Şehir efsanelerinde uyutulmamaya çalışmalıyız – Alpay Durduran

1260

Seçim sonuçları UBP’nin birinci parti olmasını gösterdiği andan yorumlar acı geçekleri ortaya salmaya başladı. YKP seçimlerde bir değişiklik olmayacağını düşündüğü için sonuca da farklı bakmakta idi, yani yorum yapanlara göre farklı yönlere önem verdi.

YKP yurttaşın seçimle bir şey değiştirilemeyeceğini bildiğini göstereceğini düşünüyordu ve haklı çıktı; çünkü katılmama oranı rekor oldu. Ama mücadele ile değiştirilmediği takdirde seçilenlerin de öneminin olmayacağını düşünerek yollu yolsuz popülist kişilere, eşe dosta ve oy komisyoncularının işaret ettiklerine oy dağıtanların çok olacağını bilirdi. Onun için yollu mu yolsuz mu demeden, ülke sorunları düşünülmeden ve yolsuzlukla mücadelede başarı gailesi öngörülerek hesap soracak yapı kale alınmadan oyların çoğu kullanıldı.

Yoksa seçmen YKP görüşüne yanaşsaydı ve boykotla seçim yapılabilecek ülke haline gelmemizi isteyenlerin sayısı artsaydı hem YKP’ye katılanlar artardı hem de diğer partilere seçimi maskaralığa çeviren koşullara karşı çıkma baskısı oluşurdu.  Öyle bir şey kaydedilmedi. Onun için boykotçular “yalnız küskünler var onları kazanmak gerekir” diye yorumlandı.

Seçimden sonraki tartışmalar bir gerçeğe daha işaret oldu. Halka parçalı bir sonuç çıktı ve yönetimde istikrarsızlığa neden olacak diye konuşuldu. Hâlbuki seçim sonucu da istikrarlı yönetimin sonucudur ve istikrarsızlığı yaratan başkanlık rejimi gibi çalışan, akşamdan sabaha yasa geçirebilen bir dönem idi. Başkanlık rejiminde istikrarsızlık ve koalisyon görülmez diye halka anlatılan masalın “şehir efsaneleri” adlandırılan şeye işaret eder. Güney’de başkanlık rejimi var ve en katı biçimidir ama şimdi de eskiden beri de koalisyonlarla idare eder.

Başkanlık rejimi istekleri yeni de değildir ama şimdi artacaktır. Ancak bu da şehir efsanesinden kaynaklanır. Önceliği ille de hükümete tek veya ortak partili milletvekillerinin katılmalarının model gereği olduğunun mutlak gerçek olduğudur. Olmazsa ortak bir program olmaz ve hükümet de olmaz kanısı kuran hükmü gibi sanılır ama doğru değildir. Seçilen tüm milletvekillerinin hükümete katılma hakkının da olduğu açıktır. Bir veya çok partili hükümet modeli tek çözüm değildir. Esas olan, başkanlık veya parlamenter rejim denilen modeller aslında meclisin denetiminde ve güvenoyuna veya güvenine dayanır. Meclisi partilerin emrinde partili milletvekilleri gurupları olarak görmek demokrasiye terstir ve seçim hakkının kişinin hakkı ve aday olmak da kişinin hakkıdır ilkesine uygun değildir. Ancak geri demokrasilerde halka bu gerçeğe ters düşünme alışkanlığı verilmektedir.

Avrupa Konseyi, kendi partisi dahil kimsenin milletvekiline emir veremez, telkinde bulunamaz ilkesini demokratik parlamentonun temeli saymış ve ihlal edilen ülkeleri izlemeye alacağını karara bağlamıştır.

Neden bizde bir veya iki partili koalisyonlara razı ama fazlasına kriz bakışı vardır? Düşünürsek anlarız ki diktatörlükten kurtulamamış halkın tepede bir güçlü adama ihtiyaç olduğu inancını terk edememiş olmasındandır. Ayni insanlar mecliste uzlaşma ister ama milletvekilinin yasa önerme hakkının işlemediğini gösteren yıllık çalışma raporlarını gördüğü halde susarlar. Güçlü başkan veya güçlü icra ve güçlü programlar isteyenler gizli diktatörlük yanlılarıdır.

Hiçbir siyasi program tüm yönetim konularını kapsayamaz. Bin çiçek açsın bin fikir çatışsın diyen Mao kadar bile demokrat olamayanlar koalisyonlara felaket olarak bakarlar. İtalya o yüzden acınan ve gülünen bir ülkedir. Kolay hükümet kurmak için geçen yıl bile seçim sistemini değiştirmek isteyenleri halk reddetti. Çünkü İtalya koalisyonlara rağmen Roma İmparatorluğundan beri ilk kez hem toplam milli gelirde hem de kişi başına gelirde İngiltere’yi geçti. Mafyanın vatanı açlıkla boğuşacağına zayıf koalisyonlarla refahını artırmayı başardı ama biz bunu duyamadık. Şimdi de Hollanda’ya acıyoruz da sokaklarımıza bakmıyoruz.

Bizim ne yazık ki mecliste dirsek çürütenler bile insan özgürlüğüne yeterli saygı göstermez. Özgür insan ise gelişmenin temelidir. Son seçim yasası da ayni anlayışla seçmene parti esaslı, parti baskısını azaltacak karma oyu; parti yönetiminin etkisini kısmak için ön seçimi, artırmak için kontenjanı ve ayni zamanda tercih oyunu; yetmezmiş gibi en üst limit sayılan %5 barajını; dahası d’Hont sistemi ile büyük partiye primi öngörerek yapıldı.

Seçim en açık ve basit yani kolayca anlaşılabilir kurallarla yapılır ama bizimkilerin kafası darmadağın… Demokrasi ister ama diktatör tercih eder ve başkanlık ister ama Güney’de başkanlık hem de (checks and balance) çek ve balans olmayan (Türk temsilciler muhalefet rolünü yapacakları için anayasaya konulmamıştı) rejimin koalisyon sorunlarıyla uğraştığını gözleyemiyor.

YKP, uzaktan kumandalı demokrasi olmaz, Türkiye artık hamilikten vazgeçmeli, Kıbrıslılar sorumluluğu üstüne almalıdır diyerek diğer partileri mücadeleye çağırdı. Şikâyetler diğer partilerin de ayni şeyi istediğini gösteriyordu ve meclis iki dönem seçimlerini inceleyerek sonuçların dıştan (Türkiye’den) müdahale ile oluştuğunu rapor etmişti. Ancak destek alamadı. Seçime seçim demek için alınması gereken çok önlem vardır ama almayı talep edenler Türkiye’nin etkisini ve müdahalesini de reddetmiş olacaktı. Bu ise tehlikeli ve korkutucu idi. Ancak YKP seçmene örneğin döviz konusunda çare önerirken Merkez bankasını ele alacağını söylemezse maskara olacağını bile bile seçim oyununa nasıl katılabilirdi. Türkiye yurdumuzda FETÖ’cü kovalarken polis yönetimin dışında nasıl bırakılabilirdi ki seçim anlamlı olsun!

Hal böyle iken seçim karışık mı çıkmış? Ya ne bekliyordunuz ki? Haravgi de Türkiye etkisini artırdı demiş? Ölçmüşse bize de söylesin çünkü etkisi tam ve kâmil değil mi?

Seçmen oylayarak bazı şeylerin sorumluluğunu aldı. Üç kuruşa oy satın alan ve oyunu satan her şeyi hak etti. Ama esas olan genel kamuoyunun masallara ve şehir efsanelerine inanması ve onlara göre yönlenmesidir. Kıbrıs sorununun buradaki seçim sonucundan etkilenmiş ve çözüm için iş daha da zorlaşmış diyenlere inanırken seçimlerde Kıbrıs sorunu doğru dürüst konuşulmadı bile diyenlere de inanmış! Yahu hangi temsilcine Kıbrıs’ta ne istiyorsunuz diye sordular ki!

Sekiz yıl ana muhalefet başkanı idim, on altı yıl mebus sayılırdım ama bir tek yetkili Türkiyeli sözlerini tasdik etmemi istemesi dışında ciddi diyaloga girmedi. Yani seçmen bir işaret gördü de KKTC’si ile ciddi bir diyalog olduğunu mu sandı ki seçim sonucuna göre değişecek bir şey var!