacaktı. “İyi, güzel, güvenilir, başarılı ve zeki” olmakla malul siyasi tartışmaları gölgede bırakacak her türlü söylem ve propaganda ise “sürer durumdan zaten memnun olan Türkiyeli milliyetçilerle, Kıbrıslı Türk milliyetçilerin ve icazetini AKP’den alan partilerin işine yarayacaktı.
Öte yandan UBP’nin sandıktan birinci parti çıkacağı da günlerce sol partilerin kendi aralarındaki sohbetlerde de konuşuldu durdu. Aslında CTP ve TDP’den konuştuğum bilinçli birkaç arkadaşın da seçim öncesindeki beklentileri belki birkaç vekil daha fazla çıkarmaktı. Yoksa UBP’nin birinci parti çıkacağı sır değildi!
Sandığa gitmeyenlerin, boykot edenlerin ise bu seçimde vermek istedikleri “mevcut koşullarda seçimlerin statükoyu değiştirmenin çaresi olamayacağı, aksine seçilen partileri sürerdurumun bir parçasına dönüştüreceği ve bu nedenle seçimlerin meşruiyetini düşürerek çözümün sokakta aranması” gerektiğiydi.
Madem ki seçim sonrasında sert tartışmalara neden oldu, görsel, sanal ve yazınsal medyayı meşgul etti, demek ki boykotçuların mesajları da önceki seçimlerden çok daha etkili bir biçimde cemaatin çok daha büyük bir kesimine ulaşmış demektir.
Sonuç ise; oyunu artıran ya da “kazanan” partilerin (UBP, HP, YDP) hükümeti kurmakta şimdilik kaydıyla HP’nin “hayır”ına takılması, CTP’nin de yine şimdilik kaydıyla aldığı oylara bakarak kendisine ana muhalefeti daha çok yakıştırmasıyla “kilitlendi”!.
Kilidi kim ve nasıl açar?
Yeniden seçim bir olasılık mıdır?
Çavuşoğlunun zehir zemberek açıklamasıyla bir krize doğru savrulan ekonomisi nedeniyle AKP’nin en az istediği; yeni bir seçim masrafı ve Crans Montana’da yaratılan “birlik beraberlik havasının”, hükümet kurmanın uzamasıyla bozulmamasıdır.
AKP daha ilk günden “kulak çekti” ve “gözüm üzerinizde” mesajını verip beklemeye geçti.
Bu nedenle Türkiye’den yakın gelecekte gelecek çok daha sert mesajlara karşı alacağı siyasi pozisyon HP için de ilk siyasi eşik ve deneyim olacaktır.
Bütün bu ve benzeri tartışmalar, yakında siyasi gündemimizi statükonun kökleşmeye devam edeceği ölçüde meşgul edecek “önemli konular” arasında yer alacaktır.